İçinde yaşadığımız yüzyıl, bilim ve teknoloji alanında pek çok yeniliği beraberinde getirmiş, ancak gelişen ve değişen hayat şartları insan için beklenen mutluluğu ve huzuru sağlayamamıştır. Çünkü insanı daha rahat, modern ve konforlu şartlara sahip mekânlarda yaşatmayı düşünenler, onlar için bu amaçla “site”ler, “kent”ler kurmayı başarmış; ancak bu mekânları birer “yuva” haline getirememişlerdir. Halbuki aile hem fertler için bir yuva hem de yeni yetişen nesiller için son derece önemli bir eğitim ve terbiye ocağıdır. Çünkü bebeklik çağından itibaren çocukluk yıllarının aile içinde geçirilmesi ve bu dönemin aynı zamanda kişilik ve karakterin, tutum ve davranışların şekil kazandığı bir süreç olması, ailenin önemini arttırmaktadır.
Çocukluk dönemi böylesine bir öneme sahip olduğu için, bu yıllarda alınan din eğitimi de kişiyi hayatı boyunca etkilemekte, onun duygu ve düşüncelerine, tutum ve davranışlarına yön vermektedir. Çünkü iman duygusunun insana sağladığı güven ve manevî huzur, değişen ve ağırlaşan hayat şartlarında, fertler için bir sığınak vazifesi görmektedir. Din eğitiminden mahrumiyet ise fertlerde manevî boşluğa yol açmaktadır. İşte, çocukluk yıllarında doğru ve tutarlı bir din eğitimi gerçekleştirebilmek için ailede verilecek bu eğitimde dikkat edilmesi gereken birtakım temel prensipler vardır. Bunlar aşağıdaki satırlarda ele alınacaktır.
1. Dinî Bilgiler Önce Aile Ocağında Verilmelidir
İnsanoğlunu, mensubu bulunduğu toplumun dinine yönelten, ona gerek kültürel gerekse terbiyevî anlamda büyük oranda tesir eden aile müessesesi, din eğitimi açısından da ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü aile ortamında verilen din eğitimi tarzının, sonraki yıllarda çocuğu dinden uzaklaştıran ya da dinî değerlere bir daha kopmamak üzere bağlayan iki yönü vardır. Çocuk eğitiminde ailenin bu denli önemli oluşuna, gerek Kur’ân-ı Kerim’de gerekse Hz. Peygamber’in (sas) hadislerinde çeşitli vesilelerle dikkat çekilmektedir. Meselâ bazı ayetlerde şöyle buyrulmaktadır: “Ey müminler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyunuz…” [1] “Ey Peygamber! Ailene namaz kılmalarını emret ve sen de bunda devamlı, sebatlı ol.” [2]
Hz. Peygamber’in (sas) çocukların eğitimleriyle ilgili emir ve tavsiyeleri de dikkat çekicidir. Nitekim bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Çocuğa güzel bir isim verilmesi ve güzelce terbiye edilmesi, onun anne babası üzerindeki haklarından biridir.” [3]
Pek çok İslâm âliminin ayetler ve hadisler doğrultusunda çocuğun din eğitimine ailede başlanması gerektiğine dair görüşlerine sadece bir örnekle yetinelim. İmam Gazâlî, ünlü eseri İhyâ’da şunları söyler: “Çocuk ana babasının yanında bir emanettir. Onun her türlü şekli almaya hazır, temiz ve boş kalbi de âdeta bir cevherdir. O her türlü nakşa müsait olduğu gibi, meylettirildiği her şeyi almaya da kabiliyetlidir. Eğer çocuk iyiliklere yöneltilirse, hayır üzere büyür, dünya ve ahirette mesut olur.” [4]
Genel kanaate göre, çocukların çevrelerinden bu derece etkilenmeleri, zihnî yapılarının kendilerine verilen her şeyi kabullenmeye gayet elverişli olduğundandır. Çünkü çocukta büyük bir “uyum gücü” vardır.[5] Bu uyum gücünün, onun fıtratında var olan “inanma ve bağlanma” özelliği üzerinde de önemli etkisi söz konusudur. Nitekim “Fıtrat Hadisi” olarak bilinen hadis-i şerifler hem bize bu özelliğin etkisi hem de hangi yaşlarda ailede din eğitimine başlanması gerektiği hususunda önemli bilgiler vermektedir: “Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma zamanına kadar devam eder. Konuşmaya başlayınca ebeveyni onu, Hıristiyan, Yahudi, Mecusi veya müşrik yapar. Eğer anne babası Müslüman iseler, çocuk da Müslüman olur.” [6] Hadislerin ortak manası olarak aktardığımız bu ifadelerden anlaşılan şudur ki: Çocuk konuşmaya başladıktan itibaren, sahip olduğu uyum özelliğiyle, anne babasından birebir etkilenmekte ve onun dinî özelliklerini transfer etmeye başlamaktadır. Anne babası hangi dine mensup ise fıtratında var olan inanma özelliği bu dinin vasıflarına bürünmektedir. Nitekim Hz. Peygamber’in (sas), konuşmaya başlayan çocuklara birtakım dinî nitelikli cümleler ve ayetler ezberlettiğine dair kayıtlar da vardır. Bunlardan biri aynen şöyledir: “Abdülmuttaliboğulları ailesine mensup bir çocuk konuşmaya başlayınca, Hz. Peygamber’in (sas) huzuruna getirilirdi. Hz. Peygamber de hemen ona: ‘De ki, herhangi bir evlat edinmeyen ve mülkünde hiçbir ortağı olmayan Allah’a hamdolsun’ meâlindeki İsrâ sûresinin sonundaki bu ayeti yedi kez okutarak ezberletirdi.” [7] Bu uygulamasıyla beraber, Hz. Peygamber’in (sas), “Çocuklarınıza ilk öğrettiğiniz kelime ‘Lâ ilâhe illallah’ olsun.” şeklinde bir de tavsiyesi söz konusudur. [8] Bu bağlamda, çocukların konuşmaya başladıkları çağdan itibaren, din eğitimine başlanabileceğini ve bu vazifenin ne geciktirilmesinin ne de başkalarına bırakılmasının doğru olmadığını ifade edebiliriz.
2. Anne Baba Dinî Değerleri Yaşayarak Örnek Olmalıdır
Anne babanın çocuk için en önemli, en değerli ve en etkili örnek olduğu bilinen bir gerçektir. Bu durum, çocuk psikolojisi ve çocuk eğitimi ile ilgili kaynaklarda üzerinde genişçe durulan konulardan biridir. Kur’ân-ı Kerim’deki ayetler de anne babalara, dinî değerleri bizzat yaşayarak örnek olmalarını emretmektedir. Konuyla ilgili ayetlerde, kişinin, söylediklerini önce bizzat kendisinin uygulaması gerektiğine vurgu yapılmaktadır:
“Ey müminler! Neden söylediklerinizle yaptıklarınız birbirine uymuyor? Yapmadığınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en hoşlanılmayan şeydir.” [9]
Çünkü özellikle okul öncesi dönemde çocuk, kendine özdeş tutacağı model olarak anne ve babasını alır; onların özellikleriyle değer yargılarını örnek olarak benimser, hareketlerini, konuşma ve davranışlarını taklit etmeye uğraşır.
Ailede, anne babanın davranışları, çocuk tarafından yaşı küçük olduğu nispette “kesin gerçekler” olarak idrak edilir. Mesela, anne babasından birini namaz kılarken gören 3-4 yaşındaki çocuk, önce onları gözler, davranışlarını takip eder, daha sonra yanlarında namaza durur ve onları taklit eder, tıpkı onlar gibi namaz kılar. Birlikte namaz kılmaktan, camiye gitmekten zevk alır. [10] Asr-ı Saadet’ten aktaracağımız örnekte bir annenin, ibadeti bizzat yaşayarak çocuklarına öğretmesi hususunda gösterdiği hassasiyete dikkat çekmek istiyoruz. Rübeyyi’ binti Muavviz isimli hanım sahâbî anlatıyor: “Bizler, Aşure günü oruç tutulması yönünde Peygamberimizden emir aldıktan sonra hemen oruç tutmaya başladık. Hatta o gün çocuklarımıza da oruç tuttururduk. Oruçlu olduğumuz o günde, çocuklardan herhangi birisi yemek isteyecek olsa hemen boyalı yünden yaptığımız oyuncaklardan eline vererek iftara kadar oyalanmasını sağlardık.” [11]
Çocuğun kişiliğinin oluşması ve güçlenmesi için “tutarlı” bir aile ortamında yetişmesi gereğini ise Pedagog Rousseauşu dikkat çekici cümleleriyle ifade etmektedir: “Doğar doğmaz, onu zabt u rabt altına alınız ve adam oluncaya kadar onu bırakmayınız. Böyle yapmazsanız muvaffak olamazsınız. Hakikî sütnine ana olduğu gibi, hakikî mürebbi de babadır. Ana ile baba sistemleri hususunda birbirleriyle anlaşsınlar. Çocuk birinin elinden ötekinin eline geçsin. Makul ve mahdut zihinli bir baba tarafından terbiye edilmek, dünyanın en mahir hocası tarafından yetiştirilmekten daha iyidir.” [12] Belki biraz abartılı diyebileceğimiz bu ifadelerin önemsenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Zira bugün aile içi eğitimde anne baba arasında yaşanan tutarsızlık probleminin, birinin ak dediğine diğerinin kara deyişinin hem genel eğitim hem de din eğitimi alanında çocuğun başarılı bir şekilde yetiştirilmesine engel olduğunu görmekteyiz.
3. Çocuk Psikolojisi İyi Bilinmelidir
Çiftçiler ekim yapacakları toprağın cinsini, marangozlar işleyecekleri ahşabın türünü, terziler kullanacakları kumaşın çeşidini iyi bilmek zorunda oldukları gibi, anne babalar da çocuklarını, onları ruhsal ve bedensel gelişimlerini iyi bilmek durumundadırlar. Esasen çocuk psikolojisinin iyi bilinmesi, anne babanın yürüteceği eğitim-öğretim faaliyetinde önde gelen şartlardandır. Çünkü çocuk ruhu hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan ebeveynin, eğitim-öğretimde birtakım hatalara düşmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle ebeveyn, çocuk psikolojisine dair bilgiler edinmeli ve çocuğun ruhî yapısını tanımaya çalışmalıdır. Çocuk psikolojisine dair bilgilerle donanmış anne baba, eğitim-öğretimde, “muhatabı tanıma”; “kolaylaştırarak öğretme” gibi konulardan haberdâr olacak ve yapılmaması gereken tenkit, tehdit, aleyhte kıyaslama, kıskandırma… gibi hatalara da düşmeyecektir. [13] Özellikle, tedrîcilik prensibinin, çocuğun din eğitiminde mutlaka uyulması gereken bir husus olduğu inancındayız. Hz. Peygamber’in (sas) konuyla alakalı şu hadisleri, rehberimiz olmalıdır: “İnsanlara derecelerine göre davranınız.”; “İnsanlara anlayabilecekleri şekilde konuşunuz.”; “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” [14] Burada, tedrîcilik (derece derece, azar azar) prensibiyle ilgili olarak Abdullah İbn Abbas’ın (ra): “Tek secdeyle de olsa çocuklarınıza namaz kılmalarını söyleyiniz” tavsiyesini de aktarmak istiyoruz. Kendisine yöneltilen, “Hiç, tek secdeyle namaz olur mu?” sorusuna ve itirazına o şu cevabı vermiştir: “Bu onların namaza alışmaları için elbette daha iyidir.” [15]
4. Allah Sevgisi Esas Olmalıdır
İnanç duygusunun temeline bakıldığında, iki esas duygu görülecektir: Allah sevgisi ve Allah korkusu. Bu duygular aynı zamanda, insanı ibadete yönelten faktörlerdir. Ancak bizim için söz konusu olan, henüz ibadet ile mükellef olmayan çocukta, bu iki duygunun nasıl bir etki bıraktıklarıdır. Yapılan birtakım araştırmalarda, yerli-yersiz “Allah korkusu” telkinlerinin çocuk ruhunda birtakım olumsuz sonuçlara yol açtığı belirlenmiştir. [16] Bu nedenle denilebilir ki, ilk yaşlardan itibaren başlatılması gereken din eğitimi-öğretiminde Allah sevgisi esas olmalıdır. Zira henüz mücerret (soyut) kavramların; suç, ceza ve günah mefhumlarının ne ifade ettiğini bilemeyecek, kavrayamayacak derecede küçük yaştaki çocukların ruh dünyalarında mevcut bulunan “korku duygusu”nun, “Allah korkusu” şekline dönüştürülmesi ve ebeveynin bundan faydalanma yoluna gitmeleri son derece hatalı ve yanlış bir tutumdur. Daha da önemlisi, çocuğun ilk eğitimcisi olan anne babaların, herhangi bir hatalı hareketini gördükleri zaman “Allah seni taş yapar / Gözünü kör eder / Cehennemde yakar” vb. ifadelerle çocuğu bundan vazgeçirmeye çalışmaları da onun ruh sağlığı ve gelecek hayatı için son derece zararlıdır. Her şeyden önce çocuğa, Allah Teâlâ’yı, sadece cezalandıran, azap veren biri olarak tanıtmak, İslâm akîdesine ve eğitim ilkelerine ters düşmektedir. Çünkü Allah Teâlâ’nın, zalimleri kahreden, kötüleri cezalandıran Celâl sıfatları yanında, kullarını sevdiğini, koruduğunu, hatalarını örtüp, kusurlarını bağışladığını ifade eden pek çok Cemâl sıfatları da vardır. Öte yandan, Kur’ân-ı Kerim’de Allah ve Rabb kelimelerinden sonra en çok anılan kelimelerin Rahman ve Rahîm sıfatları olduğu da bir başka dikkat çekici husustur. Bu bakımdan, gerçekte, el-Vedûd ismiyle, tüm varlıkları ve kullarını büyük bir rahmet ve şefkatle seven; ve bu sevgisinin sonucu olarak onlara sayılamayacak kadar nimetler veren Allah Teâlâ’yı, çocuğun henüz o saf ve temiz zihninde, “yaramazlık yapan çocuklara kızan, cehenneminde yakan biri” olarak şekillendirmenin hiçbir doğru tarafı yoktur. Ayrıca böyle bir davranış biçimi İslâm ilkelerine de aykırıdır. Şurası unutulmamalıdır ki, çocuk ruhunu Allah korkusuyla disipline etmek, belki -bir müddet için- mümkündür ama bu kalıcı olmadığı gibi, sonradan birtakım zararlı sonuçlar da doğuracaktır. Çocuk önce Allah’ı sevmeyi öğrenmeli ve ona bu sevgiyi herkesten önce mutlaka anne babası vermelidir. [17]
Son olarak şunu ifade etmeliyiz ki, çocuğa ailede verilecek din eğitiminde dikkat edilmesi gereken başka prensipler de vardır. Anne babalar olarak bunları da ilgili eserlerden okumak suretiyle bilgilerimizi ikmal etmek gerekir. Zira eğitim bir bütündür ve başarılı olmak için bu bütünlük sağlanmalı ve muhafaza edilmelidir.
Hayır-hasenat ve dua kaynağı olacak salih nesiller yetiştirmek dileğiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ekim-Kasım-Aralık 2019/12 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com
[1] Tahrîm 66/6.
[2] Tâ Hâ 20/132.
[3] İbn Mace, “Edeb”, 3; Münâvî, Feyzu’l-kadir, Beyrut 1972, II, 134.
[4] Gazâlî, İhyâu Ulûmid-dîn, İstanbul, 1321, II, 72.
[5] Guy Jacquin, Çocuk Psikolojisinin Ana Çizgileri, (çev. M. Toprak), İstanbul, 1969, s. 23.21
[6] Bkz. Buhârî, “Cenâiz”, 79; Müslim, “Kader”, 23, 25; “İman”, 264; Müsned, II, 233; III, 435; IV, 24; V, 9. Fıtrat konusuyla ilgili tespit edilen hadisler ve hakkında yapılan değerlendirmeler için bkz. Mehmet Emin Ay, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım?, 38. bs. İstanbul, 2019, s. 79-83 vd.
[7] Bkz. Abdurrezzak San’anî, Musannef, Beyrut 1970, IV, 334.
[8] Bkz. San’anî, age, aynı yer, 6 nolu dipnot.
[9] Saff 61/2-3; Diğer ayetler için bkz. Bakara 2/44.
[10] Bu konuda edebiyatçılarımızın hatıraları ve Ömer Seyfettin’den güzel bir örnek için bkz. M. Nuri Yardım, Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları, İstanbul, 1984, 143-146
[11] Bkz. Buharî, “Savm”, 47; Müslim, “Sıyâm”, 136.
[12] J. J. Rousseau, Emil Yahut Terbiyeye Dair, (çev. H.Z. Ülken, A. R. Ülgener, S. Güzey) İstanbul, 1966, s. 258
[13] Ayhan, Eğitime Giriş ve İslamiyet’in Eğitime Getirdiği Değerler, İstanbul, 1982,s. 237
[14] Hadislerin kaynağı için bkz Ebû Davûd, “Edeb”, 22; San’anî, age, IV, 154.
[15] Bkz. San’anî, age, IV, 154.
[16] Bkz. Atalay Yörükoğlu, Çocuk Ruh Sağlığı, Ankara 1984, s. 171 vd; Mualla Öztürk, “Din Eğitimi ve Çocuk Ruh Sağlığı”, Türkiye I. Din Eğitimi Semineri, Ankara, 1981, s. 206
[17] Bu konuda geniş bilgi bkz. Mehmet Emin Ay, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım?.