Sîret-i Enbiyâ derslerimizde Hz. Dânyâl (as) ile alakalı ikinci ve son dersimizi yaptık. Muhammed Emin Yıldırım hocamız bu derste “Esaretten Zindana, Zindandan İtibara Hz. Dânyâl’in Hayatı” serlevhasının altında Hz. Dânyâl’in hayatının en önemli rivayetlerini bizlerle paylaştı. Hocamız, dersin sonunda ise Bakara 134 ve 141. âyetlerinin ekseninde Kur’ân’ın bizden nasıl bir tarih okumamızı istediğini anlattı. Haftaya inşallah Hz. Üzeyir (as) ile derslerimiz devam edecek…
Dersten Cümleler
Selam ve dualarınızı alarak geçen hafta Suriye’ye gitmiştik, elhamdülillah 5 günlük programımızı tamamlayarak döndük.
Mevla başta Suriye ve Gazze olmak üzere bütün İslam beldelerine selametler ihsan eylesin.
Hz. Dânyâl’e geçen ders bir giriş yapmıştık. Bugün inşallah onun hakkında ikinci ve son dersimizi yapacağız, haftaya Hz. Üzeyir’e geçmiş olacağız.
Hz. Dânyâl, Kur’ân’ın anlattığı peygamberler içerisinde en fazla Hz. Yûsuf’a benzemektedir.
Benzer yönlerinden bazıları şunlardır:
1. Özgürlükten esarete, esaretten zindana düşmesi
2. Zindanda arkadaşlarıyla yaşadıkları
3. Hz. Yûsuf gibi rüya tabiri ilmine vakıf olması
4. Yaptığı tabir ile melikin yanında itibar kazanması
5. Kazandığı itibarı kavminin hayrına kullanması
Kur’ân 28 peygamber anlatıyor ama aslında 28 model anlatıyor…
Tarih kaynaklarımıza ve Kitab-ı Mukaddes’e baktığımızda birçok Dânyâl’den bahsedildiğini görürüz. Mesela;
– Ahd-i Atîk’te Fenikeli Dânyâl’den bahsedilir.
– Sıbt İbn Cevzî, iki Danyal’dan bahseder: Dânyâl el-Ekber ve Dânyâl el-Asğar
– Kitab-ı Mukaddes’te İtamar soyundan gelen M.Ö. 465-424 yılları arasında yaşayan bir başka Danyal’den bahsedilir.
Hz. Dânyâl, Kudüs’te doğuyor. Babası Yuhanna annesi ise Yena’dır. Doğumu ile alakalı bazı efsaneler anlatılır.
Kitab-ı Mukaddes’te geçtiği üzere Dâniel ne anlama gelmektedir? Dâniel aslı İbrânîce’dir. Üç kelimeden oluşur; Dan; i ve el; Dan; yargıç/hakim, i, ben, el, Allah; yani “Tanrı hükmetti” (NDB, s. 167) veya “Benim hakîmim (savunucum) Tanrı’dır” (DB, II/2, s. 1247) anlamına gelmektedir.
Hz. Dânyâl’in Soy Silsilesi: Dânyâl b. Yuhanna b. Hizkiya, Yunahîn b. Sidkiya el-Melik, İhyakim b. Uşiya b. Emin b. Hizkiya b. Ahazin b. Yasim b. Azriya b. Amsiyya b. Muhyas b. Ahziya b. Ribhiyya b. Ram b. Asa b. Ebiya b. Rehoboam/Rahibham b. Süleyman b. Dâvûd. (İbn Habib, el-Muhabber, 390)
Allah bu süreçte Hz. Danyal’e ve üç arkadaşına her çeşit kitap ve hikmette bilgi ve akıl bağışlar; ayrıca Dânyâl’e bütün rü’yet ve rüyaları anlama kabiliyeti verir.
Hz. Dânyâl’in üç arkadaşı: Hanaya, Azariya ve Mişail
Hz. Dânyâl, Buhtunnasr’a rüyasını şöyle anlatır: “Bir heykel gördün; ayakları ve bacakları kilden, dizleri ve uylukları bakırdan, karnı gümüşten, göğsü altından, başı ve boynu ise demirdendi. Heykelden etkilenmişken Allah gökten bir kaya indirdi ve bu heykeli parçaladı. İşte bu, sana rüyanı unutturdu!”
Buhtunnasr, Hz. Dânyâl ve arkadaşlarının doğru söylediğini kabul eder ve rüyanın tabirini sorar. Şöyle tabir eder:
“Heykelin bölümleri, dünya hükümdarlıklarını ve güçlerini temsil eder. Kil zayıf bir hükümdarlığı, bakır daha güçlü ama daha az değerli bir hükümdarlığı, gümüş daha değerli bir hükümdarlığı, altın daha üstün ve güçlü bir hükümdarlığı, demir ise senin hükümdarlığını temsil eder. Demir, en güçlü ve en dayanıklıdır.
Ancak gökten gelen kaya, bu tüm hükümdarlıkları yok edecek ve bir peygamberin geleceğini haber verir. Bu peygamberle birlikte hâkimiyet Allah’a ait olacaktır.” (İbn Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, 1/232).
Sa‘lebî ise bu durumu şöyle anlatır: Buhtunnasır’ın arkadaşları onları kıskandı ve onların aleyhlerinde olacak şeyleri söylemeye başladılar.” Buna göre Mecusiler kral Buhtunnasır’a şöyle dediler: “Dânyâl ve arkadaşları senin tanrına tapmıyor ve senin kurban ettiğin hayvanların etini yemiyorlar.”
Ukbe dedi ki: Bize Ebû Ümeyye es-Sekafî, Ebû’z-Zinâd’dan şöyle nakletti:
“Ebu Musa el-Eş’ari’nin oğlu olan Ebû Bürde’nin elinde gümüşten bir yüzük gördüm. Yüzüğün taşı kırmızı akikten yapılmıştı ve üzerinde bir adamın iki aslan arasında olduğu bir tasvir vardı. Aslanlar, adamı yalıyordu. Ebû Bürde dedi ki:
‘Bu yüzüğün kime ait olduğunu biliyor musunuz?’ Biz de: ‘Hayır,’ dedik. Bunun üzerine o dedi ki: ‘Bu, Hz. Dânyâl’in yüzüğüdür. Onu Ebû Mûsâ buldu ve ganimetin beşte biri üzerinden değer biçti. Daha sonra da bu yüzüğü takardı.” Sonra o yüzüğü bana verdi, ben de en değerli hediye olarak şimdiye kadar sakladım.” diyor.(Ebû Saîd el-Eşec, Cüz fihi Hadis Ebî Said el-Eşec, s. 117).
Hz. Dânyâl şu anlamlı duayı yapar:
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَا يَنْسَى مَنْ ذَكَرَهُ
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَا يَخِيبُ مَنْ دَعَاهُ
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي مَنْ وَثِقَ بِهِ لَمْ يَكِلْهُ إِلَى غَيْرِهِ
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي يَجْزِي بِالْإِحْسَانِ إِحْسَانًا
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي يَجْزِي بِالصَّبِرِ نَجَاةً
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هُوَ يَكْشِفُ ضُرَّنَا بَعْدَ كَرْبِنَا
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هُوَ ثِقَتُنَا حِينَ يَسُوءُ ظَنُّنَّا بِأَعْمَالِنَا
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هُوَ رَجَاؤُنَا حِينَ تَنْقَطِعُ الْحِيَلُ عَنَّا
“Hamdolsun Allah’a ki, kendisini ananı unutmaz.
Hamdolsun Allah’a ki, kendisine umut bağlayanın umudunu boşa çıkarmaz.
Hamdolsun Allah’a ki, kendisine güveneni başkalarına muhtaç etmez.
Hamdolsun Allah’a ki, iyilik edene iyilikle karşılık verir.
Hamdolsun Allah’a ki, sabredenlere kurtuluş ihsan eder.
Hamdolsun Allah’a ki, sıkıntılarımızın ardından darlığımızı giderir.
Hamdolsun Allah’a ki, amellerimizden dolayı kötü zanda bulunduğumuzda O’na güveniriz.
Hamdolsun Allah’a ki, çarelerimiz tükendiğinde O bizim umudumuz olur.” (İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 2/375-376)
İbn Abbas (ra)’dan rivayetle: “Hz. Ali bir gün bizlere şöyle dedi: “Eğer bir vadide yırtıcı hayvanlardan korkarsan Hz. Dânyâl’in duasını yap ve dedi ki:
أَعُوذُ بِدَانْيَالَ وَبِالْجُبِّ مِنْ شَرِّ الْأَسَدِ
“Sığınırım Hz. Dânyâl gibi kuyunun (karanlıklarından) ve aslanın şerrinden (Allah’a)” (İbnü’s-Sünnî, Amelü’l-yevm ve’l-leyle, s. 213-214)
Buhtunnasır’ın ölümünden seneler sonra başa geçen Kiras tarafından yargı işleriyle görevlendirmiş ve her türlü yetkisini de ona devretmiştir. Olay şöyle anlatılır: “Kiras, Daniyal’ı yargıç olarak atadı ve tüm işlerini ona bıraktı. Ayrıca Buhtunnasr’ın İsrailoğullarından ele geçirdiği ganimetleri onların arasında paylaştırmasını emretti. Bununla birlikte, Beytü’l-Makdis’in yeniden inşa edilmesini emretti. Tapınak, onun döneminde yeniden inşa edildi ve İsrailoğulları oraya geri döndü.” (İbn Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, 1/234).
Hz. Dânyâl, Buhtunnasr’dan sonra Fars topraklarına yerleşmişti. Ölüm vakti geldiğinde, çevresinde İslam’a inanan kimse görmedi. Bunun üzerine Allah’ın kitabını (vahyi) hak etmeyen kimselerden korumak istedi ve oğluna şöyle dedi:
‘Bu kitabı al, deniz kıyısına git ve onu denize bırak.’
Oğlu kitabı aldı, uzaklaştı ve sonra geri döndü. Dedi ki:
‘Ben dediğini yaptım.’
Dânyâl sordu: ‘Peki, deniz ne yaptı?’
Oğlu cevap verdi: ‘Hiçbir şey yapmadı.’
Bunun üzerine Dânyâl öfkelendi ve şöyle dedi:
‘Allah’a yemin ederim ki, sana emrettiğim şeyi yapmadın!’
Oğlu tekrar denize gitti ve aynı şeyi yaptı. Geri dönüp şöyle dedi:
‘Denizin ne yaptığını gördün’
Şöyle dedi: ‘Dalgalandı ve çırpındı.’
Dânyâl bu kez daha da öfkelendi ve dedi ki:
‘Allah’a yemin ederim ki, yine sana emrettiğim şeyi yapmadın!’
Sonunda oğul yeniden denize gitti ve kitabı denize attı. Deniz yarıldı, suyun altından bir zemin ortaya çıktı ve bir fırın gibi bir boşluk açıldı. Kitap oraya düştü, ardından deniz tekrar kapandı ve su karıştı. Oğlu geri dönüp gördüklerini anlatınca, Dânyâl şöyle dedi:
‘Şimdi doğru söyledin.’ (İbn Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, 1/233).
İbn İshak, Hz. Ömer döneminde Hz. Dânyâl ile ilgili şöyle bir rivayet aktarmaktadır:
“Ebû’l-Âliye dedi ki: ‘Biz Tuster’i fethettiğimizde, Hürmüzân’ın beytülmalında bir sedir bulduk. Sedirin üzerinde bir adamın cesedi vardı ve başucunda bir mushaf bulunuyordu. Mushafı alıp Ömer b. Hattâb’a götürdük. O da Kâ‘b’ı çağırdı ve mushafı Arapçaya tercüme ettirdi. Ben, o mushafı Arapça okuyan ilk kişi oldum. Onu, Kur’an’ı okuduğum gibi okudum.’
Ebû’l-Âliye’ye sordum: ‘Mushafın içinde ne vardı?’
Şöyle dedi: ‘Sizin gidişatınız, işleriniz, konuşma üslubunuz ve gelecekte olacak olaylar hakkında bilgiler vardı.’
Ona sordum: ‘Peki, o adamın cesedine ne yaptınız?’
Şöyle cevap verdi: ‘Gündüz vakti, farklı yerlerde on üç mezar kazdık. Gece olunca cesedi gömdük ve bütün mezarları düzleştirdik ki insanlar onun yerini bilemesin ve mezarını açmasınlar.’
Dedim ki: ‘Peki, o adamdan ne umuyorlardı?’
Şöyle dedi: ‘Eğer yağmur gecikirse, sedirini çıkarırlardı ve bununla yağmur yağardı.’
Ben sordum: ‘O adamın kim olduğunu düşünüyordunuz?’
Şöyle cevap verdi: ‘Onun Dânyal adında bir adam olduğunu söylüyorlardı.’
Dedim ki: ‘Peki, ne zamandır ölüydü?’
Şöyle dedi: ‘Üç yüz yıl önce öldüğünü bulduk.’
Ben sordum: ‘Vücudunda hiçbir değişiklik olmuş muydu?’
Şöyle dedi: ‘Hayır, sadece ense kısmında birkaç kıl dökülmüştü. Çünkü peygamberlerin bedenlerini toprak çürütmez ve yırtıcı hayvanlar yemez.” (İbn İshak, Siretü İbn İshak, 67).
Ebû Ubeyd Kasım b. Sellam ise şöyle bir rivayet aktarmaktadır: “Katâde şöyle dedi: “Sûs şehri fethedildiğinde, ordunun başında Ebû Mûsâ el-Eş‘arî vardı. Bir eyvanın (geniş salonun) içinde Dânyâl’ı buldular.
Yanında bir miktar mal ve bir kitap vardı. Kitapta şu yazıyordu: ‘Kim isterse, belirli bir süre için buradan ödünç alabilir. Ancak, o süre dolduğunda borcunu ödemezse, vücudunda beyaz lekeler (cüzzam) oluşur.’
Ebû Mûsâ, Dânyâl’ın naaşına yaklaşıp sarıldı, onu öptü ve şöyle dedi: ‘Kâbe’nin Rabbi adına yemin olsun, bu Dânyal’dır!’
Sonra, onun durumu hakkında Hz. Ömer’e yazdı. Hz. Ömer de şu cevabı gönderdi:
‘Onu kefenle, güzel bir şekilde tahnit et, (güzelce kefenine koku sür) onun için cenaze namazı kıl ve peygamberlerin defnedildiği şekilde defnet. Yanında bulunan malı ise Müslümanların beytülmalına koy.’
Bunun üzerine Ebû Mûsâ, Hz. Dânyal’ı beyaz kumaşlarla kefenledi, cenaze namazını kıldı ve onu defnetti.” (Ebû Ubeyd Kasım b. Sellam, Kitabü’l-Emval, 429).
Hz. Dânyâl’in defnedildiği yer tam olarak neresi? Bu konuda kaynaklarımızda biraz ihtilaflar var.
Kimilerine göre;
İran’ın Sus (Şuş) şehri’nde
Kimilerine göre Özbekistan, Semerkant’ta…
Bir rivayete göre ise Tarsus’tadır.
Tarsuslu Abdürrezzak Öz hocanın çok önemli şahitlikleri var.
Tarsus Ulu Cami’nin girişteki sütunların bileziklerinde yazılanlar:
Sahibi Molla Ali (tuğra şeklinde olan kısım) Hatip b Ali sene 1135
Bunu yazana Allah rahmet eylesin…
Yarın olur mal mülk harâb
Ela göz siyah kaşlar olur turâb
İlimsiz gerekmez bana hayat
İlimle nasip eyle cennet ya Rab!
Caminin girişindeki kitabede yazılanlar:
Olmakda Dâniyâl Nebîye makâm-ı kuds
İşbu mezâr-ı pâk u latîf-i cinân mahall
Bu ma’bedin kapusı açıldı bu cânibe
Züvvâre oldı işbu mahall şimdi pek güzel
Bu câmi’in menârı da yapıldı yeniden
Bir ehl-i hayr itmiş idi bu işi emel
Her kim muvaffak oldı ise ana dâ’imâ
Ecrin ‘inâyet ide Hudâvend-i lem-yezel
Cevherle tâm bak iki târîhle rasîn
Hâmem binâ-yı nazmıma vaz’ eyledi temel
Bu türbe-i münevvereye karşı hürmeten
Bir ehl-i hayr açdı kapu oldı bî-bedel (H.1274-M.1857)
Kur’ân-ı Kerîm’in, tarihi nasıl okumamız gerektiğine dair önemli âyeti: Bakara 134 ve 141. âyetler…
تِلْكَ اُمَّةٌ قَدْ خَلَتْۚ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْۚ وَلَا تُسْـَٔلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُون
“Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” (Bakara 2/134, 141)
Bakara 134 diyor ki: “Atalarınız ile övünmenin size bir faydası yok, onlar iyi şeyler yapmışsa kendilerine, siz kendi yaptıklarınıza bakın.”
Bakara 141’de diyor ki: “Atalarınız ile yerinmenin size bir faydası yok; onlar kötü şeyler yapmışsa kendilerine, siz kendi yaptıklarınıza bakın.”
Atalarla övünmek karın doyurmuyor.
Atalarla yerinmek bizi kurtarmıyor.
Berat Gecesi=Sığınma Gecesi; o gece bazı hususlardan Rabbimize sığınmayı öğreneceğiz inşallah…