Muhteşem Ahlak dersinde bu hafta Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, “Adaleti Tesis Etmekle Emrolundum!” serlevhası ile yönetim ahlakı bahsine değindi. Kur’an-ı Kerim’de adalet kavramı, adaletin kavram olarak anlam ve değeri, Hz. Peygamber’in (sas) hayatından adalet tabloları bu dersin muhtevasından bazıları idi.
Dersten Cümleler
İki soru ve cevapları:
1. İslam literatüründe infak kelimesinin zıddı olan kelime hangisidir?
Kenz (Tevbe, 34)
2. Kur’an-ı Kerim’de malı put haline getirip, altında kalan ibretvari şahıs Karûn’dur. Kur’an’ın infak meselesini üzerinden anlattığı örnek şahıs kimdir?
Hz. Meryem’in annesi Hanne (Al-i İmran, 35)
“İşte onun için sen (Tevhid’e, İslam’a) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği Kitab’a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O’nadır.” (Şûrâ, 15)
Bütün peygamberlerde olduğu gibi, son peygamber Efendimiz’in de (sas) adaleti tesis etme, insanlara adaletle ile muamelede bulunma, hüküm vereceği zaman adaletle hükmetme zorunluluğu vardır.
Adalet meselesi her Müslümanın en öncelikli meselesi olmalıdır.
Adalet terazisinin alt-üst olduğu bir dünyada adaleti konuşmak çok risklidir.
Her rızık, içinde bir risk barındırır. Riski göze alamayan, rızkı elde edemez.
Bir devletin İslam Devleti olup, olmadığı nereden anlaşılır?
Bir devletin temelinde; “Tevhid, Adalet, Meşveret” varsa, o devlet İslam devletidir.
Bir ağaca benzetirsek, tevhid kökü, adaleti gövdesi, meşveret dalları ve meyvesidir.
Eğer Tevhid zeminde olursa; ‘Saffet, Hâkimiyet, Hakikat, Hürriyet ve Vahdet’ olur.
Eğer Adalet varsa; ‘Rahmet, Kuvvet, Hakkaniyet, Ehliyet ve Liyakat’ vardır.
Eğer Meşveret varsa; ‘Emanet, Şahsiyet, Mükellefiyet, Uhuvvet ve Bereket’ vardır. (Ali İmran 159; Şûrâ, 38)
İnsanlığın ilk yazılı anayasası Medine Vesika’sıdır.
Adaletin dini yoktur; adalet kavramının din mensubiyeti ile alakası yoktur.
Adalet, kelimesi, sözlükte “doğru olmak, doğru davranmak, hakkaniyetle hükmetmek ve eşitlemek” anlamlarında kullanılan ‘a‐d‐l’ fiilinden türetilmiştir.
Bu kökten bir masdar isim olan ‘adl’ kelimesi, “eşitlik, eşit olarak paylaşmak, denklik, aynılık, orta yol, istikamet, eş, benzer, bir şeyin karşılığı” manalarına gelmektedir.
Allah’ın (cc) el-Adl isminin anlamı şudur: “Allah, son derece âdil, kullarına asla zulmetmeyen, hakikatten başkasını söylemeyen ve yapmayandır. O, en hayırlı hükmü veren ve en iyi, en isabetli hükmedendir.”
Adaletin zıddı zülüm değildir.
Zülüm hikmetin zıttıdır. Hikmet, bir şeyi yerli yerine koymak, zülüm ise bir şeyi yerinden etmektir.
Adaletin Arap dilinde, cevr’dir. Cevr, “düzgün ya da kuralına uygun olmayan iş, haksızlık, taraf tutma, adam kayırma, zulüm ve insafsızlık” anlamlarındadır.
Kur’an-ı Kerim’de adaleti ifade etmek için kullanılan temel bir kavram daha vardır. O, Kıst’tır.
Adalet deyince ne anlamalıyız?
– Adalet, dinî açıdan yasak olan şeylerden sakınmak suretiyle doğru yol üzere olmaktır.
– Adalet, her türlü aşırılıklardan ve noksanlıklardan uzak, itidal çizgisini sağlamaktır.
– Adalet, hilkatin, fıtratın ve mülkün en temel esasıdır.
– Adalet, huzurlu, sağlıklı ve istikrarlı bir toplumun, en temel dayanağıdır.
– Adalet, Allah’ın (cc) kullarından istediği en önemli farzdır, hatta efraz/yani farzlar üstü bir farzdır.
– Adalet, İslam ümmetinin en temel özelliği, en belirleyici vasfıdır.
– Adalet, hukuk önünde her türlü ayrıcalığı kaldıran, haksızlıklara son veren bir sistemin en önemli azığıdır.
– Adalet, her zaman herkese eşit davranma değil, herkese hakkaniyetle muamele etmektir.
– Adalet, oranlarda eşitlik değil, fırsatlarda eşitliktir.
– Adalet, tesisi oldukça zor, muhafazası oldukça ağır, bedeli oldukça fazla olan bir sorumluluktur.
“Hakkın hatırı alidir, hiçbir hatıra feda edilmez.”
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e (sas) yönelik bazen yumuşak bazen sert, 20’ye yakın yerde itâb/uyarı gelmektedir.
“Sakın hainlerden taraf olma!” (Nisa, 105)
“Allah’tan mağfiret dile/istiğfar et! Muhakkak Allah bağışlar ve merhamet eder.” (Nisa, 106)
“Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.” (Nisa,107)
Olayı bize en detaylı bir şekilde Katade b. Nu’man’dır.
Adalette aslolan mensubiyet değil, hakkaniyettir.
“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. Haklarında şahitlik ettikleriniz zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır…” (Nisa, 135)
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan bir davranıştır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” (Maide, 8)
“Ey Üsame! Sen Allah’ın koyduğu cezalardan birinin tatbik edilmemesi için aracılık olarak geldin öyle mi?”
“Ey İnsanlar! Sizden önceki milletlerin helak sebeplerinden biri şuydu. İçlerinden zayıf ve kimsesiz olanlar, bazı suçlar işlediklerinde onlara cezalar tatbik edilirdi. Ama içlerinde sayılı ve soylu mevki makam sahibi olanlar suç işledikleri zaman onlara ceza tatbik etmezlerdi. Ama ben Allah’a yemin ederim ki; hırsızlık yapan kızım Fatıma dahi olsa ona had cezası uygulamaktan bir an geri kalmam ve onun elini bile keserim!”
“Ben de sizin gibi bir insanım. Siz dâvalarınızın halli için bana geliyorsunuz. Bazınızın hüccet yönüyle, diğer bazısından daha ikna edici olması, böylece benim, işittiğime dayanarak onun lehine hükmetmem mümkündür. Kimin lehine, kardeşinin hakkından bir şey hükmetmişsem (bilsin ki), onun için cehennemden bir ateş parçası kesmiş oluyorum.” (Buhari, Şehâdât, 27, Mezâlim, 16; Müslim, Akdiye, 5; Ebû Dâvud, Akdiye, 7)
“Kıyamet günü bana insanların en yakını ve en sevgilisi, adâletle hükmeden yöneticidir. Bana en sevimsizi ve en çok azap çekecek olanı ise, zalim yöneticidir.” (Tirmizî, Kitâbü’l‐Ahkâm, 4)