“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.”
“AHZAB – 45,46”
Aşk bir tutkudur. Bu öyle bir tutkudur ki asla sevmeden duramazsınız. Kendi menkıbeniz sizi Aşk’a sürükler ve bu inanılmaz bir serüvene dönüşür ve asla artık hiç bir şey size tatmin etmemeye başlar ‘O’ nu sevmenin dışında.
Hayatın bunca ağırlığı ve acımasızlığının karşısında, insanoğlunun bu denli sevgisizleştiği ve varlığını yok ettiklerinin üzerine kurguladığı bir dünyada İnsanoğlu daha da muhtaç ‘O’nun sevgisine.
‘O’nu sevmek ve bütün yönleriyle anlamak insanlığı tedavi ediyor, eksik parçaları tamamlıyor, renksiz olan manayı renklendiriyor, hayatı daha da anlamlı kılıyor zira o gerçeğe ulaşmak için çalacağımız tek kapı geçeceğimiz tek eşik. Bu yüzden gerçek, bu yüzden sahici, bu yüzden Aşk’ın tek anlamı.
Ancak o zaman yaşam çekilebilir hale geliyor her şey anlam kazanıyor tat veriyor. Aksi takdirde hayat yavan ve acımasız.
Yara açan değil yara saran olmak istiyorsa insan ‘O’na ulaşmalı.
‘O’ na duyulan Aşk hayatın yeniden yorumlanması, yaşatılması ve sürdürülebilir olması ve geleceği kucaklaması açısından en güçlü panzehir zamanın acımasızlığına karşı. Bu yüzden Okumak bizi anlamlı kılan en önemli eylem. Peki, “Oku” emrini hiç mi dikkate almıyoruz?
Her nefsin, her ruhun, her aklın inanmaya ihtiyacı vardır. Yaratılmış her insan arar kendini.
Ve insanı akılla yaratan rabbi de sırf bunun için ona sorularının cevabını açıklayan bir kitap ve kendi dilini konuşan, sorularına cevap veren bir peygamber yolluyor. Bu insanoğluna verilebilecek en değerli hediye. Bu bir rahmet, bu bir kaynak, kana kana içmemiz için bize bahşedilen.
‘O’ ışıktır ve insanlığı aydınlatır.
Bizim dilimizden konuşan, bizim gibi kalbi, ruhu ve aklı olan bir yaratılmışla Allah bize lütfediyor ve ikramların en güzelini veriyor.
Allah bize önem veriyor.
Bizi kıymetli görüyor ki, bir kitapla bir peygamber yolluyor. Zifiri karanlık kâinatta yolumuzu bulalım ve asla kaybolmayalım. Yoksa başka türlü nasıl anlamlandırabilir insanoğlu eşyayı.
Allah bizi bize bırakıp “Sen kendin anla!” demiyor. Bu zulmetmek olurdu. Ama Allah kuluna zulmetmeyi sevmez.
“Bilmiyorduk, bilemezdik demeyesiniz diye size peygamberler gönderdim.” Buyuruyor Allah. (Nisa-165).
Kul kendini bilmezken… Kulunu yaratan onu çok iyi biliyor.
İlk inanan ise peygamber oluyor, bize onu şahit tutuyor.
“Ben inandım sen de inan ümmetim!” dedirtiyor peygamberine… Biz örnek alalım diye.
Allah peygamberine şöyle vahiy ediyor: “Âdemoğlu! Eşyayı senin için, seni kendim için yarattım. Şenin için yarattığım eşyada, kendim için yarattığım gayeyi telef etme. Ey Âdemoğlu! Şanım üzerine yemin olsun ki, ben seni severim. Senin üzerindeki hakkım karşısında, sen de beni sevmelisin.”
Peki, insanoğlu sevgiyi kaybetti mi? Peki insanoğlu gerçek sevgiyi ve buna dair içeriği, anlamı, idraki mi yitirdi?
Sevmek okumakla başlar.
Peki, insan neden Allah’ın ona gönderdiği kitabı okumaz? Neden seçilmiş olan Peygamberini tanımaktan uzak durur?
Köleler, içinde bulundukları köleliğin ezici gücü altında ondan kurtulmak yerine kimi zaman herkesi köleleştirmek isterler. Okumamak insanı köleleştirir.
Okumayan insan kötülerin elinde oyuncak olur, onların oyunlarının bir parçası haline dönüşür.
Köle olmak istemiyorsak okuyalım, okutalım. Önce Allah’ın bize ‘oku’ diye gönderdiği kitabımızı, ardından bütün edebi metinleri.
“OKU” emrine uymamak akletmemek ne kötü. İste bu yüzden okuyalım, okutalım.
Aşk olalım.
Bahadır Yenişehirlioğlu
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ocak-Mart 2019/9 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com