İstasyon İlim ve Kültür Derneği’ne misafir olan Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, genç kardeşlerimizle “Vazifesi Sahabe Mesleği Olan Bir Alim” konulu dersini yaptılar. Hocamızın yapmış olduğu dersten başlıca notlar:
“Salihlerin anıldığı meclise rahmet yağar.” (Müsned, Ahmed b. Hanbel)
Alimler peygamberlerin varisleridir. Biz hangi alimden bahsedersek bahsedelim bir verasetten bahsederiz. Cenab-ı Hak 14 asırlık zaman içerisinde çok alim nasip etti. Alimler bizim yolumuzu aydınlatan rehberlerdir.
Sahabeden çok alim vardır. Bunlar da kendilerinden sonra gelen Tabiin nesline sancağı devrettiler. Onların arkasından gelen Etbai Tabiin nesli de tabiin neslinden aldı ve bu sancak günümüze kadar geldi.
“Bir alimde olması gereken vasıflar” dediğimiz zaman 5 kavram çıkar karşımıza. Alim, sadece malumat sahibi kişi demek değildir.
1. Haşyet: Eğer haşyet olmazsa gerçek manada alimlikten bahsedilemez.
2. Celâdet: Alime celadet yakışır. Hakkı haykıracağı yerde hiç korkmadan haykıracaktır.
3. Salâbet: Rüzgâr ne kadar eserse essin sarsılmadan durabilendir. İstikamet çizgisini koruyabilmektir. Bu ancak salâbetle olur.
4. Verâset: Rasûlullah’tan (sav) aldığı dini, büyük bir sadakatle, en ufak taviz vermeden kendinden sonraki nesle aktarır.
5. Zürriyet: Zürriyet deyince günümüzde salt manada anlaşılan “nesil” manası aklınıza gelmesin. Onlarca evlenmemiş alim vardır. Biz onlarca evlenmemiş alim biliyoruz ki zürriyeti devam etmiş. Onlara hakikat adına bağlanmışsanız maneviyat adına onun evladı sayılırsınız.
Unutmayalım ki Kur’an-ı Kerim bize ilaçları verir, Hz. Peygamber (sas) hangi ilacın hangi hastalığa iyi geleceğini gösterir, Sahabe (ra) o ilaçlar kullanılarak nasıl iyileşeceğini öğretirler. Alimler de bunu öğrenip, kavrayıp bize aktarırlar.
Gelin bir zamana gidelim. Osmanlı son zamanları, İslam adına ümitlerin tükendiği bir zamandır. “Şu istikbal-i inkılabat içinde en gür seda İslam’ın sedası olacaktır” nidasını haykırabilmiştir. Sadece ümitler yeşersin diye değil ilerde gerçekleşecek bu hakikati aktararak mesleğini sahabe mesleği olduğunu haykırır.
Sahabeyi Üstad bize 3 kavramla anlatır. Bu üç kavram şunlardır.
İnsibağ: Boyalanmak. Allah Resulünün (sas) elinde olan vahiy fırçasıyla, Allah’ın boyasıyla boyalanmaktır.
İn’ikas: Yansıtmak. Peygamber, dünyasında neyi yaşamışsa bize yansıtırlar. O aynaya bakarsanız peygamberin yaşantısı görülür. İdeal kulluğu biz onlardan öğreniriz.
İnzicab: Coşmak. Kur’anla, vahiyle muhatap olduktan sonra coştuklarında, atlarına binerek “Davam! Davam!” diyerek kendilerini dahi unutarak koşmuşlardır.
Sahabe mesleği deyince ne anlıyoruz?
1. Sahabe mesleği davaların en büyüğü olarak kendine iman davasını seçen bir meslektir. Allah Resulünün (sas) davası, Risâlet davasıdır. İman hakikatlerinin muhataplara aktarılma davasıdır. Eğer bizim davamız bu değilse sahabeyle bizim bağlantımız kesilmiştir. Bütün mesele iman hakikatlerini duyurma meselesidir. Onun davası da risalelerdir. İman hakikatleri adına bilgileri ihtiva eder.
2. Sahabe mesleği, kurtulma derdi olduğu için kurtarma adına çırpınmayı kendine asli iş olarak belirleyen bir meslektir. Sahabeler bu dini aldıktan sonra birçoğu bir daha Medine yüzü görmediler. İlâ’yi Kelimetullah’ı yayma adına dağıldılar. Öylelerini okuyoruz ki küfür toprakları olan uç topraklarda vefat etmişlerdi. 124 bin sahabe içerisinde sadece 10 bininin Medine’de metfun olduğunu bilsek, bu meselenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu görürüz. Şahıs bu davayı aldığı zaman önce kendini kurtarmak adına çalışır ve hemen arkasından başkalarını kurtarma adına çırpınmaya başlar. “Karşımda müthiş bir yangın var içinde evladım yanıyor.” Şu an yeryüzünde onlarca insan ölüyor. Biz, onlar iman hakikatleriyle buluşmadığı için sarsılmıyorsak bu işin anca dedikodusunu yapmış oluruz.
3. Sahabe mesleği; hiçbir olumsuzluğa takılmadan, bahanelere sarılmadan, çölde gül yetiştirme derdini kendine dert olarak edinen bir meslektir. Bahanelere sarılırsak Allah o bahanelere bizi mahkum eder. Eğer biz hedefimize kilitlenirsek Allah karşımızdaki dağları vadi yapacaktır.
4. Sahabe mesleği, her durumda müspet hareketi korumaya çalışan, şartlara göre değil usule göre hareket etmeyi kendine temel esas olarak kabul eden meslektir. Efendimiz (sas) bize doğru işi doğru zamanda yapmayı öğretir. Üstadın da hayatının gayesinde Medreset’üz-Zehra hayalini kuruyor çünkü o günün doğru işi buydu. Medreset’üz-Zehra’yı sadece binadan oluşan bir medrese olarak hayal etmeyin. Medreset’üz-Zehra hayali gerçekleşmiştir. Arapçayı vacip, Türkçeyi Lazım, Kürtçeyi caiz kabul eden bir eğitim modelini karşımıza çıkarıyordu. Düşünün bu proje bugün hayat bulsaydı terör belası karşımıza çıkar mıydı?
5. Sahabe mesleği, dünyevi hiçbir beklentiye girmeden hizmet burada, ücret orada ilkesini kendine en büyük ilke telkin eden bir meslektir. Sen Risâlet davası diyorsan gönülde iki sevda olmaz. Birileri “ne güzel koştu” desin diye, birileri “ne güzel konuşuyor” desin diye hareket edersen ücretini burada almış olursun. Bu riyadır ve Allah Resulü (sas) buna küçük şirk demiştir. Risalelerin sahibi de bu ufku yakalayarak “Ben beni beğenmiyorum, beni beğeneni de beğenmiyorum” diyor. Dünyaları değiştirmek isteyen adam olmak istiyorsan dünyadan hiçbir şey beklememen gerekiyor. Eğer böyle olursanız sahabilerle aynı mesleği paylaşmış olursunuz.
Üstadın 82 yıllık ömrünü şöyle özetleyebiliriz.
Mesleği; Sahabe mesleği
Hayali: Medresetü’z Zehra
Davası: İman hakikatleri
Derdi: Milletinin selameti
Dünyası: Sırtındaki bohçası
Menheci: Suffa mektebi
Ahlakı: Peygamber ahlakı
Akıbeti: Meçhul bir kabir
Terekesi: Milyonlara varan bir iman hizmetidir.