“İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.” [Tevbe, 19/20]
Harîs el-Eş’arî’nin (ra) rivâyetine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Allah, Zekeriya’nın oğlu Yahya’ya beş şeyi yapmasını ve bunları İsrailoğulları’na da yaptırmasını emretti. Bunlardan ilki kulluğunu sadece Allah’a yapıp O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, ikincisi namazı dosdoğru kılmak, üçüncüsü orucu tastamam tutmak, dördüncüsü sadakaları ihtiyaç sahiplerine vermek ve beşincisi daima Allah’ı hatırda tutmaktır.”
Hadiste sayılan bu hususları Hz. Peygamber (sas) biraz izah ettikten sonra şöyle buyurdu: “Ben de size Allah’ın bana emrettiği beş şeyi emrediyorum: Dinlemek, İtaat, Cihad, Hicret ve Cemaat!”
Hz. Peygamber (sas) sözünün devamında diyor ki: “Kim cemaatten bir karış ayrılırsa İslâm bağını boynundan çıkarmış olur, ancak bir daha cemaate tekrar dönerse o zaman başka… Kim cahiliye davası iddia eder ve cahiliyeye ait meseleleri müdafaa ederse, Cehennemlik kimselerdendir.”
Bunun üzerine orada bulunan bir adam; “Ey Allah’ın Resûlü! Bu kimse oruç tutsa da namaz kılsa da bu hükme dâhil midir?” diye sordu. Resûlullah (sas): “Namaz kılsa da oruç tutsa da durum aynıdır!” buyurdu ve dedi ki: “Siz Müslümanlar olarak Allah’ın davasına sarılın, başka şeylere kapılmayın. Çünkü o size Müslümanlar, Mü’minler ve Abdullah/Allah’ın kulları ismini vermiştir.” [Tirmizî, Emsâl, 3]
Dikkat edilirse Hz. Peygamber (sas) bu kutlu beyanında; “Ben de size Allah’ın bana emrettiği beş şeyi emrediyorum!” dedi. Sayılan o beş emri şöyle anlamak mümkündür:
1. Tebliğ edilen hakikatleri dinlemek
2. Allah’a, Resûlü’ne ve müminlerden olan emir sahiplerine itaat etmek
3. Allah yolunda cihad etmek
4. İhtiyaç anında yeryüzünü Allah’ın mescidi bilip hicret etmek
5. İslâm cemaatinden ayrılmamak!
Biz bu yazımızda bu beş emrin bir tanesi olan cihad üzerinde biraz durmaya çalışacağız.
Kavram Anlam İlişkisi
İnsan düşünen bir varlıktır; onun düşünmesini sağlayan ve tasavvurunu oluşturan en temel yapı ise kavramlardır. Kavramlar çok önemli olduğu için, Kur’ân kavramlar üzerinden kendisine muhatap olan ve iman eden mensuplarının şahsiyetini şekillendirmiştir.
Kavramlar, mihenk taşı gibidir; onlara doğru anlamlar veren -ki bunun doğru olup olmadığı o anlamın Kur’ân ve Sünnet üzerinden anlamlandırılmasıdır- meselelere doğru yaklaşacak, doğru bir düşünce elde edecek, böyle olunca ameli de ona göre doğru olacaktır.
Ne yazık ki kavramlara yüklenen yanlış, eksik ve hatalı anlamlar, o kavramları yıpratıyor, içini boşaltıyor, etkisini kırıyor ve yanlış yerlere insanları sürüklüyor. Mesela, günümüzde sıklıkla dillendirildiğimiz şehitlik, millet, cemaat, itaat, hilafet, şeriat, sabır ve daha nice önemli Kur’ânî kavramlar, bu yıpranmalara maruz kalmıştır.
Hiç şüphesiz doğru anlaşılmayan kavramlarımızdan bir tanesi de cihad kavramıdır. Bu önemli kavrama, günümüzde yüklenen anlamlar üzerinden bir değerlendirme yaparsak, üç farklı tavrın sergilendiğini görürüz:
1. Kavramın muhtevasını tamamen boşaltanlar
2. Kavramın muhtevasını sadece kıtal/savaş ile dolduranlar
3. Kavramın muhtevasını sadece tebliğ/davet ile dolduranlar
Bu üç tavra da çoğu zaman şahit olmuşuzdur. Bir bakıyorsunuz, özellikle Batı dünyasının cihad kavramını terörle eş değer görmesinden ve cihadı şiddetin dinî yansıması olarak takdim etmesinden dolayı bazıları sanki bu kavram hiç yokmuş gibi davranıyor, kavramın muhtevasını tamamen boşaltarak, etkisiz bir hale getiriyor.
Bunun karşısında bir başka düşünce cihad kavramını kıtal/savaş ile eş anlamlı görüyor, cihad der demez sadece silahlı eylemler veya savaş meydanlarındaki mücadele anlamlarını ortaya koyuyor, Kur’ân’da ve hadislerde geçen tüm cihad kavramlarına bu anlamları yüklüyor, kendi gibi düşünmeyen Müslümanları ise korkaklık ve hatta bel’amlık ile itham ediyor.
Bir başka zümre ise bazen birilerine hoş görünmek veya muhataplarının tepkisini çekmemek için cihad kavramının muhtevasında hiç kıtal/savaş olmadığını iddia ediyor. Hz. Peygamber’in (sas) hayatında var olan savaşları ise hep savunma savaşı olarak takdim ediyor, siyer içerisinde geçen onlarca seriyye ve gazveyi bu anlayışa uygun bir şekilde yorumluyor. Böyle olunca da cihad kavramına sadece İslâm’ı tebliğ ve temsil etmek anlamı yükleyerek tanımlamaya çalışıyor.
Cihadın Anlamı
Cihad kavramı, Arapça’da “güç ve gayret sarf etmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullanmak” manasındaki cehd kökünden türeyen bir kavramdır. [Râgıb el-İsfehanî, el-Müfradât, 101]
İslâmî literatürde: “Dinî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslâm’ı tebliğ etmek için gayret içerisinde olmak, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek ve savaşmak” anlamındadır. [Ahmet Özel, “Cihad”, DİA, VII, 527]
Fıkıh terimi olarak cihad, daha çok müslüman olmayanlarla savaş anlamında ve kâfirlerden gelecek olan zararın giderilmesi, onların bu konudaki şevklerinin kırılması ve İslâm’ın duyurulması olarak zikredilmektedir. [Mevsılî, el-İhtiyar li-ta’lili’l-muhtâr, IV, 118]
Tasavvufî bir terim olarak ise insanın nefsiyle yani nefs-i emmâresi ile yaptığı mücadele ve mücâhede, özellikle de insanın kötülüklere karşı direncini kıran şeytana ve kötülüklere karşı ortaya koyduğu gayrete denmektir.
İbn Kayyım el-Cevziyye (751/1350) meşhur eseri Zâdü’l-Meâd’da cihadı yukarıda verdiğimiz tanımlara uygun bir şekilde şöyle sınıflandırır:
1. Nefis ile yapılan cihad: Bu, gerçek dini öğrenmek, öğrendiğini yaşamak ve öğretmekle, bu uğurda her türlü zorluğa katlanmakla olur, ki bunların tümünü gerçekleştiren kişi, “Rabbânî” diye isimlendirilir.
2. Şeytan ile yapılan cihad: Bu, şeytanın dine yönelik vesvese ve şüpheleriyle haram işlemeye dair tavsiyelerini defetmeye çabalamaktır.
3. Kâfir ve münafıklarla yapılan cihad: Kâfirlerle yapılanı el ve kuvvetle, münafıklarla yapılanı ise dille olur, ki bu, kâfirlerle yapılan cihaddan daha zordur. [İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdü’l-Meâd, III, 9-11]
Bu izahların ardından kısaca Kur’ân-ı Kerim’de ve Hadis-i Şerifler’de cihad kavramının nasıl geçtiğine bir göz atalım.
Cihad Ayetleri
Cihad, Kur’ân-ı Kerim’de isim olarak 4 (Tevbe, 24; Hac, 78; Furkan, 52; Mümtehine, 1), çeşitli türevleriyle 24, Mücahid şeklinde ise 2 yerde (Nisa, 95; Muhammed, 31) geçen bir kavramdır. Cihad kavramı ile sıkı bir irtibatı olan fî sebillillah ifadesi ise 45 yerde geçmektedir. Bütün bu ayetlerin hepsini burada aktarmak mümkün olamayacağı için özellikle doğrudan cihad kavramının geçtiği ayetlerin bir miktarının mesajlarını öne çıkararak şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür:
Amellerin En Faziletlisi ve En Hayırlısı
“(Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Hâlbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”
[Tevbe, 19]Ferdi Bir Sorumluluk
“Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).” [Ankebut, 6]
Allah’ın affını, rahmetini ve yardımını kazandırtan amellerin en önemlisi
“İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya işte bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.” [Bakara, 218]
İmtihanın en önemli vesilesi ve cennete ulaşmanın en önemli yolu
“Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?” [Âl-i İmrân,142]
Sadece bedenen yapılan bir amel değil, mal ve başka nimetlerle de yapılan bir amel
“Müminler ancak Allah’a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” [Hucurât, 15]
Gerçek Müminliğin İşareti
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” [Enfal, 74]
Müminlerin birbirlerine dost ve sırdaş olmalarının en önemli sebebi
“Sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenler de sizdendir. Allah’ın kitabına göre yakın akrabalar birbirlerine (vâris olmaya) daha uygundur. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.” [Enfal, 75]
Kâfirlere ve münafıklara karşı zafiyet göstermeden karşılık vermenin yolu
“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” [Tevbe, 73]
Bahanelere (yaş, imkân vs) takılmadan yapılması zorunlu bir amel
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” [Tevbe, 24]
Hakkı verilerek yerine getirilmesi istenen bir sorumluk
“Allah uğrunda hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için; O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’ân’da) size ‘Müslümanlar’ adını verdi…” [Hac, 78]
Münafıklara çok ağır ve zor gelen bir amel
“(Münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair en ağır yeminleri ile Allah’a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malûmdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” [Nur, 53]
Cihadın En Büyük Azığı Kur’ân-ı Kerim
“O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur’ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihad ver!”[Furkan, 52]
Hadis-i Şeriflerde Cihad
Görüldüğü üzere Kur’ân-ı Kerim’de cihad kavramı çok yoğun bir şekilde ele alınmıştır. Böyle olduğu için Hadislerde de bu kavram çok geniş bir şekilde yer bulmuştur. Hemen hemen tüm hadis kitaplarımızda yer alan “Babü’l-Cihad/Cihad Bölümleri” ve yine başka bölümlerde sayısı yüzlerle ifade edilecek rivayetler görmek mümkündür. Burada yine bunların tamamını vermek imkân dairesinde olamayacağı için en temel mesajları aktarmakla yetineceğiz.
Cihad, hakiki bir imandan sonra yapılması gereken bir ameldir.
Berâ b. Mâlik (ra) rivayet ediyor: “Tepeden tırnağa savaş elbiselerine bürünmüş bir adam Hz. Peygamber’e (sas) geldi ve: ‘Yâ Resûlullah! Sizinle birlikte önce savaşa mı katılayım, yoksa Müslüman mı olayım?’ dedi. Resûl-i Ekrem: “Önce Müslüman ol, sonra savaş” buyurdu. Bunun üzerine adam Müslüman oldu, sonra savaştı ve neticede şehit oldu. Resûlullah (sas): “Az çalıştı, çok kazandı” buyurdu. [Buhârî, Cihâd, 13; Müslim, İmâre, 144]
Cihad, İslâm ile insan arasındaki engelleri kaldırmak için yapılan bir ameldir.
Hz. Peygamber’in (sas) hangi hallerde savaş yapılacağına ve savaşta nasıl davranılacağına dair getirdiği esaslar hakkında Süleyman b. Büreyde’nin babasından naklettiği şu rivayet bize geniş bilgi vermektedir:
“Resûlullah (sas) şöyle derdi: ‘Allah yolunda ve Allah’ın adıyla savaşın! Allah’a küfredenlerle harp edin! Savaşta ganimete hıyanet etmeyiniz, ahdi bozmayınız, düşmanlarınızın ağız burunları kesmeyiniz, çocukları öldürmeyiniz. Müşriklerle karşılaştığın zaman onları üç şeye davet edin; bunlardan hangisini kabul ederlerse onu kabul edin ve onlardan elinizi çekin. Onları İslâm’a davet edin. […] Şayet kabul etmezlerse, müslüman Arap köylüler gibi olacaklarını, müslümanlar için geçerli olan Allah’ın hükümlerinin onlar için de geçerli olacağını, Müslümanlarla beraber savaşmadıkça ganimetten faydalanamayacaklarını haber verin. Bunu da kabul etmezlerse cizye vermelerini isteyin. Eğer kabul ederlerse savaşmayın; şayet kabul etmezlerse, Allah’a sığının ve onlarla savaşın.” [Müslim, Cihad, 3; Ebû Davud, Cihad, 82; İbn Mace, Cihad, 38]
Cihad, Allah (cc) katında en faziletli ve en hayırlı ameldir.
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah’a (sas) “Hangi amel daha faziletlidir?” diye soruldu. ‘Allah’a ve Resûlü’ne inanmak’ buyurdu. Sonra hangisi? denildi. ‘Allah yolunda cihad etmek’ karşılığını verdi. Bundan sonra hangisi? denilince: ‘Allah katında makbul olan hactır’ buyurdular. [Buhârî, Îmân, 18, Hac, 4, Tevhîd, 47; Müslim, Îmân, 135]
Cihad, İslâm’ın zirvesi, Müslümanlığın şiarı ve imanın tezahürü olan bir ameldir.
Tebük Gazvesi sırasında Muâz b. Cebel, bir ara Peygamber Efendimiz’in (sas) yanına geldi ve şu soruyu sordu: “Ya Resûlullah! Cennete girdirecek, cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana haber verir misin?”
Hz. Peygamber (sas), İslâm’ın temel ilkelerininden haber vererek bazı esasları aktardı. Sonra dönüp Muâz b. Cebel’e dedi ki: “Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?” Muâz: “Evet, bildir Ya Resûlallah!” dedi. Resulullah (sas) buyurdu ki: “İşin başı İslâm, direği namaz, zirvesi cihaddır!”
Cihad, Allah (cc) nazarında kulunun kefili olmayı kazandırtan bir ameldir.
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ kendi yolunda cihada çıkan kimseye, ‘onu sadece benim yolumda cihad, bana îman, benim resullerimi tasdîk yola çıkarmıştır!’ buyurarak kefil olur. Allah, o kimseyi şehid olursa cennete koymaya, gazi olursa manevî ecre ve dünyalık ganimete kavuşmuş olarak, evine döndürmeye kefil olmuştur…” [Müslim, İmâre, 103)
Cihad, sevap itibari ile başka bir hiçbir nafile ibadetle karşılaştırılamayacak kadar değerli bir ameldir.
Ebû Hüreyre (ra) şöyle dedi: “Resûl-i Ekrem Efendimiz’e: ‘Yâ Resûlullah! Allah yolunda cihada denk hangi iş vardır?’ diye soruldu. Efendimiz (sas): “Ona denk bir iş bulamazsınız” buyurdu. İki veya üç defa aynı soruyu tekrarladılar; Resûlullah (sas) her defasında: “Ona denk bir iş bulamazsınız” cevabını tekrarladı. Daha sonra şöyle buyurdu: “Allah yolunda cihad eden kimsenin benzeri, gündüzleri oruç tutan, geceleri namaz kılan, Allah’ın âyetlerine hakkıyla itâat eden ve Allah yolunda cihad eden kimse, cepheden dönünceye kadar, namaza ve oruca hiç bir şekilde ara vermeyen kimsenin benzeridir.” [Buhârî, Cihâd, 1; Müslim, İmâre, 110]
Cihad, Cennet’in yollarını kolaylaştıran, Cehennem’i ise uzaklaştıran bir ameldir.
Ebû Abs Abdurrahman b. Cebr’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Allah yolunda ayakları tozlanan bir kula cehennem ateşi dokunmaz.” [Buhârî, Cihâd, 16]
Cihad, sadece yapanlara değil, destek ve yardımcı olanlara da sevap kazandırtacak bir ameldir.
Enes b. Mâlik’den (ra) rivayet edildiğine göre, “Eslem kabilesinden bir delikanlı: ‘Yâ Resûlullah! Ben cihada katılmak istiyorum, fakat savaşabilmem için gereken malzemeyi temin edecek durumda değilim!’ dedi. Peygamber Efendimiz: ‘Filân adama git. O, cihada katılmak üzere hazırlanmıştı; fakat hastalandı’ buyurdu. Delikanlı Hz. Peygamber’in (sas) dediği kişiye gidip: ‘Resûlullah (sas) sana selâm ediyor ve savaşa gitmek için hazırladığın malzemeleri bana vermeni söylüyor!’ dedi. Bunun üzerine adam hanımına seslenerek: ‘Hanım! Savaş için hazırladığım şeyleri bu delikanlıya ver; onlardan hiçbir şey alıkoyma! Allah hakkı için onlardan hiçbir şey bırakma ki, berekete nail olasın!” dedi. [Müslim, İmâre, 134]
Cihad, kul hakkı dışında bütün günahların kefareti olacak bir ameldir.
Abdullah b. Amr b. Âs’dan (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Şehidin kul borcu dışındaki bütün günahlarını Allah bağışlar.” [Müslim, İmâre, 119]
Cihad, hiç durmadan, duraksamadan kıyamete kadar devam edecek bir ameldir.
Seleme b. Nufeyl el-Kindi (ra) şöyle dedi: “Resûlullah’ın (sas) yanında oturuyordum, bir adam geldi ve şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resulü! İnsanlar atlarını salıverdiler, silahlarını da bıraktılar ve şöyle diyorlar: Artık cihad yoktur! Kuşkusuz ki harp ağırlıklarını bırakmıştır.’ Bu söze karşılık, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu: “Yalan söylüyorlar! Asıl şimdi cihad zamanı geldi. Ümmetim içinden öyle bir cemaat olacak ki onlar hak yolunda (cihad ederek) savaşacaklar. Allah da bir kısım insanların kalplerini onlara meylettirecek ve onlar yüzünden diğerlerine rızık verecektir. Kıyamet kopup Allah’ın vadi yerine gelinceye kadar, hatta Ye’cuc ve Me’cuc çıkıncaya dek bu böylece devam edecektir. Kıyamet gününe kadar atların alınlarında hayır vardır. Rabbim bana vahyederek bildirdi ki çok geçmeden ruhum kabzolunacaktır. Sizler benim yoluma uyacaksınız, bir kısmınız da bir kısmınızın boynunu vuracaktır ve mü’minlerin esas yurdu da Şam olacaktır.” [Nesai, Talak, 28; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 28/164-166]
Abdullah b. Ömer (ra), Resûlullah’ın (sas) şöyle buyurduğunu nakleder: “Iyne (veresiye alıp, aynı kişiye pahalı satarak nakit elde etmek) yoluyla alışveriş yaptığınız, öküzlerin kuyruğuna yapıştığınız ve tarım işleriyle uğraşmaktan razı olduğunuz ve cihadı terk ettiğiniz zaman Allah size öyle bir zillet musallat eder ki dininize dönünceye kadar onu üzerinizden atamayacaksınız.” (Ebû Dâvûd, Kitâbü’l-Bu’yû, 56]
Hayatın Esası Cihad
Tüm bu ayet ve hadislerden yola çıkarak şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür:
Cihad varsa, iman vardır.
Cihad varsa, ihsan vardır.
Cihad varsa, intizam vardır.
Cihad varsa, ihtiram vardır.
Cihad varsa, izzet vardır.
Ya Cihad yoksa?
Cihad yoksa bir iman zaafiyeti vardır.
Cihad yoksa ihsan şuurunda ciddi bir noksanlık vardır.
Cihad yoksa düzensizlik vardır.
Cihad yoksa saygısızlık ve vurdumduymazlık vardır.
Cihad yoksa zillet vardır.
Cihad yoksa tembellik vardır.
Cihad yoksa tefrika vardır.
Cihad yoksa taassup vardır.
Cihad yoksa tekebbür vardır.
Cihad yoksa tahrip vardır.
Muhammed Emin Yıldırım
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ocak-Nisan 2018/5 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com