Aile; toplumun temel taşı,
Aile; hayatın dengesi,
Aile; ayakta kalabilmenin en önemli vesilesi,
Aile; ağır bir yük olan kulluk vazifesinin paylaşılması,
Aile; nesillerin devamiyetinin sebebi,
Aile; huzurun temini,
Aile; gelen her türlü saldırılara karşı giyilen bir zırh,
Ve Aile; inanan insanların yüreğindeki en büyük hasret olan cennetin dünyadaki bir yansıması…
Dünyada Cennet Var mı?
İki cihan serveri Efendimiz (sas) imtihan ve cefa yurdu olan bu dünya hayatı için: “Dünya mü’minin zindanıdır…” buyurur (Müslim, “Zühd”, 1). İnanan ve inancının gereğini yerine getirmeye çalışan insan, çok farklı imtihan ve belalara muhatap olacağı için dünyada cennet aramaz, bilakis cenneti elde etmenin yollarını arar…
Ancak sözün ve hayatın yegâne rehberi olan Efendimiz (sas) başka hadislerinde mü’min için zindan olan bu dünyanın içerisinde bazı yer ve mekânlarda cennet kokusunun hissedilebileceğinin müjdesini verir. Onun (sas) kutlu beyanlarından öğrendiğimize göre, “Kâbe ve Hacerü’l-Esved, Arafat, Müzdelife, Ravza-i Mutahhara, Uhud” cennetin kokusunun duyulacağı yerlerdir. Ve yine, “salih ve saliha eş, salih ve saliha evlat, sadık ve salih dostlar…” cennetin müjdeleridir.
Cennetin Şubeleri Olan Evler
Salih ve saliha eşlerin ve tabi çocukların oluşturduğu yuvalar ise dünyadaki cennetin şubeleridir.
O evler, asîl bir amel olan nikâh ile temeli atılmış, muhabbet ile harcı yoğrulmuş, merhamet ile sıvanmış, adalet ile ayakta duran, saâdet ile korunan evlerdir.
O evler, Kur’ân’ın gölgesinde olan, her daim ilahî mesajların dillendirildiği ve yaşanıldığı evlerdir.
O evler, Hz. Peygamber’in (sas) hakem, sahâbenin dost, âlimlerin rehber, kitapların azık, namazın deva olarak görüldüğü evlerdir.
O evler, mesuliyet şuuru ile hareket eden, adaleti esas alan, başkalarının mutluluğu için her türlü fedakârlığı yapan evlerdir.
O evler, vahdetin sağlandığı evlerdir. Sofra vahdetinin, Sayfa vahdetinin, Sevgi vahdetinin, Seccade vahdetinin ve Seyahat vahdetinin tesis edildiği evlerdir.
O evler, karanlığın umumi bir hale geldiği bu zaman ve zeminlerde nur saçan Darü’l-Erkâmların ve Suffaların şubesi olan evlerdir.
Dolayısıyla o evler, dünyadaki cennet olan ailenin, tam anlamı ile karşılık bulduğu evlerdir.
Peki, Vakıa Nasıl?
Aileye biçilen rol böyle olmasına rağmen, ne yazık ki vakıa pek de bu hale uyum arz etmemektedir.
Üzülerek şahit olduğumuz bir hakikat var ki, evlilik ve arkasından kurulan en önemli kurum olan aile, her geçen gün biraz daha itibarsızlaştırılmaktadır. Ya evlilik, hayatın çok sonralarına itilen bir hale dönüşmekte ya da evlilik gerçekleşip aile kurulmuşsa da bu büyük nimetin şükrü, gereği oranında eda edilememekte, çok basit ve değersiz şeylere feda edilmektedir.
Ağırlaşan hayat şartları ile birlikte bazen İslâm’a uymayan gelenek ve göreneğin etkisiyle, bazen de sırf gösterişten ibaret olan külfetli evlilik şartları, gençlerimizin bu önemli adımı atmasına engel olmaktadır.
Ailenin kurulması her geçen gün geciktirilirken bir de kurulan ailenin korunması meselesinde de çok büyük zafiyetler yaşanmaktadır. Eşlerin birbirlerinden yerine getiremeyecekleri beklentiler içerisine girmeleri, ailenin en önemli harcı olan vefa duygusunun zedelenmesi, tenperverliğin gönül birlikteliğine galip gelmesi, şeytanın ve nefsin ayartmalarının aileyi her geçen gün biraz daha yıpratması ve neticesinde yuvaların dağılması, çocukların perişan olması, şiddet olaylarının artması ve cennet bahçelerinden bir bahçe olması gereken ailenin bir cehennem çukuruna dönüşmesi…
Sorumlu Kim?
Tabi bu neticelerin ortaya çıkmasının tek bir sorumlusu yok.
Her geçen gün azalan iyi örnekler, eşlerin evliliğin ahlakını öğrenmeden bu işe başlamaları, ailelerin doğru rehberlikler yapamamaları, medyanın tahrip eden yayınları, devletin ve yetkili kurumların bu konuda almaları gereken tedbirleri tam anlamı ile ortaya koy(a)mamaları, aile müessesini zayıflatan ve yıkan başlıca sebeplerdir.
Bu sebeplerin doğru teşhisi ve arkasından yapılacak doğru tedavi yöntemleri ancak aile kurumunu ayakta tutabilecektir.
Nedir Evlilik?
Bu noktada iyice anlamamız gereken bir hakikat var ki; iki insanın hayatlarını birleştirmesi demek olan evlilik, ibadet, nimet, cihad, devlet, din ve imtihandır. Bu mesajları doğru anlayıp kavradığımızda geleceğimiz nokta şurasıdır:
Evlilik ibadettir; öyleyse külfetine katlanılmalıdır.
Evlilik nimettir; öyleyse şükrü eda edilmelidir.
Evlilik cihaddır; öyleyse hazırlığı yapılmalıdır.
Evlilik devlettir; öyleyse yasalar uygulanmalıdır.
Evlilik dindir; öyleyse sahip çıkılmalıdır.
Evlilik imtihandır; öyleyse sabır azık olarak edinilmelidir.
Bu bilinç ve şuurdan mahrum olarak kurulan evlilikler, üzülerek söyleyelim ki çok ciddi sorunların ve tahribatların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
En Büyük Felaket Aileyi Yitirmek
Eğer yapılması gerekenler tam anlamı ile yapılmazsa, son kalemiz olan aileyi de yitireceğiz ve aileyi yitirdiğimiz gün aslında her şeyi yitirmiş olacağız. İşte o asıl o zaman dünyada cehennemi yaşamaya devam edeceğiz…
Bu hale düşmemek için bizim ebedi düşmanımız olan şeytanın değil, Rahmân’ın has kulları olan başta elçileri olmak üzere, salih ve sadık insanların adımlarını takip etmeliyiz.
Unutmayalım, şeytan bizi nikâhsızlığa, evsizliğe dolayısıyla felakete çağırır; sadık elçiler ise bizi nikâha, evliliğe dolayısıyla saâdete çağırır.
Efendimiz’in (sas) o kutlu beyanında buyurduğu gibi nikâh, peygamber yoludur. “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetime uygun davranmazsa benden değildir. Evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü diğer) ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” (İbn Mace, “Nikâh” 1)
Aile Ahlakını İyice Kavramak
Bu, nimeti de külfeti de çok olan yolu, hakkını vererek yürüyebilmek için aile ahlakını yani hukukunu çok ama çok iyi öğrenmek zorundayız. Bu ahlakın en temel ilkelerini Kur’ân ve Sünnet ortaya koymaktadır. Onlarca ayet ve hadisten bunları öğrenebiliriz. Bizim tespit edebildiklerimiz şunlardır:
– Aile kurmak farzdır, ibadettir; her ibadetinde kendine özgü bir külfeti vardır. Buna karşı hazırlıklı ol ki, o ağır yükü taşıyabilesin.
– Mükâfat yurdunda değil, imtihan yurdundasın. İmtihanlara karşı teyakkuz da ol ki, başına bir iş geldiğinde olması gereken hali ortaya koyabilesin.
– Burada tattığın ve karşılaştığın hiçbir nimet ve azap kalıcı değildir. Öyleyse ne elde ettiğine sevin, ne kaybettiğine üzül, asıl kalıcı olanı kazanmaya gayret et ki, işin neticesinde saadete erebilesin.
– Ailede cennet ortamlarını çoğaltmanın en temel yolu ilişkilerde itidalli davranmak, beklentiyi makul seviyede tutmaktır. Bu konuda sınırları zorlama ki, kendi ellinle cenneti cehenneme çevirmeyesin.
– Aile olmak, cennet yoldaşı beklemekle değil, cennet yoldaşı olmakla mümkündür. O sana cehennem oldukça sen cennet olmalı, fedakârlığı bekleyen değil, gösteren taraf olmalısın ki, Rahman’ın merhametine muhatap kılınabilesin.
Sözümüzün sonu Kur’ân’ın şu güzel duası olsun:
“…Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve nesiller bağışla ve bizi takva sahiplerine önderler kıl!…” (Furkân 25/74)
Muhammed Emin Yıldırım
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ekim-Kasım-Aralık 2019/12 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com