Dünya çok acımasız bir şekilde hakimiyet mücadelelerine tanık oluyor. İçerisinde yaşadığımız son yüzyıl da yerküre, elliye yakın farklı coğrafyalarda; etnik ve kültürel soykırımları yaşadı ve halen bir çoğunu yaşamaya devam ediyor. Çağın Firavun, Nemrut, Haman ve Karun’unu temsil eden evrensel güç odakları hiçbir sınır tanımadan ve dünyanın gözünün içine baka baka yakıp yıkıyor, saçıp savuruyor, sömürü ve hakimiyetlerini daha bir perçinleştirmeye çalışıyorlar. Hiç kimsede ne yazık ki hesap sor(a)mıyor, soramadığı gibi bir taraftan da satın aldıkları kalem ve zihinlerle saldırganlıklarını meşrulaştıracak her türlü psikolojik desteği bulmakta zorlanmıyorlar. Yapılan zulmün boyutu ne kadar büyük olursa olsun, yerli-yersiz kalemlerle, yapılanlar meşrulaştırılıyor, kitleler istenildiği biçimde yönlendirilmeye çalışılıyor. Bunda da çok ciddi başarı elde ettiklerine ne yazık ki şahit oluyoruz. Son iki haftadır Irak ve Filistin’de gelişen olaylarda bir kez daha aynı şeyleri yaşadık; onlar katlettiler biz seyir ettik ve onları memnun edecek belki de onlara bile parmak ısırtacak kadar vicdandan mahrum yorumlar yaptık. Bütün bunlar bir tarafa bu son olaylarda yeniden batının doğuyu algılayışı ve doğu insanını nasıl gördüğü, özellikle kendi insanına nasıl tanıttığı konusunda bir çok açıklamaya şahit olduk.
Onlara göre doğulu insanlar yani Müslümanlar hangi ırka mensup olurlarsa olsunlar hiç önemli değil ter kokan, temizliği önemsemeyen, barbar ve her türlü nezaket kurallarından mahrum insanlardır. Birkaç istisna olsa da batı dünyası genelde Müslümanları böyle görmek istiyor ve kendi halklarına böyle tanıtmakta her türlü imkanı kullanmaktan geri durmuyorlar. Geçenlerde bir televizyon kanalında Amerika hatıralarını anlatan biri, çalışmaya başladığı şirkette kendisine hissedilmeden sabun ve şampuan hediye edildiğini, bununla da ne kadar onların temizliğe önem verdiklerini çaktırmadan gururlanarak anlatıyordu. Bu hatıranın sahibi her ne kadar bunu çok doğal bir şey gibi anlasa da, aslında bu onların doğulu insanı nasıl algıladıklarının en önemli örneğidir. Onlar kendilerini dünyanın en medeni, en temiz ve en nezih insanları olarak görmekte, kendi dışındaki insanların ise bu sayılanlardan mahrum olduklarını zannetmektedirler.
Hadi diyelim batının bu iddiası doğru olsun; onlar ter kokmayan,biz ise ter kokan insanlar olalım; o halde benim o ter kokmayan insanlara bir sorum var: Siz ey temiz ve mis kokan beyler sorması ayıp sizin ne işiniz var, bizim ter kokan topraklarımızda? Biz mi sizleri zorla coğrafyalarımıza davet ettik de gelin bizleri koklayın dedik? Eğer çok rahatsızsanız bu kokulardan çekin gidin bizi o sevmediğiniz kokularımızla baş başa bırakın. Biz birbirlerimizin kokularını severiz, hatta birbirlerimizin terlerini ilaç sayarız. Biz alınlardaki tere, ellerdeki nasıra, evlerine helalinden bir ekmek götürmek için sizin kurduğunuz zalim sistemlere rağmen koşturan ve koşuşturmada terleyen insanlara saygı gösteririz. O insanların terlerini kutsal sayar, her türlü ihtiramı göstermeyi vazife biliriz. O insanların çoğu helal dairede geçimlerini sağlamak zorunda oldukları için belki sizler kadar ambalajları temiz değildir ama yürekleri tertemizdir. Keşke bir yürek aynası olsaydı da tüm dünyaya iki tarafında yüreklerini göstermeye gücümüz yetseydi? Gerçi aynaya da ihtiyaç yok! O beğenmediğiniz insanların gözlerindeki safilik ile sizlerin gözlerinize ve yüzlerinize yansıyan kin, nefret, hırs ve açgözlülüğünüz her halinizden belli oluyor. Hele bir de bizlerin ter kokularını bastıran bir kokunuz var ki; yıllardır burun direklerimizi kırıp, geçiriyor. Siz ellerinizi en güzel sabunlarla yıkadığınız için o kokuyu alamıyor olabilirsiniz; ama gelin ve bizim durduğumuz yerden bakında; Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da ve daha onlarca yerde artık bedenlerinizin bir parçası haline gelen kan kokularını duyacaksınız. Eğer halen bir burun taşıyorsanız akıtılan mazlum kanlarının kokularından sizlerde rahatsız olacak ve bizim gibi ter kokularımızı, kan kokularına tercih edeceksiniz. O iğrendiğiniz ter kokularının sizlerin yıllardır alamadığınız kan kokusunun yanında ne kadar da masum olduğunu itiraf edeceksiniz. Belki pişman olup sizlerde kan kokmak yerine ter kokmayı yeğleyecek, kendi dünyalarınızda kurduğunuz şatafatlı ve sentetik hayatı, doğunun samimi ve doğal hayatı ile değiştireceksiniz.
Bizler yine de ter kokan bedenlerimizle sizlere dua ediyor, Rabbimizden kararan gönüllerinizi aydınlatacak bir nura kavuşmanızı niyaz ediyoruz. Kraldan daha fazla kralcı olan güya bu toprakların insanları olduklarını iddia eden zavallılara ise sadece acıyor, o sığındıkları örümcek evinin bir gün onları nasıl yutacaklarını keşke bilselerdi diyoruz.
Sahi o bel bağladığınız örümceğin evinin özelliklerini biliyor musunuz?
Muhammed Emin YILDIRIM