Soru:
Muhterem Hocam, bizler Risale-i Nur okuyan gençleriz… Sizinde derslerinizi yakından takip ediyor ve çok istifade ediyoruz… Rabbim sizden ve sizin gibi tüm hocalarımızdan razı olsun. Arkadaşlar olarak size bazı sorularımız var. Eğer cevaplarsanız çok memnun oluruz. Şimdiden vereceğiniz cevapları merakla bekliyor, teşekkür ediyoruz.
1- Bedî ismi, beşer için kullanılamaz mı? Mesela Bedîüzzaman demek şirk midir? Eğer şirk olsaydı Üstad hazretleri buna müsaade eder miydi?
2- Böyle bir ismin Üstad tarafından kullanılması tevazu ile örtüşür mü? İnsanın kendine emsalsiz demesi ne kadar doğrudur?
3- Mevlana ismi içinde aynı soruları soruyoruz; bu isminde beşer için kullanılması doğru mudur?
Cevap:
Kıymetli kardeşlerim, öncelikle duanıza amin diyor, Rabbimden hepimizin istikametten ayrılmadan yaşaması ve böylece emaneti asli sahibi olan kendisine tevdi etmeyi bizlere kolaylaştırmasını diliyorum. Üzülerek ve hayretler içerisinde kalarak bazı sözleri duyuyor, istikametin ne kadar mühim bir husus olduğunu ve Peygamber saçları ağartan bir sorumluluk olduğu için İslam büyüklerinin her daim dualarının bu olmasını daha iyi anlıyorum.
Sorularınıza gelince, kısaca bir bilgi verdikten sonra cevaplamak istiyorum. Çok az bir Arapça bilgisi olan ve Kur’an ilimleri ile biraz alakadar olan biri çok iyi bilir ki, Arapça’da hakikat ve mecaz oldukça yoğun bir şekilde kullanılır. Ayrıca lafzı müşterek yani çok anlamlı kelimeler ve lafzı müterâdif yani eş anlamlı kelimeler her dilde olduğu gibi Arapça’da da vardır ve bunlar Kur’an içerisindede kullanılır. Bunlara dikkat etmeden bir kelimeye tek bir anlam yüklemek ve değerlendirmelerin hepsini o anlam üzerinden yapmak, cinayetlerle neticelenir. Bu bilgiyi nazarlarınıza verdikten sonra sorularınıza geçelim.
1- Bedî ismi şerifi, Esmaü’l-Hüsna’dan olan Rabbimizin güzel isimlerindendir. Kur’an-ı Kerim içerisinde iki yerde Rabbimiz, bu ismi kendisi için kullanır. (Bakara, 117; En’am, 101) Yine birkaç Hadis’te Efendimiz (sas) bu isim ile Rabbine dua eder. (İbn Mace, Dua, 10; Tirmizi, Da’avât, 82, 99) Anlamına gelince, “örneği ve benzeri bulunmayan, emsalsiz işler yapan, her şeyin ilki olan, bir şeyi yoktan var eden ” demektir. İbdâ ve bidat kelimeleri de bu köktendir. Ahkâf Sûresi’nde, “bid’en” şeklinde Efendimiz’in (sas) lisanı ile kullanılmış: “De ki: Ben Peygamberlerin ilki değilim!” denmiştir. (Ahkâf Sûresi, 46/9)
Bu kelimenin beşer içinde kullanılabileceğini belirten alimlerimiz, Allah (cc) için kullanıldığında hakikat ifade ettiğini ve Allah’ın (cc) zât, sıfat ve fiil açısından benzersiz olduğunu ifade ettiğini, ama beşer için kullanıldığında çağdaşları arasında bazı alanlarda öne çıkan, isminden söz ettiren, manalarına geldiğini söylemişlerdir.
Hal böyle olunca Bedîüzzaman Said Nursi’den önce de bu ifade başka alimler için kullanılmış, onların yaşadıkları zamandaki değerleri, bu lakap ile ortaya konmuştur. Mesela, Arap edebiyatında önemli bir alim olan Bedîüzzaman el-Hemedânî (v.398/1008), büyük bir bilim adamı olan Bedîüzzaman Ebû’l-İzz İsmail el-Cezerî (12.13. yüzyıl) ve İranlı alim Bedîüzzaman Fürûzanfer (v.1970) gibi alimler bu ifade ile anılmışlardır.
Bu bilgiler ışığında meseleye baktığımızda Bedî kelimesinin beşer için kullanılabileceğini, beşer için kullanıldığında ne anlama geldiğini daha iyi öğrenmiş oluyoruz. Dolayısı ile ortada bir şirkten bahsetmek, hem bu ulemaya hakaret, hem de onların haklarına bir tecavüzdür. Eğer Kur’an ve Sünnet’e aykırı bir durum olsaydı asla bu alimlerimiz o ifadenin kullanmasına müsaade etmezlerdi; onlar kullansaydı devrin diğer alimleri böyle bir durum karşısında asla sessiz kalmazlardı.
2- Böyle bir ismin Üstad tarafından kullanılması tevazu ile örtüşür mü? İnsanın kendine emsalsiz demesi ne kadar doğrudur?
Canım kardeşlerim, başta lafzı müşterek dedik ya, yani çok anlamlılık; lafız aynı ama anlam bağlamına göre farklı, işte “Bedî” kelimeside böyledir. Bu kelimenin anlamlarından bir tanesi de “garib” tir. İmam Ebû Hayyan el-Endülüsî, bu manaya eserinde dikkat çekmiştir. (Bkz: el-Bahrü’l-Muhid, c. 1, s. 569)
Bediüzzaman Said Nursi, her zamanki o eşsiz mahviyeti ile insanlar diğer anlamda kullanmış olsalar bile, o bu anlamı ile kullanmış ve kendisine: “Garibüzzaman/Zamanın garibi” demiştir.
Bakın Üstad’ın kendisi bizzat böyle bir soruya nasıl cevap veriyor:
“Soru: Sen imzanı bazen “Bediüzzaman” yazıyorsun. Lâkap medhi imâ eder.
Cevap: Medih için değildir. Kusurlarımı, sened-i özrümü, mazeretimi bu ünvan ile ibraz ediyorum. Zira bedi, garip demektir. Benim ahlâkım, suretim gibi ve üslûb-u beyanım, elbisem gibi gariptir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esalibi, benim üslûp ve muhakematımla mikyas ve mihenk itibar yapmamayı bu ünvanın lisan-ı haliyle rica ediyorum. Hem de muradım, “bedî,” acip demektir.
لَىَّ لَعَمْرِى قَصْدُ كُلِّ عَجِيبَةٍ * كَاَنِّى عَجِيبٌ فِى عُيُونِ الْعَجَائِبِ
“Ömrüm hakkı için, nedense bütün acaiplikler beni buluyor. Sanki acaibin gözünde dahi ben bir acîbeyim!” masadak oldum. Bir misali budur: Bir senedir İstanbul’a geldim, yüz senenin inkılâbatını gördüm.” (Hutbe-i Şamiye, Reddü´l Evham, 108)
Başka bir yerde ise şöyle diyor: “Hem şimdi anlıyorum ki, eskiden beri benim liyâkatim olmadığı halde bana verilen “Bediüzzaman” lâkâbı, benim değildi, belki Risâle-i Nur’un mânevî bir ismi idi. Zâhir bir tercümânına âriyeten ve emâneten takılmış. Şimdi o emânet isim, hakîki sahibine iâde edilmiş.” (Mektubat, İşârât-ı Gaybiye Hakkında bir Takriz yedinci remiz, 449)
Tarihçe-i Hayat’ta ise şöyle bir imza atacaktır: “İstibdadın Garibüzzamanı, Meşrutiyetin Bediüzzamanı, şimdikinin de Bid’atüzzamanı Said-i Kürdî ” (Tarihçe-i Hayat, s. 89)
Risale-i Nur’u kusur aramak için değil, gerçekten istifade etmek için okuyanların fark edeceği bir hakikat var ki, Üstad bir Peygamber ahlakı olarak isâr ruhunu kendine ilke edinmiş, büyük bir mahviyet ile hayatı boyunca yaşamak için değil, yaşatmak için gayret etmiştir. Üstad’ın bu hayatı ortada iken ileri-geri konuşmak inanın büyük bir cesaret işidir.
3- Mevlana ismi içinde aynı soruları soruyoruz; bu isminde beşer için kullanılması doğru mudur?
Bu sorunuza da verilecek cevap aynıdır. Mevla, bizzat Kur’an’da Allah için kullanılırken, beşer için de kullanılmıştır. Kölelikten azat olan bazı Sahabîlerde, “Mevla” diye anılmıştır. Mesela Mevla Salim Ebû Huzeyfe gibi…
Evet, Ankebût Sûresi 41. ayet, Şura Sûresi 6. ayet ve diğer ayetler, “Allah’tan başka veli/dost olmayacağını” söyler. Ancak Maide Sûresi 55. ayet ise: “Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Resûlü!’dür, iman edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.” der. Yine Duhan Sûresi 41. ayet:
يَوْمَ لَا يُغْنِي مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ
“O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, kendilerine yardım da edilmez.” diyerek, “Mevla” ifadesini dostluk anlamında beşer için kullanır.
Efendimiz’in (sas) beyanlarına gelince, onlarca beyanda bu ifadenin beşer için kullanıldığını görmekteyiz. Mesela, Veda Haccı’ndan dönerken yüzlerce Sahabe’nin şehadeti ile Hz. Ali’nin elini havaya kaldırmış ve: “ Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” demiştir. (Tirmizi, Menakıb,19; İbn Mace, Mukaddime,11; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, 1/84,118)
Kur’an ve Hadislerin bu rehberliğinden yola çıkarak İslam ilim tarihinde nice alimlerimize saygı ve ihtiramdan dolayı Mevlana denmiştir. Mevlana Celaleddin-i Rûmî, Mevlana Halid-i Bağdadî, Mevlana Ebu’l A’lâ el-Mevdudî gibi… Bütün bunlar karşımızda dururken, iman hizmetinde isimleri hep ilk sıralarda olan alimlerimize karşı bu menfi ifadeler, ne için kullanılır; inanın anlamakta zorlanıyorum.
Rabbimden hepimize selametler diliyor, bütün kardeşlerime selamlarımı ve dualarımı gönderiyorum.
Muhammed Emin Yıldırım