Mâlik b. Dinar (v. 131/748’den önce) selef-i sâlihîn dediğimiz önümüzü aydınlatan, bize rehber ve örnek olan, ikinci hayırlı nesil olan tabiîn neslinin mühim simalarındandır. Zühd onun hayatının esası olduğu için devrin sultan ve valilerine karşı eyvallahı yoktur. Bir gün Basra valisi, Mâlik b. Dînâr’a: “Ey Mâlik! Bize bu kadar ağır konuşabilmen için sana cesaret veren ve bizi karşı koymaktan aciz bırakan şey nedir biliyor musun?” diye sordu. Mâlik b. Dînâr, bir şey söylemedi, sessiz kalıp cevap vermeyince, vâli sözlerini şöyle tamamladı: “Çünkü sen, dünyaya hiç kıymet vermiyor, değer yüklemiyor ve bizden bir şey beklemiyorsun.”
Böyle bir hali olan o büyük insan kardeşlik için bir gün şöyle diyecektir: “Şu zamanlarda insanların kardeşliği, bazı beceriksiz aşçıların çorbasına benzedi. Kokusu güzel, fakat tadı yok.”
Mâlik b. Dînâr’ın zamanı için söylediği bu söz, ne yazık ki günümüzde de kardeşlik meselesini ortaya koyan bir sözdür. İmanî bir mükellefiyet olan kardeşlik, kokusu yani kelamı çok, tadı yani kendisi istenilen düzeyde olmayan bir haldedir. Bugün kimi konuştursanız, kardeşliğin öneminden bahsedecek, onlarca ayeti, hadisi arka arkaya dizecek, ensâr-muhacir kardeşliğinin en güzel örneklerini anlatacak; ama mesele uygulamaya gelince, o kardeşliğin hukukunu yansıtmaya gelince, ortaya istenilen düzeyde güzellikler çıkmayacaktır.
Tesisi ve Muhafazası Gerekli Olan Haklar
Müslüman hukuka riayet eder. Hukuku her şeyin üstünde görür. Çünkü yarın bütün haklardan, sorumluluklardan, mükellefiyetlerden hesaba çekileceğini bilir. Genel itibari ile haklar meselesini 4 ana başlıkta değerlendirebiliriz:
1. Hukukullah / Allah-İnsan arasındaki hukuk
2. Hukukunnefs /İnsanın kendi nefsi ile arasındaki hukuk
3. Hukuku’l-ibâd / İnsanın başka insanlar ile kurması gereken hukuk
4. Hukuku’l-eşya / İnsanın eşya ile varlık ile kâinat ile kurması gereken hukuk
Peki, bir Müslüman bu hukukları neler ile koruyacak ya da tesis edecek?
Hukukullah’ı İhsan şuuru ile,
Hukukunnefs’i İradenin hakkını verme ile,
Hukuku’l-ibâd’ı İsâr’ı en temel hedef olarak belirleme ile,
Hukuku’l-eşya’yı İkram’ı bütün bir varlığa yansıtma ile…
Konu kardeşlik olunca, bu konu ‘Hukuku’l-ibâd’ başlığının altında değerlendirmelidir. Bu değerlendirmeyi yaptığımızda kardeşlik meselesinin hakkı ile ortaya çıkması için “isâr” ruhunun iyice anlaşılması, kavranılması ve hayata taşınması gerektiği ifade edilecektir. İsâr, ‘Yaşamak için yaşamak’ değil, ‘Yaşatmak için Yaşamak’tır. Eğer bu anlayış hayatın temel ilkesi olarak belirlenirse, “Ben rahat edeyim, kim ne yaparsa yapsın.” şeklinde değil, “Ben rahatımdan vazgeçeyim, kardeşlerim rahat etsin.” düşüncesine insanı ulaştıracak, o zaman kardeşlik meselesi istenilen kaliteye varacaktır.
Kardeşlik Ahlakı
Her şeyin bir ahlakı/hukuku olduğu gibi kardeşliğin de bir ahlakı vardır. Bu ahlakî ilkeleri hem Kur’ân, hem Sünnet, hem bu iki temel kaynaktan beslenen sahâbe ve sonrasındaki “Nebevî Miras”ın takipçileri olan âlimlerimiz ortaya koymuşlardır. Bütün bunların hepsine burada yer verilemeyeceği için sadece kavramlar üzerinden bir tablo ortaya koymak istiyoruz:
Kardeşlik Ahlakı’nda Neler Olmamalı?
Tarafgirlik Olmamalı
Taassup Olmamalı
Taklit Olmamalı
Tahrip Olmamalı
Tahakküm Olmamalı
Tecessüs Olmamalı
Tecrit Olmamalı
Tefrika Olmamalı
Tekebbür Olmamalı
Taaccül Olmamalı
Kardeşlik Ahlakı’nda Neler Olmalı?
Takva Olmalı
Tâdil Olmalı
Tahkik Olmalı
Takdir Olmalı
Tebliğ Olmalı
Terbiye Olmalı
Tedric Olmalı
Tekmil Olmalı
Tesanüt Olmalı
Tevazu Olmalı
Hucurât Sûresi’nden Kardeşlik Mesajları
Kur’ân-ı Kerim’in tertip sırasında 49. sırada yer alan Hucurât Sûresi, sahâbenin isimlendirmesi ile bir ‘Ahlak Sûresi’ idi. 18 ayetlik bu kısa; ama çok önemli olan sûre, başta Hz. Peygamber (sas) ile sahâbe ve ümmet arasındaki hukuk olmak üzere birkaç önemli alanının hukukuna dair kuralları ortaya koymaktadır. Değindiği hukuklardan bir tanesi de hiç şüphesiz kardeşlik hukukudur. Bunların neler olduğu konusunda çıkardığımız 10 temel maddeyi burada paylaşmak istiyoruz:
– Gelen her haberi ve işitilen her sözü, hüküm vermeden önce araştırmalısın. (Hucurât, 49/6)
– İmanı hakkıyla sevip, inkârı kerih görmeli; günah ile günahkârı birbirinden ayırmalısın. (Hucurât, 49/7)
– Kardeşlerinin aralarını bulmayı en önemli vazife olarak görmelisin. (Hucurât, 49/9)
– Haksızlığın olduğu yerde tarafsızlığın olamayacağını unutmamalısın. (Hucurât, 49/9)
– Her daim adaletin yanında olmalı, bedeli ne olursa olsun ikâmesi için çalışmalısın. (Hucurât, 9/49)
– Kardeşliğin farz, hatta efraz olduğunu bilmeli, tesis ve muhafazası için elinden gelen gayreti göstermelisin. (Hucurât, 49/10)
– Aşırı mizahı, alay etmeyi, ayıplamayı ve kötü lakapları asla kullanmamalısın. (Hucurât, /4911)
– Su-i zandan kaçınmalı ve tecessüse kapıları sıkı sıkıya kapatmalısın. (Hucurât, 49/12)
– Gıybet ettiğin her kardeşini, önce öldürdüğünü, sonra parça parça etinden koparıp yediğini bilmelisin. (Hucurât, 49/12)
– Üstünlüğün soyda, boyda, yaşta, cinsiyette, ırkta, ailede, her türlü aidiyette olmadığını kavramalı, asıl üstünlüğün ancak takva ile elde edileceğini bellemelisin. (Hucurât, 49/13)
Varlık Teminatı Kardeşlik
Allah Resûlü (sas) gerek Mekke’de gerek Medine’de bir İslâm toplumu tesis etti. Bu toplumu nasıl tesis ettiğine baktığımızda çok rahat bir şekilde şunları görebiliyoruz:
İslâm toplumu kardeşlik üzerine bina edilir.
İslâm toplumu kardeşlik ile ayakta kalabilir.
İslâm toplumu varlığını kardeşlik ile sürdürebilir.
Bundan dolayı kardeşlik bizler için bir lüks, bir fantezi değil; bir zaruret, olmazsa olmaz bir esas, yani varlık teminatımızdır.
Hepimizin çok iyi kavraması gereken bir hakikat var ki: Kardeşlik bizlerin varlık teminatı olduğuna göre, ya biz kardeşlik ile var olacağız ya da kardeşsizlik yüzünden birer birer yok olacağız.
Birbirimizin Elleriyiz!
Enes b. Mâlik naklediyor, diyor ki o büyük sahâbî: “Resûlullah (sas) bir gün şöyle buyurdu: “Mü’minin mü’min kardeşiyle olan durumu, birbirini yıkayıp temizleyen iki el gibidir.”[1]
Gayet açık olan bu güzel hadisin bize verdiği mesajları daha iyi anlayalım mı? Ne dedi iki cihan serveri Peygamber Efendimiz (sas)?
Mü’minler bir bedende, iki el gibidirler.
O ellerden birinin her an kirlenmesi imkân dâhilindedir.
Ellerden biri kirlenince, diğeri onu o halde bırakmamalı ve yıkamalıdır.
Ellerden birinin kirli olarak bırakılması, bedene zarar vereceği unutulmamalıdır.
Eller yıkandıkça, temiz bedenler ve temiz bir toplum oluşacaktır.
Burada belirtilen bu mesajları anlayıp hayatlarımıza taşıdığımız gün, kardeşlik meselesinde bizden istenen şeyleri yerine getirmiş olacağız ve o zaman, toplumumuz o hasretini çektiğimiz İslâm toplumu olma kıvamına ermiş olacaktır.
“Nebevî Miras”ta Kardeşlik
Allah Resûlü (sas), kardeşlik ile alakalı beyanları, 23 yıl boyunca uygulamaları, bu konuda sıkıntılar ortaya çıktığı zaman yaptığı müdahaleleri oldukça fazladır. Biz sadece üzerinde tefekkür edilmesi temennisiyle iki hadisi paylaşmak istiyoruz.
Buyuruyor ki Efendimiz (sas) “Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine -onunkisi bitmeden- başka biriniz satış yapmayınız. Ey Allah’ın kulları! Hakkıyla kardeşler olunuz. Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, onu asla yardımsız ve desteksiz bırakmaz, hiçbir zaman hor-hakir görmez.”
Allah Resûlü (sas), cümlenin burasında üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki: “Takvâ buradadır!” dedi. Sonra sözünü şöyle tamamladı: “Bir kimse için, Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi kötülük olarak ona yeter. Her bir Müslümanın canı, malı ve ırzı, diğer Müslümanlara haramdır.” [2]
Bir diğer hadiste ise Hz. Peygamber (sas) uygulamaya dair bir tavsiyede bulunur ver der ki: “Bir Müslüman, Müslüman kardeşi ile karşılaştığında elinden tutarsa (musafaha yaparsa), rüzgârın ağaçtaki kuru yaprakları döktüğü gibi günahları dökülür. Birbirlerinden ayrılmadan bağışlanırlar.”[3]
O Nebevî iklimi iliklerine kadar yaşayan büyük sahâbî Abdullah b. Mes’ûd (ra) ise kardeşlik için kendilerinin yaptığı uygulama üzerinden şöyle bir ölçü ortaya koyacaktır: “Kardeşlerimizden birini ortada göremediğimizde hemen evine giderdik. Hasta ise halini hatırını sorar, işi çoksa yardım eder, değilse ziyaret ederdik.”
Başka bir sözü çok daha önemli bir mesajı bize verir, talebelerine diyor ki: “Bir kardeşinizi günaha bulaşmış görünce: ‘Allah’ım! Onu perişan et, ona lanet et!’ gibi ifadelerle beddualar ederek, şeytana yardımcı olmayın. Allah’tan kendiniz ve onun için bu tür hallerden kurtuluş ve afiyet isteyin. Resulullah’ın (sas) ashâbı olan bizler, ne durumda öldüğünü görmeden hiç kimse hakkında kesin bir hüküm vermezdik. Eğer iyi bir hal üzere ölürse, onun hayra ulaştığını bilirdik. Fakat kötü bir halde ömrünü bitirirse, onun adına korkardık.”
Yazımıza tabiîn neslinden bir âlimin sözü ile başlatmıştık, yine o nesilden bir âlimin sözü ile bitirelim. Cesaret ve zekâsı ile bilinen Ahnef b. Kays (v.67/686-87) der ki: “İyi kardeş, kardeşi dostluğuna ihtiyacı olduğunda yanında olur; yalnız kalmak istediğinde yanında kalmakta ısrar etmez. Ayağı kaydığında düşmemesi için tutar ve ihtiyacı olduğunda kendisini çağırmasını beklemeden yardımına koşar.” [4]
Muhammed Emin Yıldırım
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ekim-Aralık 2018/8 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com
[1] el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, I, 155.
[2] Buhârî, “Edeb”, 57; Müslim, “Birr”, 9; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 47; Tirmizî, “Birr”, 24; İbn Mâce, “Duâ”, 5.
[3] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 293.
[4] İbn Kuyetbe, Uyûnu’l-Ahbâr, III, 4.