Bizi Nebi-yi Zişan’ın ümmetinden kılan, Kur’an-ı Kerim gibi bir kitabı bize yol rehberi eyleyen Allaha hamd olsun ki, gene sözlerin en güzelinin inzalinin son bulduğu bu kutlu aya bizi eriştirmesinden dolayı Allah’a kainattaki nimetleri sayısında hamdü sena ederiz. Ramazan-ı Şerif, köklerine dönmek için ümmete verilmiş bir nimet-i ilahidir. Kök kelimesinin de yakmak manasına geldiği Ramazan, insanın eliyle, diliyle, tüm organları ile işlediği günahları yakarak, Allah’a yönelişinin zirve yaptığı bir zaman dilimidir. Kendisine iman etmekle şeref bulduğumuz Efendimiz (sas) bu kameti nasıl ortaya koyacağımızı bize tüm hayatı ile göstermiş ve Refik-i A’la’ya irtihal etmiştir. Peki biz bu örnekliği ve hayatı nasıl tatbik edeceğiz?
Hiç şüphesiz Kur’an’ın ilk muhatapları olan o güzide nesil, Ashab-ı Kiram Efendilerimiz Allah Resulü’nü (sas) en iyi anlamış kişilerdir. Kur’an-ı Kerim’in üsve-i hasene yani güzel örnek olarak tanıttığı Allah Resulü (sas) kendi yetiştirdiği nesil için şöyle buyurdular: “İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir.”[1] Bu manada bizim nazarlarımıza tabiri caizse bir model olarak konulan Ashap neslini kendimize mihenk taşı edinmeliyiz. Ashabın her biri bir ahlaki vasıfta kendini zirve haline getirmiş kişilerdir. Vahyin oluşturmak istediği ideal insan tiplerinin hayal ve ütopya değil yaşanmış gerçekleridir. Gelin bizler de en güzel örneğin en güzel örnekleri olan Ashab-ı Kiram Efendilerimiz nazarında Ramazan’ı Şerif nasıldı? Allah Resulü Ramazan’ı nasıl idrak ederdi? Bunu anlamaya çalışalım.
Allah Resulü Ve Ashab-ı Kiram Penceresinden Ramazan-ı Şerif
Allah Rasulü (sas) Cebraille Kur’an’ı mukabele ederdi
Yadsınmaz bir gerçektir ki Ramazan-ı şerif Kur’an-ı Kerim’in ayıdır. Allah Rasulü (sas) Ramazan’da Cibril-i Emin ile mukabele yapar, Kur’an’ı hatmederdi. Allah Teala Ramazan’ın Kur’an ayı olduğunu bizzat şöyle anlatmaktadır: “Ramazan ayı öyle bir aydır ki, insanlara doğruyu bildiren, doğruluğa ait apaçık delillerden ibaret olan, hakla batılı ayırt eden Kur’ân bu ayda indirildi…”[2] Efendimiz de (sas) insanlara bizzat Kur’an’ı öğretmiş, onunla insanları temizlemiş ve hidayet yoluna gene onunla çağırmıştır. Bunu ise Allah Teala kitabında şöyle belirtmektedir: “Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur…”[3] Efendimiz (sas) Kur’an ile irtibatını hiçbir zaman kesmez, özellikle bu ayda irtibatını had safhaya çıkarırdı.
Allah Rasulü’nün (sas) en cömert olduğu vakit, Ramazan’dı.
İbn Abbas’tan rivayet edildiğine göre “Resûllullah (sas) insanların en cömerdi idi. Onun en cömert olduğu anlar da Ramazan’da Cebrâil’in, kendisi ile buluştuğu zamanlardı. Cebrâil aleyhisselâm, Ramazan’ın her gecesinde Hz. Peygamber ile buluşur, (karşılıklı) Kur’an okurlardı. Bundan dolayı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Cebrâil ile buluştuğunda, esmek için engel tanımayan bereketli rüzgârdan daha cömert davranırdı.”[4] Peygamberimiz (sas) bir zengin gibi infak ettiği gibi, bir fakir gibi de mütevazi bir hayat ortaya bırakmıştı.
Ramazan’ı ibadetle ihya eder, itikafa girerdi.
Nebi-yi Zişan Efendimiz (sas) itidal peygamberidir. Nerede, ne zaman, ne yapılacağını iyi bilen Efendimiz (sas) ibadetin de orta yollu olanını severdi. Ashab-ı Kiram’dan sabaha kadar namaz kılmak isteyen, her gün oruç tutmak isteyen, hanımları ile olan ilişkisini kendine yasaklayan kişiler karşısına geldiğinde onlara verdiği cevap şu olacaktır: “Öyle yapmayın! Gözlerinizin sizin üzerinizde bir hakkı vardır. Vücudunuzun sizin üzerinizde bir hakkı vardır. Ailenizin de sizin üzerinizde bir hakkı vardır. Hem namaz kılın, hem uyuyun; hem oruç tutun, hem de iftar edin!”[5] Allah Rasulü (sas), Ashabı her zaman az ama sürekli olan amelleri yapmaları noktasında teşvik ederdi. Kadir gecesinin feyzinden faydalanma ve kendi nefsi murakebesini yapmaları için Ashaba itikafı önerirdi. Vefat ettiği sene yirmi gün itikaf yapan Allah Resulü, her Ramazan’ın son on gününde mescidde itikaf yaparak Allah’a ibadet ederdi.
Allah Resulü Ashab-ı Suffe ile sofrasını paylaşır, onlara zaman ayırırdı.
Enes b. Malik şöyle anlatıyor: “Bilal bir gün ezan okudu ve Allah Resulü (sas) bana seslenerek “Ey Enes! Yemek istiyorum. Bir miktar yemek getir.” buyurdu. Kalktım, bir miktar hurma ile bir kap içinde su getirdim. Bana “Ey Enes! Bak bakalım bizimle birlikte yemek yiyecek biri var mı?” buyurdu. Ben de çıkıp Zeyd b. Sabit’i çağırdım. Zeyd içeri girince: “Biraz önce çorba içtim, oruca niyet ettim.” dedi. Oturup Allah Resulü ile birlikte sahur ettik. Yemekten sonra iki rekat namaz kıldık, devamında namaza gittik.[6]” Bu manada bizde sofralarımızı Müslümanlarla paylaşarak bu sevince ortak olmalıyız. Şüphesiz bu iftar ve sahur sofraları bizim evlerimize bereketi getirecek, huzurumuz olacaktır.
Resul-i Ekrem teravih namazını eda eder, cemaate önem verirdi.
Allah Resulü (sas) gece ve teravih namazlarını ümmetine teşvik ederdi. Onları iftardan sonra ibadete davet eder, mescidde kendi de namaz kılardı. Sehl b. Sad camaate yetişmekteki iştiyakını şöyle anlatıyor: “Ailemle birlikte sahuru yaptıktan sonra mescide gidiyordum. Allah Resulü’nün arkasında namaz kılmak, secdesine kavuşmak için sahurda acele ediyordum.”[7] Ümmetine karşı merhametli olan Efendimiz (sas) üç gün teravihi camaatle kıldırmış sonra şöyle buyurmuştur: “ Gece namazına/teravihe ne kadar arzulu olduğunuzu görüyorum. Çıkıp size namazı kıldırmama engel olan bir durum da yoktur. Ancak gece namazının size farz kılınmasından korktuğum için yanınıza çıkmadım” diyerek teravih namazını devam ettirmedi.[8] Ama daha sonra Hz. Ömer’in devrinde bu sünnet devam ettirilmiş; böylece tüm İslam alemi tarafından her Ramazan camiilerde teravih namazı eda edilegelmiştir. Gündüzlerin imarı için gecelerin ihyası adına ümmet teravih namazlarını eda etmeye önem göstermelidir.
Ramazan’ın son on gecesinde Kadir Gecesini arardı.
Ashab-ı Kiram Kadir gecesini merak eder, onu ihya etmek için çaba gösterirdi. Bu çabasını anlayabilmemiz için Ebu Seleme şöyle anlatıyor: “Arkadaşlarla Kadir gecesinin hangi gece olduğunu müzakere ediyorduk. Bunu öğrenmek için dostum olan Ebu Said el-Hudri’nin yanına gittim. Hurma bahçesindeydik. “Yanımıza gelebilir misin?” dedim. Üzerinde yünlü bir elbise ile yanımıza gelince “Allah Resulü’nün (sas) Kadir gecesi hakkında bir şey söylediğini duydun mu?” dedim. “Evet.” Bir defasında Ramazan ayının ortasında on günlüğüne Allah Resulü ile itikafa girmiştik. Yirminci günün sabahı Allah Resulü (sas) itikaftan çıkıp evine döndü. Onu görünce biz de evlerimize gittik. Ancak Allah Resulü (sas) daha sonra bize bir konuşma yaptı. “Ben Ramazan’ın şu on gününde sizinle itikafa girdim. Sonra son on gününde itikafa girmem işaret edildi. Benimle birlikte itikafa girmiş olanlar, yerlerine geri dönsün. Geceyi orda geçirsinler. Bu gece bana Kadir gecesinin hangi gün olduğu bildirildi. Ancak sonra unutturuldu. Siz onu Ramazan’ın son on gününde ve tek gecelerde arayın.” buyurarak bizi geri çağırdı. Sonra “Bu gece kendimi su ve çamur içinde secde ederken gördüm.” buyurdu. Allah Resulu (sas) ile itikaf yerlerimize geri döndük. O gün gökyüzünde tek bir karartı yokken o günden sonra hava bozdu, yağmur yağdı. O sıralarda Mescid-i Nebevi’nin üzeri dallarla örtülü idi. Tavandan sular akmasına rağmen namaz kıldık. Namazda Allah Resulü’nün (sas) su ve çamura secde ettiğini gördüm. Namazda secde ettikten sonra alnı ve burnu, su ve çamur olmuştu. O gece Ramazan’ın yirmi birinci gecesi idi.[9]” Kur’an-ı Kerim’in bin aydan daha hayırlı gece olarak bize tanıttığı bu güzel geceyi ihya etme adına çaba göstermeliyiz. Elbette Müslüman tek günün adamı değildir. Yalnız Ramazan’ın kadrini bilenler ancak Kadir gecesinin ihya edebileceklerdir.
Allah’tan temennimiz odur ki farz kıldığı orucu hakkı ile eda edip, gerçek manada bize yasakladığı günahlardan sakınabilelim. Allah Resulü’nün (sas) tavsiyesi ile Ramazan günlerimizi O’nun (sas) o güzel duası ile süsleyelim: “Allahümme inneke Afûv’un, Kerim’ün, tuhibbu’l-affefa’fuannî” yani; “Allah’ım! Şüphe yok ki, sen Afûv’sun, Kerim’sin, affetmeyi seversin; beni de af et.”[10]
Emre Marabaoğlu
[1] Buharî, Şehâdât 9, Fezâilu’l-Ashâb 1, Rikak 7, Eymân 27; Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe, 214.
[2] Bakara, 185
[3] Âli İmran, 164
[4] Buhârî, Bedü’l-vahy 5, 6; Savm, 7; Menâkıb, 23.
[5] İbn Sad, Tabakat, III, 463
[6] Nesai, Sıyam, 28
[7] Buhari, Savm, 18
[8] Buhari, Teheccüd, 4
[9] Buhari, Fadlü Leyletü’l Kadr, 2
[10] Tirmizi, Deavât, 88