Tarihe müdahale olarak kabul edilen bütün tarihî hadiselerin/vakaların ortak özelliği, az bir gücün çok büyük bir gücü yenilgiye uğratması, az ama kararlı bir eylemliliğin tarihin akışını değiştirmesidir. Burada asli güç olarak ahlâkî olanın varlığı ve bu ahlâkî varlığın her türlü mevcut yapının ürettiği ilişkiler ağının dışında yeni bir ilişki ağını beraberinde taşıyarak varlık sahasına çıkışıdır. Peygamberler tarihi de bu düzlemde bir okumaya tabi tutulabilir. Bütün peygamberler geldikleri tarihte mevcut ilişkiler ağını değişime uğratacak yeni ahlâkî ilkeler öne çıkardılar ve her türlü saldırıya karşılık bu ahlâkî ilkelerden ödün vermeden yaşamaya devam ettiler. Ortadan kaldırılmaya maruz kaldıklarında da ilâhî yardım kendilerine ulaştı ve tarihin akışı değişti. Son Peygamber gelmiş ve gitmiştir ama ilâhî inayet ve ilâhî müdahale bitmemiştir. Bu yüzden bir azınlığın her zaman tarihin akışını değiştirmeyi başardığı görülebilmiştir. Meşhur Alparslan’ın Malazgirt Savaşı (1071) gibi, Osman Bey’in Osmanlı kuruluşu öncesi mücadelelerinde gibi birçok örnek verilebilir.
Günümüzde ise taktik ve stratejinin fazlaca öne çıkarıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyayı ellerinde tutan ve bunu büyük bir kıskançlıkla ellerinde tutmaya devam etmeye çalışan Küresel Kapitalizm ve onun iktidar erkleri, dünyayı kendilerinin istedikleri bir düzene göre biçimlendirme arayışları vardır. Bu bilinen bir gerçek ve buna dair birden fazla teori zaten gündemde tutulmaktadır. Parasal iktidarın belirlediği yeni bir sosyal gerçeklik zemini üzerinden son Gazze saldırısı ile sosyal medyayı tekelinde tutanların birçok şeyi gözlerden saklama çabalarına rağmen her şey gün gibi aşikâr kılındı.
İradenin varlığı kendi alanını inşa eden bir özellik olarak ortaya çıkmaktadır. 2021’den bu tarafa kendini hazırlayan Hamas, Aksa Tufanı’yla tarihi yeni bir dönüşümün eşiğine taşımıştır. Son elli günlük tarihî günlerin akışında gerçekleşen bütün katliamlara karşın, çok güçlü bir direnişin ayak izleri ve her yapılan katliamı geri püskürtecek bir iradenin varlığı, askeri alanda ise üstünlük kurmalarına izin vermeyen gayrinizamî bir savaş taktiği, dünyayı içinde var olduğu hipnozdan kurtardı. Bu kurtuluş ise onun uyanışına zemin oluşturdu. Elli günü aşan bir protesto dalgası, iktidarların menfi tutumuna rağmen sürdürülmesi yeni bir uyanışın dalgalanmasını işaret eder.
Gazze halkının kara savaşında kullanacağı az sayıdaki sınırlı silahları dışında bir silahı yoktur. Kendisine uçaklarla, füzelerle, tanklarla, toplarla yapılan saldırılara maruz kalmaktadır. Ama esir takasında da görüldüğü üzere ahlâkî zeminini hiçbir zaman kaybetmedi. Bu ahlâkî zemini, anne ve babasını kaybeden bir küçük çocukta gördüğümüz gibi, çocuğunu, torununu kaybeden bir baba ve dedede olduğu gibi annede de gördük. Eşini kaybeden bir kadın ve erkekte de bunu izledik. Neredeyse toplumun bütün kesimleri istisnasız bir şekilde ahlâkî ilkelere uygun bir yaşamı gözler önüne serdi. Bu tam bir ‘ahlâk ayaklanması’ idi…
İşte bu ahlâk ayaklanması bir şeylerin değişimine kapı aralamaya devam edecektir. Sadece Müslümanlar değil, farklı kültür ve inançlara sahip insanlarında bu zulme karşı ayaklanmalarını ve kendi ahlâkî karakterlerinin farkına varmalarını sağlayacak bir zemindir bu…
Tarihin akışının insanoğlunun iktidar alanının dışında gerçekleşen bir boyutu olduğu genelde unutulur. İnsanın bir imtihan üzere oluşunu da unutmak için elinden geleni yapar insanoğlu… Hâlbuki tıpkı insanoğlunun bilinçaltı dedikleri bir şey tarafından bilinç sürekli etkileşime dâhil edilebilinir. Denizlerde dip dalga dedikleri ve normal akıntının dışında bir akışa sahip bir akış söz konusu edilir. Mevcut iktidarın bütün gücüne rağmen, toplumsal zeminde de sosyal bilinci etkileyecek özel istisnai hareketler, büyük bir acı, şaşırtıcı bir doğa olayı, ya da beklenmeyen bir güç gösterisi gibi birçok şeyi alt üst eder. Değerler tepetaklak olur. İşte son Gazze olayı da bu etkiyi gösterecek bütün özelliklere sahiptir. Şöyle ki: İsrail hem o topraklarda ve hem de Orta Doğu topraklarında en büyük devlet gücü olarak kabul edilir. Ordusu ise yenilmez bir armada olarak kabul görürdü. Zaten Filistinlilere yönelik yaptığı zulüm her seferinde açığa çıkmasına rağmen, İsrail yapıyorsa meşru görülür gibi bir zorunluluk varmış intibaı içinde hayat devam ederdi. Mossad gibi devasa bir istihbarat örgütü vardı. Onsuz rüzgâr esmezdi. Bütün bu güce rağmen, Gazze halkı, içinden çıkardığı Aksa Tugayı ile İsrail’in bu gücünü yerle yeksan ederek İsrail gibi devasa bir gücü savurdu. Üstün teknolojilerine rağmen, saldırdılar, esir aldılar ve kendi topraklarına geri döndüler. İlk kez kendi toprakları dışında yani İsrail devletinin sınırları içindeki topraklarda, aslında işgal edilmiş topraklarda bir hareket meydana getirdiler. Bu hareket dip dalga misali, bütün bir Avrupa değerlerini, ABD iktidarını, modernleşme felsefesinin ürettiği kültürü vesaire yıkıma uğratırken, Müslümanların içinde bulunduğu aymazlığı, şuursuzluğu, yenilgiye boyun eğen boyutunu, dünyevileşmiş karakterini de ibraz ve ifşa etti.
Aksa Tufanı ile bu saldırı üzerinden teknoloji ile uyutulan, hipnoza tabi tutulan ve kendilerine sunulan küçük imkânları büyük bir zafer gibi görerek uyuşturulmuş sosyal yaşamın pençesinde debelenip duran yığınların varlığının sağladığı konforu tepetaklak etti. Büyük bir uyanışın gerçekleşmesinin fecri oldu. İlk kez insanlar Gazze halkının bu metaneti, cesareti ve direnişi karşısında bunu sağlayan şey olarak inançlarının kaynağı olan Kur’ân’ı merak etmeye ve okumaya başladılar. Müslümanlaşma kendiliğinden başladı. Küresel gücün korktuğu şey başına geliyordu. Batılı halklar, yapılan zulme sessiz kalmadılar ve uyanış kervanına katıldılar. Yasağa rağmen birçok yerde protestolar yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor.
İşte bütün bu olup bitenlerin insanlığın geleceğini belirlemede ciddi bir etken olarak varlık kazanacağını ve geleceğe dair insanî umudu taşıyarak yeni bir başlangıç açısından önemli bir eşik olduğunu gösterdi. Cin lambadan çıkmıştır. Lambadan çıkan cin ise olağanüstü gösteriler yapmaktadır. Esir takasında bu olağanüstü olguyu gördük. İsrail hapishanelerinden çıkanların yüz hali ile Aksa Tugayı’nın serbest bıraktığı esirlerin yüz halleri ve sanki niye ayrılıyoruz der gibi sevinçli bir yüz ifadesi ile ayrılmaları dünyanın dikkatinden kaçmadı. Bu da sahte gösterilerin sahici gösteriler tarafından nasıl alaşağı edildiğini göstermektedir insanlara…
Gelecekte, Avrupa değerleri olarak kabul gören, eşitlik, özgürlük ve insan hakları mefhumları gibi temel mefhumların içeriğinin tamamen boş olduğunu ve sadece elit bir tabaka için geçerli olduğunu, geride kalan dünya insanları için bu değerlerin bir karşılığının olmadığını şu son ateşkes öncesi günler ve yaşananlar açıkça belli etti. Gücü elinde bulunduran ve sistemin sahibi olduğu devletlerin güçlerini yanında tutan İsrail devletinin hiçbir ahlâkî ilkeye ve uluslararası hukuka riayet etmeden saldırması karşısında sessiz kalan ABD,
Avrupa ülkeleri ve tepki dışında bir şey ortaya koymayan diğer ülkeler bu değerlerin bir karşılığının olmadığını beyan etmiştir. Devletler değil ama halklar bu yalanın farkına varmıştır. Bu farkındalık, onları protesto etmeye yöneltmiştir.
Temel bir güç değişimi başlamıştır. Devletlerin gücü yerine halkların kendi güçlerinin farkındalığına sahip olmaları, bu devletlerin geleceğini birebir etkileme kapasitesine sahiptir. Özellikle pandemi sürecinde otoriter bir yapının varlığı aşikâr kılınmıştı. Devlet ne derse o yapılmaktaydı. Hastalık bahanesi ile halklar esir alınmıştı. Sağlık söz konusu ya aldatmak kolaylaşıyordu. Ama bugün devletler yaptıkları şey ile halklar nezdindeki meşruiyetlerini kaybettiler. İşte bu meşruiyet kaybı, halkların kendi güçlerinin farkına varmalarına neden olacaktır. Bu farkındalık, kurumsal yapı yerine sivil yapının önemini açığa çıkaracaktır. Zaten sistem halkın gücüne göre ayarlanmıştır. Ama bu gücü hep devlet kendi lehine kullanma adına halkı aldatmaya ve onun adına iş görmeye yeltenmekteydi. Bugün ise bu durum anlaşılacağı için halk hem oyları ile hem tüketiciliği ile ve hem de sistemin meşru dayanağı olma hali ile artık devleti elinde tutan sahte ve despot iktidarları rahat bırakmayacak ve onların yerine ahlâkî kıstasları ölçü alacak yeni bir yönelişe sahip olacaktır.
Son iki yüzyılın kurucu değerlerinin yaşadığı travmatik durumun kendisi, sahip olduğu iktidarı kaybetme ile yüz yüze bırakmıştır. Yeni bir yüzyıla girerken ve yeni bir sistem arayışı ön planda iken bu ilkelerin ve değerlerin yeniden anlam kazanmasının mümkün olmayacağı açıktır. Halkların bu yaşanlardan sonra yeni bir dalga olarak yeni ahlâkî bir zemine sahip çıkacağını söylemek kehanet olmasa gerek! Bu yeni değerlerin ise tabi ki Gazze halkının neden olduğu bu değişimi sağlayan ahlâkî ilkeler olacaktır. Dünyada yeni bir dalga gerçekleşecektir. Yeni bir aydınlanma söz konusu olacaktır. Küresel sermayenin beklentisi boşa çıkacak ve tüketim iktidarını alaşağı edecek yeni ilişkiler ağı gerçekleşecektir.
Bir şartla ki eğer bu yeni dalga kendi entelektüel zeminini kurar. Bu entelektüel zemin ayrıca mevcut durumun dışında yeni bir uyanışın başlangıç adımlarını atma iradesine sahip olarak direnişteki yerini alabilirse… İşte o zaman salt kendi ülkesinde değil, dünyanın her tarafında bulunan bu yeni yönelimin başlattığı entelektüel zemine sahip çıkması ve uluslararası yeni bir Aydınlanma Çağı’nı başlatması mümkün hale gelir…
Bu yeni durum beraberinde geleceğe dair oluşturulan teorilerin pratikte bir karşılığının olmayacağının belirginlik kazanarak rafa kaldırılmasına neden olabilir. Uzaya çıkma arzusu taşıyanların halk tarafından “Buyurun siz çıkın biz burada kendi yaşamımızı sürdürmeye razıyız.” diyerek cevap vererek onları azınlık olarak kendi başlarına bırakması beklenir. Yaşam merkezli ve insanı tahtından indiren yeni bir yaklaşım vardı. Spinoza merkezli bir felsefi yaklaşım ile posthüman sonrası döneme yapılan göndermelerin bir karşılığı kalmayacak ve yeni dalga tam olarak insanlığın tekrar gündem olduğu ve yaşamın belkemiği haline geldiği bir zemini işaret eder olacaktır. İnsan sonrası derken, insanın tekrar tarih sahnesine çıktığı bir zemin kendini göstermektedir. Tarih tersine akışa başlayacaktır.
Hazların insan yaşamındaki etkisi azalacak ve bu hazların karşılığında verilen insanlığın tam bir karşılık olmayacağı, her şeyi yerli yerinde yaşamanın öneminin görüleceği bir reel gerçekliğin inşası kaçınılmaz olacaktır. Küresel sermayenin bütün gücüne rağmen güç zaafına düşeceği ve iktidarını koruma adına yapacağı her hamle geniş halk kitleleri tarafından fark edilerek alaşağı edilecektir. Yeter ki bu fırsatı kaçırmadan, yeni bir düşüncenin, pratiğin, dilin, ifadenin, değerin ve anlamın kıymetini bilelim…
İnsanlar anlam ve ahlâka aç olduklarını fark ettiler. Mesele bu açlığı giderecek sahici ve sahih bir ahlâkî zemini kurabilmektir. İşte bunun içinde Gazze halkının yaşadığı her türlü katliama rağmen ahlâkî yapısından ödün vermeyen tutumu örnek olarak kabul edilerek bunun üzerinden bir ahlâk inşasına yönelmektir. Çünkü bu ahlâkî yapının metafizik ilkeleri, bakışı, inanç ve imana taalluk eden boyutu, amelde dirayeti sağlayan zemini vesairesi ile gerçek bir öncülük ve önderliktir.
Bu dip dalga akışın yönünü değiştirme gücünü eline aldığı andan itibaren yeni bir akışında imkânı haline dönüşecektir. Gazze direnişi bu imkânı sağlayacak en büyük kaynaktır. Bu direnişin harekete geçirdiği vicdan ise bu kaynağı kullanılabilir hâle dönüştürecektir.
Yeni bir değişimin eşiğindeyiz. Bu değişimin niteliği ve yöneliminin sağlıklı bir şekilde devamı ise vicdanının sesini duyan insanların birlikte ahlâkî bir sosyal yapıyı inşa etmelerine bağlıdır. Yeni bir sosyal gerçeklik inşa edildiği suyun akışı normal yönüne devam edecektir ve kısa ya da uzun bir süre insanlar kendi ahlâkî yapıları için ilâhî inayete mazhar olarak varlıklarını sürdürme imtiyazı kazanırlar…
Abdulaziz Tantik
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ocak-Şubat-Mart 2024/29 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 544 76 96
www.siyerdergisi.com