Hz.Peygamber’in kutlu sözleriyle, mübarek kılındığından haberdar olduğumuz Şaban Ayının on beşinci gecesini ve gündüzünü büyük bir coşku ile geride bıraktık. O gece hep zihnimde Müddessir Sûresinin 40 ila 47 ayetleri canlandı. İnsanı dehşete düşüren bu mübarek ayetlerde; dünya sermayelerini doğru bir şekilde harcayanlarla, bu sermayeyi boş yere tüketenlerin nasıl bir akıbet ile karşılaşacakları anlatılmaktadır. Biri Cenneti kazanmış, diğeri ise İlahî azabı hak etmiş iki sınıf arasında geçen konuşmalar, vahyin dilinde temsili olarak canlandırılmaktadır. Kur’an bakın bu tabloyu nasıl anlatır?
“Cenneti kazananlar oturdukları yerden o günahkarlara biraz da acıyarak bakacak ve diyecekler ki: ‘Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?’ Onlar diyecekler ki: ‘Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmuyorduk. Batıla kendilerini kaptırmış olanlarla beraber oluyorduk. Hesap gününü yalan sayıyorduk. İşte biz bu hallerdeyken kaçınılmaz son olan ölüm gelip çattı.” (Müddessir Sûresi 74/ 40-47)
Bu önemli ayetlerde görüldüğü gibi cehennemi hak etmiş günahkarın dile getirdiği ilk cürümü namaz kılmamasıdır. Bu nokta çok önemlidir ve üzerinde ciddi bir şekilde zihin yorulmalıdır. Neden önce namaz? Çünkü, namaz; imandan sonra en büyük hakikattir ve hakkı ile ikame edilince hayatın tamamını müspet manada kuşatan bir kalkandır. Nasıl ki içki her kötülüğün anasıdır, namaz ise her iyiliğin anasıdır. Bundan dolayı beratı kazanmanın, kitabı sağdan almanın, havuzun başında Alemlere Rahmet olan Efendimiz’in (a.s.) elinden su içmenin yolu namazdır.
İşte bu önemden dolayı hepimiz namazı gözümüzün nuru bilmeli ve ona sevdalanmalıyız. Eğer namaza sevdalanırsak, her seccadeyle buluşmamız bir miraç tadını bizlere hissettirecektir. Böyle bir mutluluk ise bizi daha ağır bir sorumluluk ile karşı karşıya getirecektir. Nedir bu sorumluluk? Namaz için çalışmak, yani secdesiz alınlara bu mutluluğu duyurmaktır.
Muhammed Emin YILDIRIM