Geleneksel hale gelen ve bu sene beşincisi icra edilen Bedir Gecesi, büyük bir coşku ve katılım ile Siyer Enstitümüzün bahçesinde gerçekleştirildi.
Hafız Necati Öztürk Hocamızın Kur’an’ı Kerim tilaveti ile başlayan program, Cemil Nazlı kardeşimizin meal ve takdim konuşması ile devam etti. Sonra kürsüye davet edilen Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, böyle bir geceye kavuşmanın heyecanını yaşadığını belirterek, şöyle dedi: “O günden bu tarafa, bu günden son güne yaşadığı dönem ne kadar zorlu bir dönem olursa olsun zamanını ve zeminini Bedir etmeye çalışan tüm muvahhid, mücahid, mümin ve müminlere de selam olsun. Şu an Bedirlere hasret olan Ashabü’s-Suriye’ye, Irak’a, Mısır’a, Gazze’ye, el-Halil’e, Kudüs’e ve dünyanın dört bir tarafında ki iman kardeşlerimize selam olsun. Allah’ın selamı, bereketi, atıfeti, hikmeti, nimeti hepinizin ve hepimizin üzerine olsun.”
İŞTİŞARE ALLAH’IN BİR EMRİDİR.
Bedir Gazvesi’nin İslam tarihindeki yerine kısaca değindikten sonra Hocamız, geçen sene bıraktığı yerden sözü alarak İslam ordusunun Bedir’e gelip, konaklamasını ve o anda Hubâb b. Münzir isimli Sahabe’nin, Efendimiz’e (sas) konaklanan yer ile alakalı sözlerini aktardı. Buradan istişarenin önemine değinen Hocamız şöyle dedi: “İstişare Allah’ın bize bir emridir. Biliyorsunuz Kur’an’ın 42. Sûresi’nin adı Şura Sûresi’dir. Bu sûrenin 38. ayetinde müminler anlatılırken, “Ve emrühüm şura beyneküm/ Onların işleri aralarında var olan iştişare iledir.” denmiştir. Dolayısı ile İslam Ümmeti olarak biz meşveret toplumuyuz. Ehliyete ve liyakate inanır, her şeyi herkesin bilmeyeceğini bilir, her konuda daha iyi bir bilenin olduğunu kabul eder, buna göre de işlerimizi istişare ile yapar, şahıslardan ziyade bir şahsı manevi oluşturmayı severiz. Sonucu ne olursa olsun, isterse Uhud gibi mağlubiyet olsun, yine istişare etmeden hareket etmez, işin ehli olan insanlarla görüşür, onlardan fikirler alır, her çiçekten bir polen alan arı gibi topladığımız o fikirleri bir bala, insanlığa faydası olan bir besine dönüştürürüz. Dolayısı ile toplum içerisinde konumumuz ne olursa olsun, baba ve anne isek evde, amir isek dairede, işveren isek iş yerlerimizde, imam isek cami de, bir hizmet kurumunun başında isek o kurumlarda, bir devlet başkanı isek idaremiz altında olan her yerde yani nerede olursak olalım orada, hangi konumda bulunursak bulunalım o konumda, istişare etmek zorundayız. İnsanın her şeyi bildiğini zannetmesi, benim ihtiyacım yok, aklım var, fikrim var diyerek müstağni bir duruş sergilemesi o insanı diktatörleştirir, despotlaştırır, tek düze ve çoğu zamanda hata yapan bir konuma düşürür…”
HZ. PEYGAMBER’E AŞIK BİR TOPLUM: SAHABE
Savaşın bir gün öncesi olan 16 Ramazan’da Bedir’de yaşananları adım adım bizlere anlatan Hocamız, o gün orada yaşanan bir hatırayı da bizlerle paylaştı. Sahabe’nin Efendimiz’i (sas) nasıl sevdiğini gösteren o tablo şu idi: “Vefatı ile arşı titreten sahabî Sa’d b. Muaz, o gün Efendimiz’in (sas) huzuruna geldi ve dedi ki: “Ya Resulullah! Size şöyle yukarıya doğru bir gölgelik yapsak, yani bir çadır kursak… Sizin bineklerinizi de yanınızda bıraksak, sonra biz düşmanla çarpışmaya başlasak, eğer Allah onlara karşı bize güç ve kuvvet verir, bizi onlara karşı galip kılarsa, ne alâ sıkıntı yok; ama böyle olmazda başka türlü olursa, sen bize takılmadan hemen bineğine biner geride bıraktığımız kardeşlerimizin yanına yani Medine’ye dönersin. Vallahi Ya Resulullah! Buradakiler seni ne kadar seviyorsa, buraya gelemeyip Medine’de kalanlarda seni çok ama çok seviyorlar. Ne olur böyle bir durum olursa, bizi bekleme, hepimiz bu meydanda birer, birer ölsek bile sen git Medine’ye ve seni aşk ile bekleyenlere kavuş!” Dikkat edin Ashab-ı Muhammed’in yaklaşımı bu… Ne kadar uzak değil mi Ashab-ı Musa’nın sözlerinden… O büyük peygamberin ashabı olan Beni İsrail ne diyordu peygamberleri Hz. Musa’ya? “Ey Musa! Sen ve Rabbin gidin savaşın biz burada bekliyoruz.” Peki, Ashab-ı Muhammed ne diyor? “Ya Resulullah! Sen gitme, sen şöyle yüksekçe bir yerde kal, sana bir şey olmasın, bineğinde yanında olsun, bizim başımıza bir iş gelirse sen hemen bineğine biner, Medine’ye geride kalan Müslümanların yanına gidersin…”
TEK DÜNYALILAR İKİ DÜNYALILARI NASIL ANLASIN!
Bedir’in son demlerinde bile Efendimiz’in (sas) diriltme adına gayret içerisinde olduğunu söyleyen Hocamız, Hz. Ömer’in Mekke tarafına elçi olarak gönderilmesini anlattı. Sonra Mekke tarafının Ümeyr b. Vehb isimli askeri gözlem için gönderdiklerini söyledi. Hocamız, Ümeyr b. Vehb’in sözlerini şöyle aktardı: “Ümeyr b. Vehb dönünce Ebû Cehil merakla sordu: “Neler gördün Ey Ümeyr!” Ümeyr anlatmaya başladı: “Vallahi onları 300 kişi olarak gördüm. Belki bundan biraz fazla yada azdırlar. Binek için sadece 70 develeri, savaş için sadece iki tane atları vardı.” Bu sözler Mekke tarafının morallerini artırıyordu. Ama şimdi söylenecek bir söz moralleri bozacaktı. Ümeyr dedi ki: “Ey Kureyş! Vallahi ben öyle bir cemaat gördüm ki, onlar ölümü öldürmüş, bugünden ölüme razı olmuş, müthiş bir güven ile başlarına gelecek her şeye katlanacak bir hal üzere gördüm. Ben onların bu hallerinden kuşkulandım. Acaba bize bir oyun mu yapıyorlar. Bu kadar az sayıda asker, bu kadar güven içerisinde olamaz. Beni bırakın bir daha gideyim ve daha ilerilere doğru bir bakayım, gerçekten sayıları bu kadar mı yoksa geride kimseler var mı?Anlıyor musunuz arkadaşlar Ümeyr b. Vehb’in sözlerini… Adam o gün anlayamıyor, zaten tarih boyunca tek dünyalılar, hiç iki dünyalıları anlamadılar. Adam kendini risalet davasına adamış, maldan, evden, eşten, evlattan vazgeçmiş, hizmet adına çırpınıp duruyor, bu tarafta tek dünyalı adam onu anlayamıyor, kendi menfaatsiz hiçbir iş yapmadığı için, “nasıl bir adam bu kadar fedakar olur” anlamıyor. Anlayamayacaklarda… Tek dünyalılar, hiçbir zaman iki dünyaya, iki hayata iman edenleri anlayamayacaklar…”
BEDİR GECESİ’NDEN ALINACAK DERSLER
Konuşmasının sonlarına doğru alınacak dersler noktasında beş önemli maddeyi bizlerle paylaşan Hocamız, her zaman ki gibi yine bizlere çok önemli mesajlar verdi. Hocamızın paylaştığı mesajlar şunlardı:
1- Ey 21. Asırda Bedir Ashabı’nın ayak izlerini takip etmeye çalışan yolcu! Rabbin, Peygamberine bile: “Ve şavirhüm fi’l-emr/İşlerde onlarla iştişare et” (Ali İmran, 159) demişse, sen nasıl bundan gayri bir yol kendine edinebilirsin ki?
2- Ey 21. Asırda Bedir Ashabı’nın ayak izlerini takip etmeye çalışan yolcu! Rabbin müminlerin temel vasıflarını sayarken, “Ve emruhüm şura beynehüm/ Onların işleri aralarında var olan istişare iledir” (Şura, 38)demişse, sen nasıl işlerini başka bir hal üzere yapabilirsin ki?
3- Ey 21. Asırda Bedir Ashabı’nın ayak izlerini takip etmeye çalışan yolcu! Rabbin, “Ve fevke külli zî ilmin alîm/Her bilenin üstünde daha iyi bir bilen vardır” (Yusuf, 76) demişse, sen nasıl ben kendime yeterim, benim kimseye ihtiyacım yok, der; haddi aşan durumlara düşebilirsin ki?
4- Ey 21. Asırda Bedir Ashabı’nın ayak izlerini takip etmeye çalışan yolcu! Rabbin, “İnneallahe ye’muruküm en tüveddü’l-emanati ila ehlihâ/Muhakkak ki Allah, emanetleri ehline vermenizi emreder” (Nisa, 58) demişse, sen nasıl ehliyete ve liyakate itibar etmeyip, başka mülahazaların arkasında koşabilirsin ki?
5- Ey 21. Asırda Bedir Ashabı’nın ayak izlerini takip etmeye çalışan yolcu! Rabbin, “Ve kunu ma’as-sadikîn/ Doğrularla beraber olun” (Tevbe, 119) demişse, sen nasıl acıda olsa hakkı söyleyen dostları yanında tutmayarak, nefsinin hoşuna giden telkinleri duyma adına, farklı adımların sahibi olabilirsin ki?
GAZZE, SURİYE, IRAK, SOMA VE TÜRKİYE’YE DUA
Konuşmasını hepimizin gönülden amin dediği bir dua ile sonlandıran Hocamız, İslam Dünyası’nın dört bir tarafındaki kardeşlerimize dualar etti. Yapılan duaların, okunan hatimlerin kabul olmasını Rabbimizden niyaz ediyor, bir dahaki seneye selametle kavuşmayı temenni ediyoruz.