Nebevî Miras derslerimizin bu haftaki konusu heyecandı. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, ‘Dini Hayatımızın En Önemli Azığı Heyecan’ serlevhasının altında, heyecanın gerekliliğini, nasıl tesis edileceğini ve nasıl daim kılınacağını örneklerle anlattı. Özellikle Hz. Peygamber’in (sas) ve Sahabe’nin üzerinden verdiği mesajlar, bu konu hakkında bizler için çok önemli mesajlar taşımaktaydı.
Dersten Cümleler
“Din hayatın hayatı, hem nûru hem esası. İhya-yı din ile olur bu milletin ihyası.” (Bediüzzaman Said Nursî)
Din, hayata hayat, hayata nur ve rehber, hayata anlam ve değer katan bir esastır…
İslam bizler için sadece öğrenilmesi gereken bir ders değil, hayatımızın sonuna kadar aynı canlılıkla devam etmesi gereken bir derttir.
İman bizler için sadece dil ile ikrar edilmesi yeterli olan bir iddia değil, hayatımızın tamamını kaplaması gereken bir sorumluluktur.
İman kardeşlerimiz bizler için sadece iletişim kurmamız gereken insanlar değil, acıtmasına, incitmesine, zorlamasına rağmen sevmeye mecbur olduğumuz nimetlerdir.
Eğer İslam’ı kendimiz için bir dert haline getirebilirsek, yani gerçekten bir dert gibi algılarsak neler kazanırız biliyor musunuz?
Derdimiz ile tanışırız, onunla barışık bir hayatın sahibi oluruz.
Derdimizi severiz, hatta onu bir sevda haline getiririz.
Derdimizin dermanın derdimizde olduğunu biliriz, dermanı başka yerlerde aramaktan vazgeçeriz.
Derdimiz çok büyük ve ağır bir dert olduğu için tek başına altından kalkamayacağımızı anlarız, bize ortak olacak sadık dostlar buluruz.
Derdimizin heyecanını hiçbir zaman azaltmayız, ömür yaşlandıkça iman heyecanımızı artırarak hareket ederiz.
Benim için İslam bir ders mi bir dert mi?
İslam senin sırtında bir heybe mi, yoksa bir hörgüç mü?
Eğer İslam sırtımızda hörgüç gibi anlaşılırsa, şu beş şeye hakkımızın olmadığını anlarız:
Yorulmaya hakkımız yok.
Büyüklenmeye hakkımız yok.
Bıkmaya hakkımız yok.
Sızlanmaya hakkımız yok.
Küsmeye hakkımız yok…
Nasıl ki iman azalır veya çoğalırsa, imanın heyecanı da bazen azalır, bazen çoğalır.
Ebû Hureyre’nin, Abdullah b. Amr’ın rivayet ettikleri bir hadiste Efendimiz (sas) buyurmuşlardır ki: “Her amelin bir coşkusu, her coşkunun bir gevşemesi vardır. Kimin gevşeme dönemi sünnetimden yana olursa, o mutlaka kurtulmuştur. Kimin de istek, arzu ve rağbeti sünnet dışına yönelik olursa o, helak olmuştur.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/158, 165; Tirmizi, Kıyamet, 21)
Ne yaparsak heyecanımızı diri tutarız?
1. Allah’a karşı derin bir korku ve saygı demek olan haşyeti, istenilen oranda hayatlarımızda tesis edersek
2. Allah’ın koyduğu sınırları iyice öğrenir, bize yüklenen sorumlulukları iyice kavrar ve bunları yerine getirmek için hassasiyet içerisinde olursak
3. Bizden önce bu yolun yolcuları olan İslam büyüklerinin hayatları ile sıkı bir irtibat kurarsak…
Dikkat ettiyseniz üç şey söyledik: Haşyet, Hassasiyet ve Hamiyet…
93 yaşındaki Ebû Eyyüb el-Ensari’yi anlayan bir adam yoruldum demeye utanır, yoruldum demeye hayâ eder…
Bir zühd kahramanı olan Ebû Zer el-Ğifari’yi anlayan bir adam büyüklenemez…
Kaka b. Amr’ın kardeşi Asım b. Amr’ı biraz olsun tanıyan adam, asla bıkmaz, bıkmaya hakkının olmadığını çok iyi anlar.
“Biz sizi kula kul olmaktan kurtarıp Allah’a kul etmeye geldik. Gel bu dini kabul et, dinde kardeşimiz ol. Eğer bunu kabul etmezsen kavmin ile aramızdan çekil onların kabul etmesine engel olma! Eğer bunu da kabul etmezsen aramızda hakem olacak olan sadece kılıçtır, yani savaşacağız.”
“Ey İslam’ın Mücahidleri! Ey Müslümanlar! Size İran’ın, Pers imparatorluğunun ilk toprağını sırtımda ben getirdim, gerisini kılıçlarınızla siz getireceksiniz.”
Mus’ab b. Umeyr’i tanıyan biri sızlanmaz, bahaneler üretmez…
Hz. Ali’nin mücadelesini biraz olsun anlayan biri asla küsmez…
İşkencelerin çoğaldığı bir zaman, Allah onlara Ashab-ı Uhdud’u hatırlatıyor…
Bütün kapılar yüzlerine kapandığı zaman Allah onlara Yusuf kıssasını hatırlatıyor…
Sıkıntıların çoğaldığı, güçlerin tükendiği bir zaman Allah onlara balık sahibi Yunus (as) hatırlatıyor…
İman mücadelesinin nasıl önemli bir mücadele olduğunu onlara hatırlatmak için Ashab-ı Kehf’i hatırlatıyor…
Hz. Peygamber (sas) Akabe’de kendisine biat edenlerin içerisinden 12 Nakib temsilci seçtiğinde, neden 12 diye merak edenelere; “Hz. İsa’nın havarileri de 12 idi” demişti.
Bedir’e doğru yol alırlarken, bir yerde Efendimiz (sas) Ebû Eyyüb el-Ensari’ye ‘say bakalım askerimizi kaç kişiyiz?’ demiş, Ebû Eyyüb el-Ensari, sayıp rakamın 313 olduğunu söylediğinde: “Ne güzel tam Talut’un askerlerinin sayısı kadar” demişti.
Mekke Fethi için 10.000 askerle, baba ocağı o güzel şehre gireceği zaman, Hz. Yakub’un oğullarına söylediği sözü hatırlatmış, “Hepiniz şehre aynı kapıdan girmeyin, farklı kapılardan girin.” demiş, fetih ordusunu 4 ayrı kola ayırmıştı.
Fetih tamamlanıp, o ana kadar iman etmeyen Mekkeliler, karşısında tir tir titrerken, onlara sormuş; “Bugün size ne yapmamı istersiniz.” Onlar korku ile: “Sen Kerim bir babanın Kerim bir oğlusun, Senden ancak kerimiyet beklenir. Bu söz karşısında; “Bugün size Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi derim: Bugün size bir kınama yoktur. İzhebu fe entüm tülaka/ Gidin hepiniz salıverildiniz” demiştir.
Heyecanımız azalırsa, yada biterse ne yapalım:
1. Hedeflerini güncelle, makul hedeflerle çıtayı yavaş yavaş yükselt.
2. Düştüğün yere takılma, her daim kalkmaya kendini zorla.
3. İlim meclislerinden uzak durma, manen takviye almaya devam et.
4. Sadık dostlarınla aranı sıcak tut, sende birilerine sadık dost ol.
5. Sabrı istenilen oranda kuşan ve asla netice hesaplarına takılma.