Efendimiz’in (sav) hayatı boyunca yaptığı evlilikleri de, aynen geçen hafta değindiğimiz Hz. Aişe’nin evlilik yaşı gibi bazen cahil dostların, bazen akıllı düşmanların dillerine doladıkları bir meseledir. İşin başında hemen şunu belirtelim ki; o yüce kametin 63 yıllık bereketli hayatının hiçbir karesi ne benim, ne de başka birinin savunmasına, gizlemesine veya tevil etmesine ihtiyaç duyulmayacak kadar tertemizdir. O’nun (sav) Kur’an’ın lisanı ile övülen muhteşem ahlak gölgesindeki hayatı, genelde tüm insanlığa özelde de Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlara bahşedilmiş en kâmil model olarak önümüzde durmaktadır. Bundan dolayı bu ve buna benzer meselelere yaklaşımımız kesinlikle savunmacı yada yargılayıcı bir üslup ile değil, anlama ve kavrama öncelliği olan bir gayret üzere olmalıdır. Hal böyle olunca biz ne İslam’a ait her ne varsa duyduğunda yada gördüğünde kırmızı gören malum varlıklar gibi olanlara, nede inandığı gibi yaşa(ya)mayınca, yaşadığı gibi inanmaya başlayan, dini kendinden daha iyi bilenlerin olmadığına inanan, dış dünyasında dindar gibi gözüküp, insani ilişkilerinde herkese yaka silkelettiren, kendi sınır tanımaz şehvetlerine Efendimiz’in hayatını referans göstererek, güya sünneti ihya ediyorlarmış mantığı ile hareket edenlere cevap verme gibi bir gayretimizin olmayacağı muhakkaktır. Sadece bu noktada yeri geldiği için çok önemli gördüğümüz bir hususa değinmeden geçemeyeceğiz.
Ne yazık ki, bugün İslam dünyasında sünnet dediği zaman, sadece tabakların altını sıyırma, ayakta su içmeme, alırken yada satarken saatlerce süren ve çizgileri zorlayan pazarlıklar yapma, kapılardan içeri girerken dakikalarca sağdan geç diye birbirlerine ikram etme veya toplum içerisinde hiçbir temizlik ve hijyenliğe dikkat etmeden ceplerinden çıkardıkları misvakları kullanma yada birden fazla eş ile evlenme gibi bilinen bazı ameller dışında aklına başka şeyler gelmeyen insan sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Acaba sünneti sadece bunlardan ibaret görenler yeme-içme konusunda Efendimiz’in en önemli sünnetinin mideyi üçe ayırıp; bir miktarını yemekle, bir miktarını su ile bir miktarını ise hava ile doldurulması gerektiğini duymuşlar mıdır? Veya Efendimiz’in oturarak su içtiği gibi, ayakta da su içtiğine dair rivayetler bulunan hadisleri okumuşlar mıdır? Yada ticari sahada nasıl pazarlığın yapılacağına dair Efendimiz’in pratik örnekliğinden haberleri var mıdır? O’nun ticarette en fazla sevdiği ahlakın semahat/kolaylık olduğunu bilirler mi? Acaba kapılardan geçerken birbirlerine sağdan geçmeyi ikram edenler, trafikte tanısın tanımasın başkalarına da aynı ikramı yine sünnet hassasiyetinde yapmakta mıdırlar? Veya Efendimiz’in misvak kullanma tavsiyesinin temelinde yatan şeyin ağız ve dış sağlığı olduğunu bilirler mi? Yada Efendimiz’in 25 yıl tek yastığı paylaştığı, vefatından sonra ise son güne kadar unutmadığı Hatice validemiz ile kurduğu yuvayı; vefa, fedakarlık ve müsamaha üzerinde bina ettiği o destansı evliliği, hiç kendilerine örnek almayı düşünürler mi? Veya Efendimiz’in hiç terk etmediği en büyük sünnetinin, risalet davası uğruna ortaya koyduğu 23 yıllık mücadelelerle dolu hayatı olduğunu bilirler mi?
Bu ve bunun gibi daha nice meseleler üzülerek söyleyelim ki, hepimizin şöyle yada böyle ihmal ettiği, düzeltme yönünde çaba içerisine girmediği konulardan sadece birkaçıdır. Burada dile getirdiğimiz meselelerin en vahimi ise yıllardır bize hizmet eden, birçok fedakârlığa katlanan, çocuklarımıza ve evlerimize sahip çıkan hanımlarımızın üzerine evlenmek ve bu davranışımıza da Kur’an’ı ve Efendimiz’in kerim hayatını referans olarak göstermemizdir. Kendimizden onlarca yaş küçük biri ile yada ikinci, üçüncü hanımlarla evlenir bunlara itiraz edenlere ise kapı (!) gibi cevaplar vermekte zorlanmayız. Değil mi ki Efendimiz’de kendinden yaşça küçük hanımlarla evlendi, değil mi ki; O (sav) da birçok hanım ile hayatını birleştirdi; öyle ise kimin haddine bu işleri yapanlara karşı çıkmak. Çünkü onlara karşı çıkmak, dolaylı bir şekilde Kur’an’a ve Efendimiz’e karşı çıkmak anlamına gelecekti. Daha da acısı bazı hanımlar içleri kan ağlasa da sırf İslami değerlere laf söylenmemesi için bir ömür kendi aileleri başta olmak üzere nicelerine karşı kocalarını savunup durduklarını bilmem bileniniz var mı?
Allah Resulü’nün hayatını biraz olsun okuyanlar, O’nun hayatında örfe riayet etmenin ne kadar önemli olduğunu anlarlar. Hz. Aişe validemiz rivayet ediyor, Efendimiz (sav) bir gün Kâbe’nin şuan ki halinin Hz. İbrahim dönemindeki Kâbe yapısı ile aynı olmadığını, bugün dışarıda bırakılan Hicr-i İsmail’in aslında Kabe’nin içerisine dâhil olduğunu belirttikten sonra, şöyle buyurmuştur: “Eğer kavmimin cahiliye dönemi ile olan bağları yakın olmasaydı ve eğer kavmim bu konuda beni kınamasaydı; ben Kabe’yi yıkar, atam İbrahim’in temelleri üzerinde yeniden inşa ederdim.”
Efendimiz’in (sav) burada kullandığı ifadeler bizler için çok önemlidir. Allah Resulü (sav) burada çok açık bir şekilde yaşadığı toplumun hassasiyetlerini gözeterek yani örfe riayet ederek, çok istediği bir işten vazgeçmiştir. İşte örf, yani yaşanılan dünyanın algılama seviyesi ve hassasiyetleri bazen yapılacak amellerde helal-haram dairesi dışında da bazı noktaları dikkate almamız gerektiğini bizlere yükler.
Muhammed Emin YILDIRIM