İmam kimdir? Böyle bir sorunun muhatabı olsanız nasıl cevap verirsiniz? Sizi bilmem ama bana sorulsa, ben hep; “ana yürekli adamdır” derim. Bu tanım hem imam kelimesinin kökü olan ümm/anne anlamına uygundur; hem de ideal imamlığın nasıl olması gerektiğini birçok tabloda bize öğreten imamlar imamı Efendimiz’in (s.a.v.) hayatı ile idealize ettiği o önemli misyona uygundur.
Allah Resulü (s.a.v.) nasıl bir imamdı? Bu gerçekten önemli bir sorudur ve üzerinde ciddi çaba verilmeyi hak eden bir konudur. Böyle önemli bir mevzu, tabi ki bir tek makalede her yönü ile incelenemeyecek kadar geniştir. Ama yine de zihinlerimizde bu soruya kısmide olsa cevap olabilecek bir örnek vermek istiyorum.
Medine’de Ümmü Mihcen isimli siyahî bir cariye vardı. Bu hanım sahabî, her gece yatsı namazından sonra Mescid-i Nebeviye gelir, bu kıymetli mekânın temizlik işleri ile uğraşırdı. Bir gece ansızın hastalandı ve vefat etti. Sahabe gece geç vakitte olduğu için, Efendimiz’i rahatsız etmeme adına, O’na haber vermeden bu hanımı defnederler. Sabah namazı vaktinde mescidin imamı olan, sultanlar sultanı Efendimiz teşrif edip, mihraba geçip; o kutlu cemaate namaz kıldırırlar. Namaz sonrası Efendimiz (s.a.v.) cemaatine döner ve onlara Ümmü Mihcen’i sorar. Çünkü Allah Resulü hemen fark etmiştir; o gün mescid her zamanki gibi değildir; o gün mescidde tütsüler yakılmamıştır. Eğer mescid tütsülerden mahrum kalmışsa, bu işte bir iş vardır. Efendimiz (s.a.v.) büyük bir merak ile sahabeye soruyor: “Ümmü Mihcen’e bir şeyler mi oldu, bugün mescidimiz yetim kaldı?” Sahabe: “Ya Resulullah! Gece hastalanıp vefat etti; bizde sizi rahatsız etmek istemedik ve onu defnettik.” Allah Resulü bu sözü duyunca öyle bir gadaplanır ki; “Demek, yıllar yılı benim mescidimi temizleyen hanım vefat edecek, siz ise beni haberdar etmeyeceksiniz öyle mi? Çabuk beni onun kabrinin başına götürün.” Sahabe bu emir gereği Efendimiz’i o kabire doğru götürürler. Efendimiz (s.a.v.) bir anne şefkati ile bu kabir başında oturur, dakikalarca Ümmü Mihcen’e dua ve istiğfarda bulunur, sonra ayağa kalkar sahabeyi de arkasında saf tutturarak o bahtiyar hanım için gıyabî cenaze namazı kıldırır. Allah Resulü’nün (s.a.v.) hayatı boyunca sadece iki kez kıldığı gıyabî cenaze namazlarının biri Ümmü Mihcen’e, diğeri ise Habeş’in Müslüman kralı Necaşiye’dir. Herhalde sadece bu tablo bile, Efendimiz’in (s.a.v.) nasıl bir imam olduğunu anlamız bakımından yeterlidir.
İmamlık gibi peygamberi bir vazifeyi namaz kıldırma memurluğuna indirgeyen, cemaatinin hiçbir hal ve durumu ile ilgilenmeyen, çok af edersiniz avami bir tabir ile kıldır beşi bitir işi mantığı ile hareket eden imamları görünce hep üzülmüşümdür. Ama Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır; artık bu topraklarda o yüce kamete uygun duruşlar sergileyen imamlarımızın sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
İşte bu imamlarımızdan birine geçen hafta sonu Samsun Tekkeköy’ü ziyaretimiz sırasında şahit olduk. Mihmandarımız Ömer Naci Yılmaz ve muhtereme eşleri Nuran Hanım, iki gün boyunca ellerinden gelen her türlü ikram ve ihtiramı bizden esirgemediler. Tekkeköy’den yukarı dağa doğru çıkarken Ömer Naci Bey bize bilgi veriyor: “Gideceğimiz yer Antyeri köyüdür. Bu köyün gençleri daha dört yıl öncesine kadar cami avlusunda içki içer, şişelerini de duvarlarında kırarlardı. Şimdi ise o gençler camiden çıkmaz oldular.” Peki, ne oldu da böyle bir değişiklik oldu diye soruyorum; Ömer Naci bey: “Mustafa Hoca diye bir imam arkadaşımızın köye gelişi ile her şey bir anda değişti” diyor ve başlıyor ana yürekli bir adamın öyküsünü anlatmaya… Seviniyor, Rabbime şükrediyorum; ama asıl sevinci bizzat caminin içerisinde yaşıyorum. Yaşları 20–30 arası gençler, büyük bir heyecan ve aşkla biraz sonra yapacağımız sahabe iklimi programını sabırsızlıkla bekliyorlar. Öncesinde tanışıyoruz, her kendini tanıştıran; “dinimizi daha iyi öğrenip, yaşamak için buradayız” dediklerinde yüreğim kıpır kıpır oluyor ve o samimi bakışların sahiplerine imreniyorum. Tanışma faslından sonra peygamber görmeden sahabî olmaya aday bu gençlere; “nasıl sahabî ruhu kazanılır?” konusunu anlatıyorum. Öyle bir pür dikkat dinliyorlar ki; onların bu hasbi bakışları bizi konuşturdukça konuşturuyor. Bize böyle güzel bir gece yaşatan köyün cami imamı Mustafa Kolcu hocama teşekkür ediyor; Rabbimden bu hayırlı hizmetlerin hiç bitmeden devam etmesini ve tüm imam kardeşlerimize örnek olmasını niyaz ediyorum. “Ne mutlu o köye ki; ana yürekli bir imamları var, ne mutlu o imama ki, böyle güzel bir cemaati var” diyerek oradan ayrılıyoruz.
Söyleyin Allah aşkına güzel dostlar olmazsa bu dünyada yaşanır mı? Rabbim güzel insanların sayısını arttırsın. (âmin)
Muhammed Emin YILDIRIM