Avrupa Fetva ve Araştırma Konseyi’nin on beşinci toplantısının açılışı çok değerli ilim adamlarının katılımı ile gerçekleşti. Bu konsey 1997’de Londra’da kurulmuş, şu ana kadarda başkanlığını Yusuf el-Kardavi’nin yaptığı mühim bir kuruluştur.
Konseyin başkan yardımcılığını yapan değerli fıkıh alimi Faysal Mevlevi bu kurumun amacını şöyle özetledi: “Şu an Müslümanların üçte biri gayri islamî devletlerde yaşamaktadırlar. Yönetiminin ve halkın büyük çoğunluğunun Müslüman olmadığı ülkelerde nasıl İslamî hassasiyetlerin korunarak yaşanacağını bir çok Müslüman bilmemektedir. İslam fıkhı zaman ve mekanı dikkate alarak fetva verilmesini şart koşar. İşte bu konsey, fıkhın bu önemli şartını dikkate alarak insanımızın sorunlarını çözecek, onlara çıkış yolları gösterecektir.”
Faysal Mevlevi’nin konseyin kuruluş amacı için söylediği şeyler çok önemliydi. Bugün artık bir vakıa olan bu duruma İslam sessiz kalamazdı. İslamî olmayan yönetimlerde nasıl müslümanca yaşanacağı aslında sadece Avrupa yada başka bir gayri İslami devletle sınırlandırılamayacak kadar geniş bir sorun olmuştur. Adı, nitelendirmesi çok farklı olan ister laiklik deyin, ister cumhuriyet deyin ister başka bir şey deyin, referansını İslam’dan almayan tüm yönetimlerde müslümanca yaşamak zorlanmıştır. Zordur ama imkansız değil.İmanı en büyük imkan olarak görenler en zor zeminlerde dahi ellerindeki o büyük potansiyelden imkan oluştururlar.
Konseyin başkanlığını yapan büyük İslam alimi Yusuf el-Kardavi seksene varan yaşına rağmen o gür sedası ile imanın nasıl bir imkan olduğunu bizlere bir kez daha gösterdi ve dedi ki ; “Şu an İslam toplumlarının tamamı büyük medeniyetler oluşturan kavimlerden geldiler. İran Fars medeniyetinin, Mısır Firavun medeniyetinin, Şam Mezopotamya medeniyetinin, Irak Babil medeniyetinin üzerinde oluştu. Bu kavimleri oluşturan ve hepside tarihte çok önemli bir yer tutan bu medeniyetler karşısında İslam hiçbir konuda aciz kalmadı. Yüzyıllardır her şeye rağmen İslam her konuya çözüm bulma kudretini kendinde buldu. Hiçbir fakîh kendisine ulaşan herhangi bir konu hakkında çaresiz kalmadı, acziyet göstermedi ve çözümün İslam şeriatinde olduğunu ispat etti. Çünkü bizim şeriatimiz insanidir ve tabi ki rabbanidir. Böyle olduğu içinde çözüm İslam şeriatindedir.”
Kardavi çözümün nerde olduğunu belirten bu sözleriyle Müslümanların temel kaynaklarına işaret etti. İslamın o yüce kaynaklarından istifade edebilmenin yolunu ise “Menhecü’l Nebevi” nebevi yöntem dediği usül ile belirlemesi gerektiğini ifade etti.
Nedir bu yöntem :
– İnsanlara günümüz diliyle hitap etmek. Yeni bir din dili oluşturup klasik nitelendirmeler yerine insanımızın anlayacağı şekilde onlara bir şeyler anlatmak.
– Kolaylaştırmak, zorlaştırmamak ; Verilmiş fetvalardan en kolayını insanlara sunmak. Ruhsatları insanlara anlatmak, azametleri insanların tercihine bırakmak. İbn Abbas’ın ruhsat yönetimini esas almak, İbn Ömer’in azamet yönünü insanların kendi tercihlerine bırakmak.
– Müjdelemek, nefret ettirmemek. Korku eksenli bir dinden sevgi eksenli dini anlayışa insanları yöneltmek.
– İtaat edip ihtilafa düşmemek; Basit meseleleri büyütüp, İslam birliğini zedelememek. Farklılıkları gündeme taşımayıp, müşterek birliktelikleri sürekli gündemde tutmak.
İşte bu nebevi yöntem ile oluşturulacak bir usul ve üslub İslam gibi her sorunun çözümünü zatında barındıran bu dine insanların topluluklar halinde koşmasını sağlayacaktır. İslam şeriatı ve İslam fıkhı her meselede en doğru ve en isabetli görüşlerin kaynağıdır. Yeter ki bu dinin mensupları olan bizler ; “Değişmez değerler olan Kur’an ve sünneti, değişen günün şartlarına göre yeniden anlayıp anlatabilelim.“
Eğer bu gün insanımıza dini anlatırken karşılık bulamıyorsak sorunu birazda kendi dilimizde aramalıyız. Kullandığımız “din dili” şu anda insanlarımızın anlayacağı bir dil mi yoksa başka bir dil mi ?
Gelin dilimizi de, dinimizi de, imanımızı da tecdid edip nebevi bir okuyuş ile yeniden ihya edelim. Zaten tecdidî imanda bu değil midir?
Muhammed Emin YILDIRIM