Doğu Türkistan, Orta Asya’nın batısında yer alan stratejik bir bölgedir. Yaklaşık olarak 35° ile 49° kuzey enlemleri ve 73° ile 96° doğu boylamları arasında bulunur. Günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti’nin Xinjiang/Sincan Uygur Özerk Bölgesi olarak bilinir. Çin’deki nüfus sayımı verileri çok sağlıklı olmadığı için bölgenin yaklaşık 30-35 milyon civarında bir nüfusa sahip olduğu tahmin edilmektedir. Nüfusun önemli bir kısmını Uygurlar oluştururken, Han Çinlileri, Kazaklar, Kırgızlar, Tacikler ve diğer etnik gruplar da bölgede yaşamaktadır. Doğu Türkistan, iki büyük coğrafi havzaya ev sahipliği yapar: Tarım Havzası ve Cungarya Havzası. Tarım Havzası, bölgenin güney kısmında yer alır ve Taklamakan Çölü’nü içerir. Bu havza, batıda Pamir Dağları, güneyde Kunlun Dağları, doğuda Lop Nor havzası ve kuzeyde Tanrı Dağları ile çevrilidir. Tarım Nehri, bu havzanın ana su kaynağıdır ve batıdan doğuya doğru uzanarak havzanın ortasından geçer. Nehrin suladığı verimli topraklar, tarım faaliyetlerinin merkezinde yer alır ve pamuk, buğday, mısır, meyve ve sebze gibi çeşitli ürünler yetiştirilir. Cungarya Havzası ise bölgenin kuzeyinde bulunur ve Cungarya Ovası’nı kapsar. Bu havza, güneyde Tanrı Dağları, doğuda Moğolistan Altayları, batıda Borohoro Dağları ve kuzeyde Altay Dağları ile sınırlıdır. Cungarya Havzası, geniş çayırlık alanları ve verimli toprakları ile tanınır. Bölgedeki su kaynakları, İrtiş Nehri ve onun kolları ile beslenir. Bu havza, tarım ve hayvancılık için uygun koşullar sunar. Buğday, arpa, mısır ve çeşitli sebzeler yetiştirilirken, koyun, sığır ve at gibi hayvanlar beslenir.
Doğu Türkistan’ın stratejik konumu, onun tarih boyunca önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmasını sağlamıştır. Bölge, kuzeyde Kazakistan, kuzeydoğusunda Moğolistan, batıda Kırgızistan ve Tacikistan, güneyde ise Pakistan ve Hindistan ile sınır komşusudur. Güneydoğusunda Tibet Özerk Bölgesi, doğusunda ise Çin’in iç bölgeleri yer almaktadır. Bu komşuluk ilişkileri, Doğu Türkistan’ın İpek Yolu üzerinde bulunmasını ve dolayısıyla ticaret ve kültürel etkileşimin merkezi olmasını sağlamıştır. Bölgenin başkenti Urumçi’dir.
Doğu Türkistan’ın geçim kaynakları arasında tarım, hayvancılık, madencilik ve ticaret önemli yer tutmaktadır. Tarım alanında, özellikle pamuk üretiminde öne çıkar. Çin’in toplam pamuk üretiminin yaklaşık %60-70’i Doğu Türkistan’da gerçekleştirilir, bu da bölgeyi dünya pamuk üretiminde önemli bir konuma taşır. Çin, dünya pamuk üretiminde ABD ve Hindistan’ın ardından üçüncü sırada yer alırken, Doğu Türkistan bu üretimin merkezi olarak önemli bir yere sahiptir. Hayvancılıkta, Doğu Türkistan geniş otlakları sayesinde Çin’in önemli et ve süt üretim bölgelerinden biridir. Çin’in toplam koyun varlığının yaklaşık %20’si, sığır varlığının ise %15’i Doğu Türkistan’da bulunur. Bu oranlar, bölgenin Çin iç pazarına olan katkısını göstermektedir. Doğu Türkistan’da üretilen et ve süt ürünleri, ülkenin batı bölgelerindeki tüketim ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılar. Madencilik, Doğu Türkistan’ın ekonomik yapısında büyük bir yer tutar. Bölge, Çin’in toplam petrol üretiminin yaklaşık %25’ini, doğal gaz üretiminin ise %20’sini sağlar. Bu oranlar, Doğu Türkistan’ı Çin’in enerji ihtiyaçlarının önemli bir tedarikçisi yapar. Dünya ölçeğinde ise Çin, petrol üretiminde ilk on ülke arasında yer alırken, Doğu Türkistan’ın bu üretime katkısı ülkenin enerji güvenliği açısından önemlidir. Ticaret açısından, Doğu Türkistan’ın coğrafi konumu, tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması sebebiyle her zaman önemli olmuştur. Günümüzde de kara ve demir yolu taşımacılığı ile önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi çerçevesinde yapılan yatırımlar, Doğu Türkistan’ın ticaret hacmini artırmış ve bölgeyi uluslararası ticaret yollarının önemli bir noktası haline getirmiştir. Bu girişimle birlikte, Doğu Türkistan’dan geçen demir yolu hatları, Çin’in Avrupa ve Orta Asya ile olan ticaretinde büyük bir rol oynamaktadır. Çin’in Avrupa’ya yaptığı ihracatın önemli bir kısmı bu yollar üzerinden gerçekleşir, bu da Doğu Türkistan’ı Çin açısından stratejik bir konuma taşımaktadır.
Doğu Türkistan, tarih boyunca farklı isimlerle anılmış ve bu isimler, bölgenin kültürel, siyasi ve coğrafi değişimlerini yansıtmıştır. Bölgenin en eski isimlerinden biri “Turfan”dır; bu isim, kuzeydoğuda bulunan ve önemli bir ticaret merkezi olan Turfan Vadisi’nden gelmektedir. Bir diğer isim ise “Altışehir”dir; bu ad, bölgenin güneybatısında yer alan Kâşgar, Yarkent, Hotan, Kuça, Aksu ve Urumçi gibi altı önemli şehri ifade etmektedir. Tarihin farklı dönemlerinde, Doğu Türkistan’ın çeşitli bölümleri farklı isimlerle anılmıştır. Örneğin, Çin tarih kaynaklarında “Batı Bölgeleri” anlamına gelen “Xi Yu” olarak geçer. Han Hanedanı döneminde, bölgeye yapılan askeri seferler ve ticaret yolları nedeniyle bu isim sıkça kullanılmıştır. Tang Hanedanı döneminde ise stratejik öneminden dolayı “Anxi” adıyla anılmıştır. 13. yüzyılda Moğol İmparatorluğu’nun yükselişiyle birlikte bölge, Cengiz Han’ın oğlu Çağatay Han’ın hüküm sürdüğü toprakları tanımlayan “Çağatay Ulusu” adıyla anılmaya başlamıştır. Aynı dönemde İpek Yolu’nun canlanmasıyla birlikte, bölge “Kâşgar” ve “Yarkent” gibi önemli ticaret şehirleriyle de öne çıkmıştır. Modern dönemde ise bölgeye verilen isimler daha çok siyasi ve idari değişikliklere bağlı olarak şekillenmiştir. 19. yüzyılda, Qing Hanedanı tarafından bölgeye “Xinjiang/Sincan” ismi verilmiştir. Bu isim “Yeni Sınır” anlamına gelir ve bölgenin Qing İmparatorluğu’nun yeni ilhak edilen bir parçası olduğunu belirtir. Aynı dönemde, bazı kaynaklarda bölge “Uyguristan” olarak da anılmıştır, bu isim Uygur halkının yoğun olarak yaşadığı yer anlamında kullanılmıştır. Ancak yerel halk, özellikle Uygur Türkleri, bölgeyi “Doğu/Şarkî Türkistan” olarak adlandırmayı sürdürmektedirler. Bu isim, bölgenin Türk kültürel ve etnik kimliğini vurgulaması açısından önemlidir. Günümüzde bölge, resmi olarak “Xinjiang/Sincan Uygur Özerk Bölgesi” adıyla bilinmektedir. Ancak, uluslararası platformlarda ve özellikle Uygurlar arasında “Doğu Türkistan” ismi yaygın olarak kullanılmaya devam etmektedir. Bu isim, bölgenin tarihsel ve kültürel mirasını yansıtmakta ve bu mirasın önemini vurgulamaktadır.
Doğu Türkistan, antik dönemde çeşitli uygarlıkların beşiği olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, Asya’nın merkezinde yer alması ve İpek Yolu’nun önemli bir kavşağı olması nedeniyle birçok farklı kültürün, dinin ve halkın kesişim noktası olmuştur. İlk yerleşimlerin ortaya çıkışı, M.Ö. 2000’lere kadar uzanır. Bu dönemde, Tarım Havzası’nda ve Turfan Vadisi’nde gelişen yerleşim yerleri, tarım ve hayvancılıkla uğraşan topluluklar tarafından kurulmuştur. Arkeolojik buluntular, bölgenin erken dönem sakinlerinin çeşitli diller konuşan topluluklar olduğunu göstermektedir. Tarım Havzası’nda bulunan mumyalar ve diğer kalıntılar, bu toplulukların gelişmiş bir kültüre sahip olduklarını ve bölgede tarım, hayvancılık ve ticaretle uğraştıklarını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda, bölgenin coğrafi yapısı ve iklimi, burada yerleşik hayatın gelişmesine olanak sağlamıştır.
M.Ö. 6. yüzyılda, İran kökenli Akamenid İmparatorluğu’nun etkisi sınırlı da olsa hissedilmiştir. Daha sonra M.Ö. 3. yüzyılda, Han Hanedanı döneminde Çin’in bölgeye ilgisi artmış ve Doğu Türkistan, Çin ile Batı Asya arasında bir ticaret yolu olarak önem kazanmıştır. Bu dönemde, İpek Yolu’nun gelişmesiyle birlikte, bölge ticaretin ve kültürel etkileşimin merkezi haline gelmiştir. Budizm, Zerdüştlük ve Maniheizm gibi dinler, bu ticaret yolları aracılığıyla bölgeye yayılmıştır. Antik dönemde Doğu Türkistan, aynı zamanda çeşitli göçebe toplulukların da geçiş güzergâhı olmuştur. Bunlar arasında en önemlilerinden biri, M.Ö. 2. yüzyılda bölgeye hâkim olan Yüeçilerdir. Yüeçiler, daha sonra Kuşan İmparatorluğu’nu kurarak Hindistan ve Orta Asya’da geniş bir alana hükmetmişlerdir.
M.Ö. 2. yüzyılın başlarında, Hun lideri Mete Han (Mo-tu veya Maodun), Doğu Türkistan’ı Hun topraklarına katmaya çalışmıştır. Bu dönemde, Hunlar ve Çin arasında sık sık çatışmalar yaşanmış, ancak aynı zamanda ticaret ve kültürel etkileşim de gerçekleşmiştir. Hunlar, İpek Yolu’nun kontrolünü ele geçirerek bu önemli ticaret yolunu denetlemiş ve zenginleşmiştir. Doğu Türkistan, Hunların batıya doğru genişlemesinde stratejik bir üs olarak kullanılmıştır. Hunların askeri üstünlüğü ve siyasi gücü, Doğu Türkistan’da istikrarın sağlanmasına ve ticaretin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Ancak, M.Ö. 1. yüzyılın sonlarına doğru Hun İmparatorluğu zayıflamaya başlamış ve iç çekişmeler sonucunda bölünmüştür. Doğu Türkistan’daki Hun varlığı da bu süreçte azalmış ve bölge, yeniden yerel güçlerin kontrolüne geçmiştir.
Göktürkler, 6. yüzyılda Orta Asya’da güçlü bir imparatorluk kurmuşlardır ve bu dönemde Doğu Türkistan da Batı Göktürklerin etkisi altına girmiştir. Göktürk Devleti, 552 yılında Bumin Kağan tarafından kurulmuş ve kısa sürede Orta Asya’nın büyük bir kısmını kontrol altına almıştır. Devletin başkenti Ötüken’di ve yönetim, Kağanlık sistemi üzerine kurulmuştu. Göktürkler, Türk tarihinde ilk kez “Türk” adını devlet adı olarak kullanmışlardır. Göktürk Devleti, doğuda Çin’den batıda Karadeniz’e kadar geniş bir alanda hüküm sürmüştür. Doğu Türkistan, Göktürk Devleti’nin doğu kanadında stratejik bir öneme sahipti. Bölge, İpek Yolu’nun önemli bir geçiş noktası olduğundan, ticaret ve askeri hareketlilik açısından önemli bir rol oynamıştır. Göktürkler, Doğu Türkistan’da Türk kültürünü ve dilini yaymışlardır. Bölgedeki yerel halklar, Göktürklerin etkisiyle Türkleşmiş ve Türk kültürü ile yaşam biçimlerini benimsemişlerdir. Göktürk Devleti, Çin’in saldırılarına maruz kalmış ve bu saldırılar sonucunda ikiye bölünmüştür: Doğu Göktürkler ve Batı Göktürkler. Doğu Göktürkler, Çin’in Tang Hanedanı ile olan mücadelelerinde zayıflamış ve 630 yılında Çin tarafından yıkılmıştır. Ancak, Batı Göktürkler, batıda güçlü bir şekilde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Göktürk Devleti’nin yıkılmasının ardından Doğu Türkistan, çeşitli yerel hanlıklar ve yabancı güçler arasında el değiştirmiştir. Ancak, Göktürklerin bıraktığı kültürel ve siyasi miras, bölgenin tarihine derin izler bırakmıştır. Göktürk dönemi, Doğu Türkistan’da Türk kimliğinin ve kültürünün şekillendiği, ticaretin ve kültürel etkileşimin yoğun olduğu bir dönem olarak öne çıkar.
Tang Hanedanı (618-907), Çin tarihinde güçlü ve etkili bir yönetim olarak bilinir. Tang Hanedanı, Doğu Türkistan’daki ticaret yollarını kontrol altına alarak, bölgedeki siyasi ve ekonomik etkinliğini artırmıştır. Bu dönemde, bölge “Anxi Koridoru” olarak adlandırılmıştır. Anxi, “barış ve huzur” anlamına gelir ve Tang Hanedanı’nın bölgedeki askeri yönetimini tanımlayan bir terimdir. Tang Hanedanı, 640 yılında Doğu Türkistan’da güçlü bir varlık kurmaya başlamıştır. Bu süreçte, Batı Bölgeleri için bir askeri yönetim oluşturulmuş ve başkenti Turfan olmuştur. Anxi Koridoru, Tang Hanedanı’nın batıya açılan askeri ve ticari geçididir. Bu koridor, İpek Yolu’nun önemli bir bölümünü içerir ve Tang Hanedanı’nın Batı Asya ile olan ticari ve kültürel bağlantılarını güçlendirmiştir. Anxi Koridoru boyunca, Tang Hanedanı, çeşitli kaleler ve askeri garnizonlar kurarak bölgenin güvenliğini sağlamıştır. Bu dönemde, Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki etkisi artmış ve bölgede Çin kültürü, dili ve yönetim sistemi yaygınlaşmıştır. Ayrıca, Budizm de bu dönemde Doğu Türkistan’da büyük bir yayılım göstermiştir. Tang Hanedanı’nın desteğiyle, Budist manastırlar ve tapınaklar inşa edilmiş, Budist öğretiler bölgeye yayılmıştır. Ancak, Tang Hanedanı’nın Doğu Türkistan’daki hâkimiyeti zamanla zayıflamıştır. 751 yılında Talas Savaşı’nda, Tang ordusu Abbasi Halifeliği ve Karluklar tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Bu yenilgi, Tang Hanedanı’nın Orta Asya’daki etkisinin azalmasına ve Anxi Koridoru üzerindeki kontrolünün zayıflamasına yol açmıştır.
8. yüzyılda, Orta Asya’da güçlü bir devlet olarak ortaya çıkan Uygurlar, Göktürk Devleti’nin yıkılmasının ardından, 744 yılında kendi devletlerini kurmuşlardır. Bu dönemde Doğu Türkistan, Uygur Devleti’nin etkisi altına girmiş ve bölge önemli kültürel ve ekonomik değişimlere sahne olmuştur. Uygur Devleti, ilk olarak Orhun Vadisi’nde kurulmuş ve kısa sürede genişlemiştir. Uygurlar, tarım, ticaret ve şehirleşme konusunda ileri bir düzeye ulaşmışlardır. 840 yılında Kırgızların saldırısıyla Orhun bölgesindeki Uygur Devleti yıkılmış ve Uygurlar, Doğu Türkistan’a göç ederek Turfan Uygur Devleti (Karahoça Uygur Devleti, Gaochang Uygur Devleti veya Qocho Uygur Devleti) adıyla yeni bir devlet kurmuşlardır. Bu devlet, Tarım Havzası ve Turfan bölgesinde önemli şehirler kurarak bölgenin kültürel ve ekonomik merkezlerini oluşturmuştur. Turfan Uygur Devleti, Budizm ve Maniheizm gibi dinlerin yayılmasına olanak tanımıştır. Bu dönemde, Uygurların bir kısmı Budizm’i benimsemiş ve bölgede birçok Budist tapınağı ve manastır inşa etmişlerdir. Bu yapılar, Doğu Türkistan’ın kültürel zenginliğine önemli katkılarda bulunmuştur. Ayrıca, Uygur sanat ve edebiyatı da bu dönemde büyük gelişme göstermiştir. Uygur Devleti döneminde, Doğu Türkistan’da tarım ve ticaret gelişmiş, İpek Yolu’nun önemli bir merkezi haline gelmiştir. Bölgedeki ticaret yolları, Çin, Orta Asya ve Batı Asya arasındaki mal ve kültür alışverişini artırmıştır. Uygurlar, bu ticaret yollarını kontrol ederek ekonomik refahlarını artırmışlardır. Tarım alanında ise sulama sistemleri geliştirilmiş ve bölgede verimli tarım arazileri oluşturulmuştur. Uygur Devleti, kendi yazı sistemini geliştirmiş ve Uygur alfabesini kullanmıştır. Bu alfabe, Türk yazı tarihinde önemli bir yer tutar ve Uygurlar tarafından edebi ve dini metinlerin yazımında kullanılmıştır. Uygur edebiyatı, özellikle Budist ve Maniheist metinlerle zenginleşmiş ve bölgedeki kültürel hayatın önemli bir parçası haline gelmiştir. Ancak, 13. yüzyılda Moğolların bölgeyi işgal etmesiyle Uygur Devleti’nin bağımsızlığı sona ermiş ve Uygurlar, Moğol İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmiştir. Bu dönemde, Uygurlar Moğol yönetimi altında kültürel ve ekonomik varlıklarını sürdürmüşlerdir, ancak siyasi bağımsızlıklarını kaybetmişlerdir.
9. yüzyılın sonlarından itibaren Karahanlılar, Orta Asya’da güçlü bir devlet olarak ortaya çıkmış ve Doğu Türkistan’ı kontrol altına almıştır. Bu dönemde Doğu Türkistan, önemli kültürel ve ekonomik değişimlere sahne olmuştur. Karahanlılar, İslâmiyet’i kabul eden ilk Türk devletlerinden biri olarak bilinir. Bu kabul, Doğu Türkistan’da İslâm’ın yayılmasının ve köklü bir şekilde yerleşmesinin önünü açmıştır. Bölgedeki yerel halk, İslâmiyet’i benimseyerek yeni dini ve kültürel değerlerle tanışmıştır. Karahanlılar döneminde, Doğu Türkistan’da camiler, medreseler ve diğer İslâmi yapılar inşa edilmiştir. Doğu Türkistan, bu dönemde İpek Yolu’nun önemli bir ticaret merkezi olma özelliğini sürdürmüştür. Bölge, hem doğu-batı hem de kuzey-güney yönündeki ticaret yollarının kavşağında yer aldığı için ticaretin canlı olduğu bir merkez haline gelmiştir. Bu ticaret, bölgenin ekonomik refahını artırmış ve kültürel etkileşimleri güçlendirmiştir. Karahanlılar Dönemi’nde, Doğu Türkistan’da Türk kültürü ve dili de önemli bir gelişme göstermiştir. Karahanlılar, Türk dilini resmi ve edebi dil olarak kullanmış, bu da bölgedeki Türk kültürünün güçlenmesine katkıda bulunmuştur. Doğu Türkistan’da yazılan eserler ve yapılan kültürel faaliyetler, bölgenin zengin kültürel mirasına önemli katkılar sağlamıştır. Ancak, 11. yüzyılın sonlarına doğru Karahanlılar Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte Doğu Türkistan’da siyasi ve askeri istikrar bozulmaya başlamıştır. Bu dönemde bölge, farklı güçlerin etkisi altına girmiş ve Karahanlılar Dönemi’nin sona ermesiyle birlikte yeni bir siyasi yapı oluşmuştur.
Tekin Tuncer
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Temmuz-Ağustos-Eylül 2024/31. Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 544 76 96
www.siyerdergisi.com