İnsan kendini çok iyi tanıdığını iddia etmesine rağmen, ne yazık ki en fazla yanıldığı mevzulardan biride bu alanda olur. Çünkü insan eğer kendisine biçtiği değeri, konumu ve rolü ilahî kelamın rehberliğinde belirlememişse, kesinlikle mutlak sahibi olan Allah (c.c.) ile aynı dili konuş(a)mayacaktır. O halde her mümin ara ara ilahî kelamın rahle-i tedrisatının önüne bu amaçla oturmalı ve “Ben Kimim?” sorusuna ondan cevaplar bulmaya çalışmalıdır. Böyle bir okuma sahabe ve onların izlerini takip eden bahtiyar insanların okumasıdır. Biz bu yazımızda böyle bir okumayı daha iyi anlayabilmemiz için bir örnek aktarmaya çalışacağız.
Yazımızın kahramanı saadet asrında yaşamasına rağmen Allah Resulü’nü (s.a.v.) görme şerefinden mahrum kalan ve bir ömür kaybettiği bu imkândan dolayı üzülen, ama Müslüman olduktan sonra adeta kaçırdığı fırsatları yeniden kazanma uğruna destan üzerine destan yazan yüce bir komutan olan Ahnef b. Kays’tır. Hicretten 3 yıl önce doğmasına rağmen kabilesi Ben-i Temim’in İslamî davete mesafeli yaklaşmasından dolayı ancak Hz. Ömer döneminde Müslüman olan Ahnef b. Kays, o günden sonra İslam ordularının içerisinde yer almış, bazen sıradan bir er olarak, bazen komutan ve vali olarak kendisine verilen görevleri eksiksiz yerine getirmiştir. Hz. Ömer ondan her zaman razı olmuş, Hz. Osman döneminde kısmen sessizliği tercih etmiş, Hz. Ali döneminde ise Cemel dışında tüm olaylarda onun yanında aktif olarak yer almıştır.
Bu yüce komutanı Emir Muaviye döneminde Şam sarayında görüyoruz; oğlu Yezid’i kendinden sonra velihad tayin edeceği sırada tüm kabile reislerini Şam’a çağıran Emir, Ahnef’i de çağırtmıştır. Şam’ın şatafatlı sarayında toplumun saygın kişilerine bu konudaki görüşlerini soran Muaviye, oğlu Yezid için biatlar alırken; kimi korkusundan, kimi elde edeceği menfaatten dolayı Emir Muaviye’yi memnun edecek cevaplar veriyorlardı. Sıra Ahnef’e gelmişti; Emir Muaviye ona da aynı soruyu sordu: “Söyle bakalım Ahnef! Sen ne dersin Yezid’in halifeliğine!” Ahnef bir müddet sessiz kaldı, sonra cevap bekleyen yüzlere dönerek dedi ki: “Yalan söylersem Allah’tan, doğru söylersem sizin şerrinizden korkarım.” Emir Muaviye bu sözün ne anlama geldiğini çok iyi anlamıştı ve bir daha Ahnef’e görüşünü sormadı. İşte Ahnef böyle yiğit bir şahsiyet ve yiğit bir komutandı. Peki, bu yüce şahsiyet Kur’an’da nasıl kendini buldu?
İran fethi sırasında askerlerin çadırları arasında dolaşırken bir askerin Kur’an okuyuşunu duydu. Anında kulak kabarttı ve hangi ayetleri okuduğunu anlamaya çalıştı. Kari Enbiya Süresini okuyordu. Kari okuduğu sürenin 10.ayetine gelince Ahnef bu ayeti duyar duymaz adeta yere çakıldı ve defaatle karinin okuduğu ayeti tekrar etmeye başladı. Ne diyordu bu ayet?
“Le kadenzelnâileykümkitabeen fi hîzikrü küm, efalata’qilun”
“Şüphesiz biz size içinde kendinizin anlatıldığı bir kitap indirdik. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?”
AhnefibnKays, “Aman Allah’ım! Bakın Rabbim ne diyor? Gönderdiği kitapta bizi yani beni anlatmış, ama ben hiç kitapta yerim neresi ona bakmamışım” diyerek nefsini sorgulamaya başladı. Ahnef, anında bir sahabî hassasiyetini kuşanıyor, bilinç ışıklarını yakarak, ayetin mesajını başkalarına havale etmeden kendini bu mesajın doğrudan muhatabı olarak görüyordu. Yüce komutan derin sarsıntı içerisinde olduğu o anda, hemen yanındakilerden bir Kur’an istiyor; ilahî kelamı şanına yakışır bir saygı ile açıyor, önünde oturuyor ve okumaya başlıyordu. Büyük bir merak ile Kur’an’ın anlattığı insan tiplerini okuyor ve “Acaba ben kimim? Hangi duruş ve kamet benim şuan ki durumuma benziyor?” diye araştırmaya başlıyordu. Okurken inkârcı tipine rastlıyor; “Hayır bu ben değilim” diyordu. Münafık tipine rastlıyor, irkiliyor; “Bu ben olmamalıyım” diyordu. İman edenlere rastlıyor, onların akıbetlerinin güzelliğini okuyor, karşılaştığı cennet tasvirleri ile adeta kendinden geçiyor; “Onlar nerede, ben nerede” diyordu.
AhnefibnKays en son TevbeSûresinin 102. ayetine geliyordu. Bu ayet Tebûk Gazvesine katılmayan, ama suçlarına kılıf bulmayıp, günahlarını itiraf edenler hakkında nazil olmuştu. Bu ayette Kur’an diyordu ki: “Bir kısım insanlarda günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli kötü bir amelle karıştırdılar. Ama tevbe ettiklerinden dolayı umulur ki Allah tevbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”
Bu ayeti okuyunca Ahnef gözyaşlarına hakim olamıyor; “İşte ben, beni buldum Ya Rabbi! Ben buyum, günah işleyen, günahını sana itiraf eden; bazen iyi işler yapsam da, çoğu zaman iyi işlerime kötü işler karıştıran… Tam ümitsizliğe kapılıp, benden adam olmaz dediğim zaman senin Gafûr ve Rahim ismini duyup ümit tokmağını elime alıp, senin mağfiret dağıtan kapını çalan… İşte ben buyum ve ben kendimi senin kitabında buldum” dedi.
AhnefibnKays gibi kendimizi Kur’an’da bulmaya ne dersiniz. Kendimizin bizleri anlatması yada başkalarının süslü laflarla bizleri anlatması bir tarafa Kur’an’ın bizi nasıl anlattığını merak etmiyor muyuz?
Muhammed Emin YILDIRIM