Mısırlı aziz dostum Yasir bir gün bana şöyle bir soru sormuştu. Sizin ülkenizdeki filler oturur mu, yürür mü? Sorunun maksadını pek anlamasam da, bizde filler sadece hayvanat bahçesinde var onlarda yürür diye cevap vermiştim. O demişti ki; Bizdeki filler oturur, bir oturdular mı ölene kadar da orada kalır, hiçbir güç onları yerinden edemez. Filler ile neyi kastetiğini sonra anlamıştım. Gerçekten İslam ülkelerini istila eden filler başına geçtiği ülkelerde öyle bir oturuş ile oturuyorlar ki onları ölüm bile işgal ettikleri mekanlardan ayıramıyor. Ölen fil yerine yavrusunu geçiriyor. Artık o ülke onların babalarının çiftliği haline gelmeye başlıyor.
İslam ülkelerindeki bu fil istilası Ebrehe’nin ordusundaki fillerden kalan bir hatıramıdır acaba? Gerçi Ebrehe’nin filleri iyi bir maksad için oturmuşlardı. Kabe’yi yıkmak için getirilen bu filler Allah’ın gözetimindeki bu yapıya zarar vermek istemedikleri için oturmuşlardı. Ebrehe’nin fillerinden oturmayı öğrenen diğer filler ellerine bir imkan geçirip, bir yerlere gelince yada getirilince o mekana öyle bir oturuyorlar ki üç dört nesil geçiyor yinede o filleri kimse yerinden edemiyor. Tek amaçları iktidar, para ve güç elde etmek olan bu filler her türlü zulmü baskıyı işkenceyi meşru görmekte iktidarlarına gelebilecek herhangi bir zararı çok ağır bir fatura ile ödetmektedirler.
Osmanlı’nın Ortadoğu’dan çekilmek zorunda bırakılışından beri işgalci Batı bugün Amerika’nın Irak’ta yaptığı gibi kendi güdümündeki hükümetleri kurdurarak İslam topraklarından çekildi. Artık halk adı ve dini kendilerinden olan ama kendileri ile uzaktan yakından alakaları olmayan fillerle yönetilmeye başladılar. Giden her fil yerine ya oğlunu yada ailesinden bir yakınını bırakarak gitti ve gelen gideni aratmaya başladı. Bu Ortadoğu’daki tüm ülkelerin kaderi olmuştu. Bu ülkelerden en önemlisi şüphesiz Mısır’dı. Mısır’daki filler birbirlerinin akrabaları değildi.1805’de M. Ali Paşa vali olarak Mısır’da göreve başladı. Bu yıldan 1953’e kadar tam 148 sene Mısır’ı bu aile yönetti. 1953’te General Necip bu ailenin ülke üzerindeki yönetimine son verdi ve Mısır’ın ilk Cumhurbaşkanı oldu. O dönemde Cemal Abdülnasır’da başbakan olarak göreve başladı. Abdülnasır çok aktif bir siyaset ile göreve geldiği günden itibaren arap sosyalizminin temelini attı ve bir çok kanun çıkararak sosyalizmin Mısır’da yerleşmesine neden oldu. 1956’da Cumhurbaşkanı olan Abdülnasır 14 sene bu görevi sürdürdü. Eylül 1970’te ya zehirlenerek yada kalp krizi ile koltuğu Enver Sedat’a bıraktı. Sedat 10 yıl Cumhurbaşkanlığı yaptı ve 6 ekim 1981’de Halidİslambuli ve arkadaşları tarafından öldürüldü. Bu olayın arkasından bir hafta sonra Mübarek Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı ve 25 senedir de bu görevi sürdürmeye devam etmektedir. Çeyrek asırdır yönetimde bulunan Mübarek bu yıl Ekim ayında yapılacak seçimlere katılamıyor. Seçimlere katılma imkanı olmayan Mübarek ölmeden koltuğu terk etmeyi bir türlü içerisine sindiremiyor. 25 senedir Mısır’ın her türlü ekonomik gelirinin kaynağını tüketircesine yiyip bitiren Mübarek doyamamanın ve bizden olmayan birileri gelirse yaptığımız yolsuzluklar ortaya çıkar korkusu ile şimdilerde oğlu Cemal Mübarek’i yerine aday göstermeye çalışıyor. Halkın büyük tepkilerine rağmen ve her gün yüzlerce gösteri yapılıp “Kifaya Mübarek” yeter Mübarek denmesine rağmen hiçbir şey duymadan büyük bir hırs ile oğlunu aday gösterme yollarını araştırıyor. Bu işe karşı çıkan binlerce insanı şu ana kadar tutuklatan Mübarek, büyük bir hırs ve oğlunu yerine getirme arzusu ile her yolu meşru görüyor.
Şimdi daha iyi anlıyoruz İslam ülkelerini istila eden bu fillerin ahlaklarını! Ülke yönetimini soymak, çalmak ve kendi hesabına kullanmak için bir fırsat olarak gören bu düşüncenin karşısında Hz Ömer’in ölüm döşeğinde söylediği o müthiş söz geliyor aklımıza! Etrafında toplanan insanlar “Ey Ömer kendinden sonra oğlun Abdullah’ı bizlere halife seçer misin” dediklerinde demişti ki Hz Ömer “Hayır, bir aileden bir kurban yeter.” Bu sözü ancak aklını, ruhunu ve yüreğini vahye teslim etmiş bir şahsiyet söyleyebilir.
Devlet yönetimini bir fırsat değil bir sorumluluk olarak gören, bu göreve gelince sevinmeyip acaba doğru yapabilir miyim diye titreyen, öğlen saçının hiçbir telinde beyaz yok iken ikindide halife seçilince saçları ağartacak bir yük olarak gören şahsiyetlere ihtiyacımız var.
Ne diyelim Allah böyle şahsiyetleri çoğaltsın ve bizi istila eden bu fillerden kurtarsın. Hemen sevinipde şunu demeyin. “İslam ülkeleri içerisinde en demokratik! ülke biziz, bizde filler yok” 250 senedir görünmeyen filler tarafından yönetildiğimizi siz bilmiyor musunuz? Halkın büyük bir desteği ile iktidara gelen bir parti halen başörtüsünde bu kadar aciz kalıyorsa sizce bunda fillerin parmağı yok mu?
Muhammed Emin YILDIRIM