Kur’ân-ı Kerim’in üç ana konusu: Tevhid, Nübüvvet ve Haşr
Haşr dediğimiz alan işte ahirete iman meselesidir ve bu alan oldukça geniş bir alandır.
Bu alan o kadar geniş bir alandır ki; Hastalıktan başlar, ölüme, ölümün merhalelerinden kabire, kabirdeki sorgudan yani berzah hayatından, Sûr’un üflenmesine, Sûr’dan kıyamete, kıyametin safhalarından mahşere, mahşerin safhalarından hesaba, mizana, sırata, sırattan Cennet, Cehennem, A’raf ve daha nice meselelere kadar yüzlerce konuyu içerisinde barındıran bir meseledir.
Biz bunları “Öteki Hayat” üst başlığında 6 yıl önce, 22 derste işlemiştik, merak eden kardeşlerimiz o derslere bakabilirler.
En fazla sorulan 10 soru:
1. Ya Ahiret Yoksa?
2. Ahiretin varlığının delilleri nelerdir?
3. Kıyamet tüm evrenin yok olmasıyla mı kopacaktır?
4. Bu kadar insan nasıl dirilecek ve bu kadar insan nasıl tek tek hesaba çekilecek?
5. Cennet ve Cehennem ebedi midir?
6. Cennette kadınlara ne gibi nimetler verilecek?
7. Kabir azabının varlığı ilahî adalete sığar mı?
8. Şefaat var mıdır? Varlığı ilahî adalete uygun mudur?
9. Sırat köprüsü nasıl bir köprüdür? Cehennem üzerindeyse cenneti kazanan birisi için oradan geçmek bir azap değil midir?
10. Hz. Îsâ’nın geleceği doğru mudur? Daha önce yaşamış bir peygamberin bir daha gelmesinin hikmetleri nelerdir?
Kur’ân-ı Kerim’de dünya ve ahiret kelimelerini eşit bir şekilde tam 115 kez kullanır.
Bu kullanımlardan alınan mesaj ve ifadeler şunlardır:
– Dünya Darü’l-Cefa, Ahiret Darü’s-Sefa’dır. (Bakara 2/155, Ra’d 13/29)
– Dünya Darü’l-İslam, Ahiret Darü’l-İhsan’dır. (Âl-i İmrân, 3/114, Kasas 28/83)
– Dünya Darü’l-Harp, Ahiret Darü’l-Ğanime’dir. (Bakara, 2/216, Bakara, 2/212)
– Dünya Daru’s-Sabr, Ahiret Darü’s-Selam’dır. (Âl-i İmrân, 3/166, Yûnus 10/25)
– Dünya Darü’l-Metâ, Ahiret Darü’l-Karar’dır. (Âl-i İmrân, 3/14, Mü’min, 39)
– Dünya Darü’l-Fasikîn, Ahiret Darü’l-Muttakîn’dir. (A’râf, 7/145, En’âm 6/32)
– Dünya Darü’s-Sefer, Ahiret Darü’l-Mukamet’tir. (Enfâl 8/67, Fâtır 35/35)
– Dünya Darü’l-İmtihan, Ahiret Darü’l-Mükâfat’tır. (Bakara 2/214, Necm, 53/39-41)
Abdullah b. Ömer’in bize naklettiği bir hadis: “Resulullah (sas) bir gün şöyle buyurdu: “Her kim dertleri tek bir dert yaparsa Allah-u Teâlâ onun, dünya ve ahiret işlerinden dert ettiği her şeye kâfi gelir. Her kim de dertlerini çoğaltırsa Allah-u Teâlâ onun, dünya vadilerinden hangi vadide helak olduğuna aldırmaz.” (Beyhakî, Şu’abu’l-İman, c. 7, s. 289)
Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur.
Derdi ahiret olanın, ahiret kadar himmeti olur.
3 Dert
– Dünyevileşme
– Değersizleşme
– Duyarsızlaşma
3 Derman
– Uhrevileşme
– Ulvileşme
– Umranlaşma
Dünyevileşme derdinin dermanı Uhrevileşmedir; yani ahiret öncelikli yaşamadır.
Değersizleşme derdinin dermanı Ulvileşmedir; yani yüce olanlara gönül vermedir.
Duyarsızlaşma derdinin dermanı Umranlaşmadır; yani imarın yaygınlaştırılması, yani medeniyet inşasının sevda haline getirilmesidir.
İnsanların ahirete iman meselesindeki tavırları:
1. Yokmuş gibi yaşayanlar
2. Varmış gibi yaşayanlar
3. Hafife alarak yaşayanlar
4. Yanlış anlayarak yaşayanlar
5. Kendilerine dert edinerek yaşayanlar
Kendilerine dert edinerek yaşayanlar yakîn bir halde ahirete iman etmelilerdir.
Yakîn kavramına sözlüklerimiz şöyle anlamlar verirler: “Şek ve şüphenin gitmesi, zail olması, hükmün sabit olması, zihnin durulması, kalbin sükûnet bulması ve itminana ermesi…”
Meşhur dil âlimlerimizden Ebu’l-Beka’nın tarifine göre ise yakîn kelimesi “suyun havuzda durup istikrarlı olması gibi, ilmin de kalpte yok olmayacak şekilde kesin delille yerleşmesi ve oturup iyece sağlamlaşması” anlamında olduğunu söyler.
İmam Gazzâlî (ö. 505/1111 ) ise yakînin aslında kendisinde şüphe edilemeyecek şekilde sağlam delilden hâsıl olan mârifet/bilgi anlamında olduğunu ve sonra da Kelam bilginlerince şüphe ve şüphe ihtimali karışmayan itikat olarak anlaşıldığını belirtir.
Yakîn kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de 8 kez isim olarak, 20 kez çeşitli türevleri ile birlikte toplam 28 yerde geçmektedir.
Birkaç farklı anlamda kullanılır, bunların en temel üç tanesi şunlardır:
1. Şek ve şüpheden uzak olan; kesin bilgi
2. Sağlam, sarsılmayan, şüphe ve tereddüt bulunmayan îtikâd, îmân
3. Bir hak olan ölüm
Dikkat ederseniz üç anlamda Öteki Hayat ile yani Ahiret Hayatı ile alakalıdır.
Birde yakînin üç kısmından, daha doğru bir ifade ile üç mertebesinden bahsedilir. Sırası ile nedir bunlar?
1. İlme’l-yakîn
2. Ayne’l-yakîn
3. Hakka’l-yakîn
a- İlme’l-yakîn: Bu, bilgi durumundaki kesinliktir, düşünmeyle elde edilir. Mesela; suyun denizdeki varlığına dair bilgimiz böyledir.
b- Ayne’l-yakîn: Görmeden veya gözlemden meydana gelen kesin bilgi (yakîn). Meselâ; deniz kenarında duran bir kişinin su hakkındaki bilgisi.
c- Hakka’l-yakîn: Bilme ve görmenin her ikisini de içine alan bilgi (yakîn)dir. Denize girip yıkanan kimsenin bilgisi böyle bir bilgidir. (Cemil Saliba, el-Mu’cemû’l-Felsefıyye, Beyrut 1982, II, 588).
Efendimiz’in (sas) vefatının ardından, Hz. Ebû Bekir, bir hutbe irad ediyor insanlara ve diyor ki: “Ey Müslümanlar! Geçen yıl Resulullah (sas) tam bu durduğum yerde durmuştu deyip ağlamaya başladı. Sonra kendini toparladı ve dedi ki: “Biz Resulullah (sas) şöyle dedi: “Doğruluktan ayrılmayın! Zira doğruluk iyilikle beraberdir ve her ikisi de kişiyi cennete götürür. Yalandan sakının! Zira yalan kötülükle beraberdir ve her ikisi de sahibini cehenneme götürür. Allah’tan afiyet dileyiniz. Zira kişiye yakînden sonra verilebilecek en hayırlı şey afiyettir. Birbirinizle ilişkilerinizi kesmeyiniz. Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin gütmeyiniz. Birbirinize haset etmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın (cc) emrettiği gibi kardeşler olunuz.” (Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, 1/184; Tirmizi, Da’vâat, 122; İbn Mace, Dua, 5)
Başka bir rivayeti bize İbn Abbas naklediyor, diyor ki: “Bir gece Hz. Peygamber’in gece namazına şahit oldum. Namazını kıldıktan sonra ellerini açtı ve uzunca bir dua etti.” O duanın bir yerinde dedi ki: “Allah’ım! Bana yakîn bir iman ver ki arkasından gelecek bir küfür olmasın. Bana dünyada ve ahirette senin ikramına erebileceğim bir rahmet ver. Allah’ım! Senden hüküm ve bağış gününde kurtulmayı, şahidlerin derecelerine çıkmayı, saadetli kimselerin yaşantısını ve düşmanlara karşı senden yardım isterim. Allah’ım! İhtiyaçlarımı sana arz ediyorum. Görüşüm kısa, amelim zayıf olsa da senin rahmetine muhtacım. Ey tüm işlerin hâkimi ve tüm gönüllerin mutlak şifa vereni! Denizleri birbirine karışmaktan koruduğun gibi beni de Cehennem azabından ve Cehennem de çığlık atmaktan ve kabir azabından korumanı isterim.” (Tirmizi, Da’vâat, 30)
Ahirete Gerçek Manada İman, İnanana Neler Kazandırtır?
1. Ahirete iman, beşeri fıtratı ile buluşturur ve iç dünyasında bir uyum sağlar.
2. Ahirete iman, hayatı anlamsızlıktan kurtarır ve ölümlü olan bu hayata anlam katar.
3. Ahirete iman, insana yaşama ümidi verir ve hayatın zorluklarını kolaylaştırır.
4. Ahirete iman, insanın dayanma gücünü artırır ve en önemli teselli kaynağı olur.
5. Ahirete iman, kötülükleri önler ve toplumda adalet duygusunu geliştirir.
6. Ahirete iman, dengeli yaşamayı sağlar ve insanı asıl yurduna hazırlar.
İki tane hadis naklederek dersimizi nihayet erdirelim:
Ahmed b. Hanbel Müsned’inde (c. 6, 189, 190 ) Abdullah b. Mes’ûd (ra)’dan şu hadisi naklediyor:
“Allah nasıl rızkı aranızda paylaştırmış ise ahlakı da öyle paylaştırmıştır. Allah dünya nimetlerini sevdiklerine de sevmediklerine de verir, ama dini (dindarlığı) ancak sevdiklerine verir. Allah kime dini vermiş ise kesin olarak onu sevmiştir.
Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, diliniz ve kalbiniz Müslüman olmadıkça siz Müslüman olmuş olmazsınız. Komşularınız bevâıkınızdan güvende olmadıkça da Müslüman değilsinizdir.
“Bevâık ne demektir yâ Resulallah” diye sordular.
“Kötülüktür, zulümdür” buyurdu ve devam etti:
“Bir kul, haram bir mal edindiğinde onu iyilik yolunda harcasa bile bundan bereket (sevap) elde edemez.
O malı Allah rızası için tasadduk etse bu bir ibadet olarak kabul edilmez.
Ölüp de geride bıraktığı bu haram kazanç ve harcama ancak ona cehennem yolculuğunda azık olur.
Allah kötülüğü kötülükle, günahı günah ile yıkamaz, gidermez; kötülüğü iyilik ve meşru amel ile giderir. Habis/pis olan şeylerle pislik temizlenemez.”
İkinci hadisi de bize Sevbân b. Bücdüd naklediyor, diyor ki:
“Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.”
Birisi: “Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.
Resûlullah (sas): “Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak.” buyurdu.
Yine bir adam: “Vehn nedir ya Rasûlullah?” diye sorunca:
“Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kerih/kötü görmektir.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Melahim, 5)