Öteki Hayat dersimizde bu haftaki konumuz şefaatti. Çok farklı tartışmalara konu edilen şefaat meselesini Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, ‘Allah’ın (cc) Mümin Kullarına Büyük İkramı Şefaat’ serlevhasında anlattı. Hocamız, ‘Kur’an ve Hadislerde şefaat nasıl geçmektedir? Bu konuda ifrada ve tefride nasıl düşülmektedir? Kimlere şefaat izni verilecektir? Kimler şefaate mazhar olacak, kimler ise mahrum olacaktır!’ gibi birçok soruya cevaplar verdi.
Dersten Cümleler
“De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!” (Furkan, 77)
“Ey Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vâdettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsvay etme; şüphesiz sen asla vâdinden dönmezsin!” (Ali İmran, 194)
Şefaat, ahiretin o dehşetli anlarında mümin kul için ümit verici bir müjdedir.
İfrad, bir şeye değerinden fazlasını yüklemek, tefrid, değerinden azını yüklemektir.
İslam’ın ana yolunun adıdır; Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat…
Şefaat meselesine modern yaklaşımlar şöyle özetlenebilir:
1. Şefaat inancı İslam’da yoktur, müşriklerde ve bazı batıl inançlarda olan bu anlayış sonraları İslam’a sokulmuştur.
2. Kur’an-ı Kerim’de şefaatin, Allah’ın dilemesi ile bazı kimselere izin verileceği yönündeki ayetler, doğru anlaşılmamıştır; o ayetler şefaatin varlığına delil olarak değil, yoluğuna delil olarak kullanılmalıdır.
3. Kur’an-ı Kerim birçok meselede olduğu gibi şefaat meselesinde de tedriciliği esas almış, önceleri tenkit etmiş, sonraları ise tamamen kaldırmıştır.
4. Şefaat anlayışı İslam’ın tevhid akidesine ve Allah’ın adalet vasfına aykırı olduğu için kabul edilemez bir anlayıştır, bundan dolayı red edilmelidir.
“Şefe‘a-yeşfe‘u” (شفع – يشقفع) fiilinin masdarı olan şefaat, sözlükte, “aracılık yapmak, vesîle olmak, dua etmek” anlamlarına gelir. (İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, 8/183-185)
Şefaat, kendisi için şefaatte bulunulacak kimsenin faydasına olacak bir şeye erişmesi, zararına olacak bir durumdan kurtulması veya bir ihtiyacının karşılanması için yapılır.
Şefaat, “başka birisine katılmak, yardım etmek ve destek olmak” demektir. Bu da genellikle rütbe, makam ve mevki bakımından üstte olanın daha altta olana katılması, eş, ortak olup onu desteklemesi demektir ki kıyamet günündeki şefaat bu şekildedir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredat, s. 386; İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab 8/183-185)
“Şefaat edenin, bir kimsenin herhangi bir menfaate erişebilmesi ya da zarardan kurtulabilmesi için yüksek bir makama yalvarıp yakararak istekte bulunmasıdır.” (Kâdî Abdülcebbâr, Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, s. 688; Sahîhu’l-Buhârî bi Şerhi’l-Kirmânî, 3/213)
Kur’ân-ı Kerîm’de “şefaat” kavramı, on dokuz sûrede, otuz bir yerde geçmekte olup bunlardan birinde sözlük anlamında, (Fecr Sûresi, 89/3) on üçünde terim olarak şefaat şeklinde, diğer yerlerde ise fiil ve isim kalıplarıyla yer almaktadır.
Kur’ân-ı Kerîm’deki şefaatle ilgili âyetler incelendiğinde geçerli (sahih) ve geçersiz (bâtıl) olmak üzere iki tür şefaat olduğu görülür.
Geçersiz olan şefaat, müşriklerin kendilerine şefaatçi olacaklarına inandıkları putların herhangi bir faydası bulunmayan şefaattir. Örnek olarak şu ayetlere bakılabilir: Yûnus Sûresi, 10/18; Zümer Sûresi, 39/3; Müddessir Sûresi, 74/48
Geçerli yani sahih olan şefaat ise Allah’a ait olan ve sadece O’nun razı olup izin verdiği kimseler tarafından mü’minlere yapılacağı bildirilen ve pek çok faydası olan şefaattir. Buna da örnek olarak şu ayetler verilebilir: Enbiyâ Sûresi, 21/28; Necm Sûresi, 53/26; Tâhâ Sûresi, 20/109; Sebe Sûresi, 34/23
Tüm bu ayetler dikkatle okunursa, Rabbimizin şefaatin geçerli olabilmesi için üç temel şartı ortaya koyduğu anlaşılır:
Birincisi: Allah’ın, şefaat edenden razı olması.
İkincisi: Allah’ın, şefaat olunandan razı olması.
Üçüncüsü: Allah’ın, şefaatin gerçekleşmesine izin vermesi.
Kur’ân-ı Kerîm’de, şefaat konusuna özel bir önem verilmekte ve tevhid inancıyla irtibatlandırılarak, şefaat yetkisinin tamamen Allah’a ait olduğu bildirilmektedir. (Zümer Sûresi, 39/43-44; Secde Sûresi, 32/4)
Şefaat yetkisi verilen de, şefaat edilecek kimse de kesinlikle mümin olmalıdır: Bakara Sûresi, 2/255; Yûnus Sûresi, 10/3; Meryem Sûresi, 19/87; Tâhâ Sûresi, 20/109; Zümer Sûresi, 39/44; 78/38; Zuhruf Sûresi, 43/86
Şefaat yetkisinin kimlere verildiğine Kur’an ekseninde bakarsak, karşımıza şöyle bir tablo çıkar:
Allah’ın iznine ve rızasına bağlı olarak seçtiği kimseler
Bakara Sûresi, 2/255; A’râf Sûresi, 7/188; Yûnus Sûresi, 10/49; Sebe Sûresi, 34/23; Necm Sûresi, 53/26.
Allah’ın şefaat izni verip sözünden razı olduğu kimseler
Tâhâ Sûresi, 20/109.
Allah’ın seçip huzurunda söz alma hakkı verdiği kimseler
Meryem Sûresi, 19/87.
Allah’ın seçip hakkı (tevhidi) benimseyip şahitlik etmelerine izin verdiği kimseler
Zuhruf Sûresi, 43/86.
Allah’ın kendilerinden hoşnut olup, şefaat için yetki verdiği kimseler
Enbiyâ Sûresi, 21/28.
Şefaat Etmesine İzin Verilen Kimseler
1. Rahmet ve Şefkat Abidesi Olan Son Peygamber Hz. Muhammed (sas)
İsrâ Sûresi, 17/79; Duhâ Sûresi, 93/5
2. Âdem’den Hz. İsa’ya Kadar Gelen Tüm Peygamberler
Tevbe Sûresi, 9/103; Yûsuf Sûresi, 12/97-98; İbrâhîm Sûresi, 14/41; Meryem Sûresi, 19/47; Tâhâ Sûresi, 20/109; Zuhruf Sûresi, 43/86
3. Allah’ın seçip kendilerini şereflendirdiği bazı melekler
Enbiyâ Sûresi, 21/26-28; Mü’min Sûresi, 40/7; Şûrâ Sûresi, 42/5; Necm Sûresi, 53/26.
4. Allah’ın seçip kendilerini şereflendirdiği bazı Sâlih Mü’minler
Meryem Sûresi, 19/87; Zuhruf Sûresi, 43/86; Tâhâ Sûresi, 20/109.
Bu salih müminlerin kimler olduğunu Hz. Peygamber (sas) bazı hadislerde bizlere beyan eder. Bunlar, Şehitler, Salihler, (Âlimler) Muttaki Müminler, Hafızlar, Mü’minlerin buluğa ermeden ölmüş çocuklarıdır.
Nasıl anlaşılmalı şefaat meselesi?
Şefaat asla Allah’a rağmen ortaya konacak bir amel değil, Allah’ın izni, rızası ve hoşnutluğu ile takdim edilecek bir ilahî bahşiştir.
Şefaat asla bir torpil değil, Allah’ın mümin kullarına büyük bir ikramıdır.
Şefaat asla bir adam kayırıcılık değil, Allah’ın mümin kullarına büyük bir mükâfatıdır.
Şefaat asla insanın emek ve çabasını görmemezlikten gelmek değil, bunları dikkate alarak Allah’ın mümin kullarına rahmetini tecelli ettirmesidir.
Şefaat asla sadece bazı mensubiyetlere verilmiş bir ödül değil, kulun gayret ve azmini takdir etme adına Allah’ın mağfiretinin bir izharıdır.
“Her peygamberin müstecâb (Allah’ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım. Bu şefaatim, inşaallah ümmetimden şirk koşmadan ölenlere ulaşacaktır.” (Buhârî, De‘avât, 1; Müslim, Îmân, 338)
“Şüphesiz şefaatim, kıyamet gününde ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.” buyurmuştur. (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 11; İbn Mâce, Zühd, 37; Ebû Dâvûd, Sünnet, 20)
“Ben kıyamet gününde Âdemoğullarının efendisi, yerin yarılmasıyla kabirden ilk çıkacak olan, ilk şefaat isteyen ve kendisine ilk olarak şefaat hakkı verilen olacağım.” (Müslim, Fezâil, 3; Tirmizî, Menâkıb, 1)
“İnsanlar kıyamet günü diriltilirler. Ben ve ümmetim bir tepe üzerinde bulunuruz. Rabbim bana yeşil bir cübbe giydirir. Sonra bana şefaat izni verilir, ben de Allah’ın dilediği kadar niyazda bulunurum. İşte benim elde ettiğim o makam, Makâm-ı Mahmûd’dur. ” (Hâkim, el-Müstedrek, 2/363)
Şefaat beş şekilde olacaktır:
1. Mahşer yerinde, mahşerin sıkıntılarından kurtulmak ve hesabın başlaması için
2. Bazı müminleri hesapsız cennete koymak için
3. Azabı hak edenlerin bağışlanması için
4. Günahkârların cehennemden çıkarılması için
5. Cennetliklerin derecelerinin yükseltilmesi için
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), bir gün hutbede kâfirlerin âkıbetini bildiren: “Doğrusu kim Rabbine kıyamette suçlu olarak gelirse onun yeri Cehennem’dir. Orada ne ölür kurtulur, ne de hayatı hayat sayılır.” (Tâhâ Sûresi, 20/74) âyetine gelince şöyle buyurmuştur: “Hakkıyla Cehennemlik olan kimselere gelince: Şüphesiz ki onlar Cehennem’de ne ölürler, ne de dirilirler. Lâkin bir takım insanlar vardır ki, günahları (yahut) hataları sebebiyle kendilerine ateş isabet etmiş ve onları adamakıllı öldürmüştür. (yani çok ızdırap vermiştir) Nihayet (yanıp) kömür oldukları zaman (onlar hakkında) şefaate izin verilecek. Ve takım takım getirilerek Cennet nehirlerine dağıtılacaklar. Sonra: (Cennetliklere hitaben) “Ey Cennetlikler! Şunların üzerine su serpin.” denilecek, bu sûretle sel kalıntısında ot biter gibi bitecekler.” (Müslim, Îmân, 306; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/11)
Bütün şefaatçilerin şefaatinden sonra Cehennem’de mü’minlerden sadece imandan başka hayırlı hiçbir ameli bulunmayan kimseler kalır. Bunun üzerine kullarına karşı çok şefkatli ve merhametli olan yüce Allah, “Peygamberler şefaat etti! Melekler şefaat etti! Mü’minler de şefaat etti, artık sıra benim şefaatime geldi.” buyurarak onlara merhamet buyurur ve Cehennem’den çıkarıp Cennet’e gönderir. Geride sadece kâfirler kalır. Böylelikle “rahmânın âzatlıları” adı verilen bu grup da Cennet’e girdikten sonra bütün mü’minler Cennet’e girmiş olur. (Buhârî, Tevhîd, 24; Müslim, Îmân, 302)
Şefaate Vesîle Olan Davranışlar Nelerdir?
1. Kelime-i Tevhîdi hakkıyla söylemek ve gereğini yerine getirmek
“Kıyamet gününde şefaatinle en çok kim mutlu olacak?” şeklinde bir soru sorulduğunda “Kıyamet gününde şefaatimle en çok mutlu olacak kişi, samimi olarak ve gönlünden gelerek ‘Lâ ilâhe illallah’ (Allah’tan başka ilâh yoktur) diyen kişidir.” diye cevap vermiştir. (Buhârî, İlim, 33; Rikâk, 51; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/307)
“Benim şefaatim, Allah’a ortak koşmadan ölenlere Allah’ın izniyle mutlaka ulaşacaktır.” (Tirmizî, De‘avât, 130)
2. Kur’an-ı Kerim ile irtibatı güçlü tutmak, onun gölgesinde yürümek
“Kur’ân okuyun, çünkü Kur’ân, kıyamette okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir.” (Müslim, Misâfirûn, 252; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 18)
3. Namazın en büyük şiarı olan ezana hürmet göstermek ve onun çağrısına kulak vermek
“Kim ezanı işittiği zaman ezan duasını okursa ‘Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın Rabbi olan Allah’ım! Muhammed’e (bizim kurtuluşumuz için) vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin övülmüş makama (makâm–ı mahmûd) ulaştır.’ diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefaatim vâcip olur.” (Buhârî, Ezân, 8; Ebû Dâvûd, Salât, 37)
4. Kişinin vefatının ardından hayırla yâd etmek ve gönülden cenaze namazına iştirak etmek
5. Resulullah’a (sas) saygı ve sevgide kusur etmemek, O’nun adını her daim en güzel dualar ve temennilerle anmak
Şefaatten Kimler Mahrum Kalacak?
Kâfirler
Allah’a şirk koşanlar
İnsanlara zülmedenler ve adaleti yok edip kaldıranlar
İnsanları aldatan ve kul hakkına riâyet etmeyenler
İnsanların itikatlarını ve inançlarını bozan bidatçiler
Ebû Hüreyre (ra) bir gün Peygamber efendimize sordu: “Kıyâmet günü şefâate kavuşacaklar kimlerdir yâ Resûlallah?” Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Ey Ebû Hüreyre! Senin hadise karşı çok istekli olduğunu bildiğim için, hiç kimsenin senden önce bu suali bana sormayacağını biliyordum. Kıyâmet günü benim şefaatime kavuşacak olan kimse, hulûs-i kalb ile “Lâ ilâhe illallah” diyen kimse olacaktır.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/307)
Cabir b. Abdullah diyor ki: “Resulullah (sas) buyurdular ki: ‘Adamın biri Cennet’i hak eder ve Cennet’e gider. Bir müddet sonra çok sevdiği bir arkadaşı vardır, o aklına gelir ve onu aramaya başlar. Sonra öğrenir ki o arkadaşı Cehennem’dedir. Bunun üzerine Rabbine yalvarır, o arkadaşı için şefaatçi olmak ister, Allah da onun bu talebini kabul eder ve arkadaşını Cehennem’den çıkarır ve Cennet’e gönderir. Bunu gören diğer Cehennem sakinleri, keşke biz de böyle bir arkadaş edinseydik, “Bizim ne bir şefaatçimiz, ne de bir dostumuz vardır.” derler.” (İmam Beğavi, Tefsirü’l-Beğavi, 6/120; Vehbe Zuhayli, Tefsirü’l-Münir, 10/165)