Sîret-i Enbiyâ derslerimiz, Hz. Ya’kûb ile devam ediyor. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Bir Umut Muallimi Olarak Hz. Ya’kûb” serlevhasının altında, Hz. Ya’kûb’un hayatının üzerinden önemli bir duygu olan umudun nasıl anlaşılması gerektiğini ve nasıl her daim tazelenmesi gerektiğini anlattı. Gerçekten çok önemli örnek ve mesajlarla geçen bu dersimiz, bize umut konusunda umut oldu. Derslerimizin hayırlarla geçmesini Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Dersten Cümleler
Hz. Ya’kûb ile alakalı yapacağımız derslerin ilkinde, Kur’ân şairi Mehmet Akif Ersoy’un bir şiiri ile başlayacağız…
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle:
İmânı olan kimse gebermez bu ölümle.
Ey dipdiri meyyit, “İki el bir baş içindir”
Davransana… Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana… Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin niye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın?
Esbâbı elinden atarak ye’se yapıştın!
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan,
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan.
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-ı hayâtın,
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
Ye’s öyle bataktır ki: düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yûs olan rûhunu, vicdânını bağlar.
Lânetleme bir ukde-i hâtır ki: çözülmez…
En korkulu câni gibi ye’sin yüzü gülmez!
Mâdem ki alçaklığı bir, ye’s ile şirkin;
Mâdem ki ondan daha mel’un, daha çirkin…
Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
“İş bitti… Sebâtın sonu yoktur!” deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye’se kapılma.
Akif’e bu satırları yazdıran ruh nedir? Hz. Ya’kup’tur. Bu satırların dayanağı Yûsuf Sûresi’nin 87. ayetidir.
فَاصْبِرْ صَبْرًا جَم۪يلًا
“(Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.” (Me’âric 70/5)
Cemil, kelimesi Kur’ân’da 7 kez geçmektedir:
فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ Güzelce sabretmek (Yûsuf 12/18)
فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ Güzelce sabretmek (Yûsuf 12/83)
فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ “Şimdi sen onlara yumuşak davran ve güzel muamele et.” (Hicr 15/85)
سَرَاحًا جَم۪يلًا “Güzellikle sizi salıvereyim/boşayayım.” (Ahzâb 33/28)
سَرَاحًا جَم۪يلًا “Güzellikle sizi salıverin/boşayın.” (Ahzâb 33/49)
صَبْرًا جَم۪يلًا “Güzelce sabret.” (Me’âric 70/5)
هَجْرًا جَم۪يلًا “Onlardan güzellikle ayrıl.” (Müzzemmil 73/10)
Bu 7 kullanımda verilen mesajları anladık değil mi?
Üç kez güzelce sabret!
Bir kez güzelce muamele et!
İki kez güzelce salıver, yani boşa!
Bir kez güzelce ayrıl! dendi.
Yani ne yaparsanız yapın ama güzelce yapın! Çünkü sen mü’minsin, bal arısısın, ne yaparsan güzelce yapmak zorundasın.
Güzelce sabır, başa ne gelirse gelsin içinde tahammülsüzlüğün, şikâyetin, pişmanlığın, surat asmalarının, hatta içinden bile bazı şeylerin geçirilmediği bir sabırdır.
Güzelce sabretmekte neler yok?
Şikâyet yok!
Tahammülsüzlük yok!
Pişmanlık yok!
Sebeplere kızmak yok!
Surat asmak yok!
Ne yaparsak gerçekten güzelce bir sabrı kuşanabiliriz?
1. Güzel bir iman
2. Güzel bir umut
Nübüvvetin 10. yılı Taif’in ardından Yûsuf Süresi nazil oldu ve o sürede iki kez Allah, Resûlü’ne, Hz. Ya’kûb’un dilinden “sabrun cemil” ifadesini kullandı ve onun üzerinden güzelce sabrın ne demek olduğunu gösterdi ve ondan o güne kadar istediği güzelce sabra, “işte bu güzelce sabır Ya’kubca bir sabırdır” diyerek bir örnek önüne koydu.
Hz. Âişe annemiz: “Ben size Yûsuf’un babasının dediğini derim. Hani o demişti ki: “Artık bana düşen, güzelce sabretmektir. Ne diyeyim, sizin bu anlattıklarınız karşısında Allah’tan başka yardım edebilecek hiç kimse olamaz!”
İman ve Umut, bu iki kavram birbirinden asla ayrılmaz, ayrılamaz.
Ya biz umudu önemsizleştirmiş, ya kırmış ya da öldürmüşüz…
Umut, insan olmamızın ve insan kalmamızın en önemli vesiledir.
Umut, bizi biz kılan en önemli değerimizdir.
Nedir Umut?Umut, imandır.
– Umut, tevhiddir.
– Umut, tevbedir.
– Umut, Âdem olmaktır.
– Umut, duadır.
– Umut, ufuktur.
– Umut, uyumdur.
– Umut, güvendir.
– Umut, âna mahkûm olmamaktır.
Umut, anın altında ezilmemektir.
Umut, geleceğin azığıdır.
– Umut, sabredebilmektir.
Hem de nasıl bir sabır, sabrün cemil, güzelce sabır etmektir.
Nübüvvet projesi, bir umut projesidir…
Peygamberler üzerinden örnekler:
– Umudun örneği Hz. Âdem, umutsuzluğun ibreti İblis’tir.
– Umudun örneği Hz. Nûh, umutsuzluğun ibreti Kenan’dır.
– Umudun örneği Hz. Hûd, umutsuzluğun ibreti Âd kavmidir.
– Umudun örneği Hz. İbrâhim, umutsuzluğun ibreti Nemrut’tur.
– Umudun örneği Hz. Lût, umutsuzluğun ibreti ihanet eden hanımıdır.
Umut nedir biliyor musunuz?
– Sınırı olmayan bir dünyada Hz.Âdem gibi Hz.Havva’yı aramaktır.
– Denizin olmadığı yerde Hz.Nuh (as) gibi gemi yapmak için tahtalara çiviler çakmaktır.
– Ot bitmez, kervan geçmez bir coğrafyaya Hz. İbrâhim gibi Hacer’ini ve İsmail’ini bırakabilmektir.
– Keskin bir bıçağın önüne Hz. İsmâil gibi “kes baba” diyerek boyun uzatabilmektir.
– Bin bir derde ve imtihana müptela olsa Hz. Ya’kûb gibi güzelce sabrı kuşanıp filmin sonunu bekleyebilmektir.
Etrafımız kendinden umutlarını kesmiş binlerce gencimiz ile dolu…
Umut kıran anne ve babalar…
Umutları söndüren evlat ve çocuklar…
Umutları yok eden hoca ve kurumlar…
Umutları bitiren öğrenci ve talebeler…
Umutları zedelenen milletler ve halklar…
Umut katliamı yaşanan bir dünyada yaşamak zorunda kalmışız…
Hz. Ya’kûb’un umut dersi nasıl bir ders?
– İkiz kardeşi Ays ile (Tevrat’taki ismi ile Esav) yaşadığı imtihanlar…
– Azgın bir muhatap kitlesi ile yaşadığı imtihanlar…
– Bir peygamber olarak yaşadığı ağır ağır imtihanlar…
– Hanımları ile yaşadığı imtihanlar…
– Çocukları ile yaşadığı imtihanlar…
– Çok sevdiği ve ilahî bazı iltifatları üzerinde gördüğü Yusuf ile alakalı yaşadığı imtihanlar…
– Yusuf’un ayrıldığından sonra Bünyamin’in ayrılığı ve ikisinin oluşturduğu imtihanlar…
فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ
“Artık bana düşen, güzelce sabretmektir. Bu anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah’tır.” (Yûsuf 12/18)
فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَن۪ي بِهِمْ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ
“…Artık bana düşen, güzelce sabretmektir. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” dedi.” (Yûsuf 12/83)
Umut iyi’leştiriyor, umut iyileştiriyor…
Aslında Yûsuf, Ya’kûb’un hem umudu, hem duasıdır. Hem de kabul olmuş bir duasıdır.
Umut karşısında üç tavır:
Umut Katilleri
Umut Tacirleri
Umut Kâşifleri
Bir umut kâşifi olarak Bediüzzaman ve onun Tiflis’teki hatırası…
Dedi: ‘Heyhat! Şaşarım senin ümidine.’
Dedim: ‘Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.’