Siret-i Enbiyâ derslerimizde Hz. Mûsâ’nın (as) karşısındaki menfi güçleri tanımaya devam ediyoruz. Bu haftaki dersimizde Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Firavun’un Yakınları ve Bürokratları: Mele’ler” üst başlığının altında Firavunî sistemleri ayakta tutan en önemli güçlerden biri olan Mele sınıfını anlattı. Bu ders vesilesi ile Mele sınıfın temel özelliklerini, Hz. Mûsâ’nın karşısında nasıl yer aldıklarını ve bugünün dünyasına bu sınıfın ibretvari mesajlarının neler olduğunu daha iyi anlamış olduk.
Dersten Cümleler
Hz. Mûsâ’nın karşısındaki menfi güçleri ve güç odaklarını tanıyoruz; geçen hafta Firavun’u biraz olsun tanıdık, bugünde onu ayakta tutan çok önemli bir sınıf olan Mele takımını tanıyacağız.
Mele, tarihte kalan bir sınıf bir topluluk değildir.
Biz tarih boyunca tüm yönetim şekillerini tabi ki farkları var ama genel anlamda iki sınıfa ayırabiliriz:
1. Piramit Modeli Yönetim Şekli
2. Saf Modeli Yönetim Şekli
Sihirbazlar ne dediler: Araf Sûresi, 113. ayetinden okuyoruz: “Sihirbazlar Firavun’a gelip dediler ki: “Eğer biz galip olursak, herhalde bize bir karşılık (armağan) var, değil mi?”
Ne dedi Firavun? “Size şu kadar para, şu kat, şu yat, şu araba demedi. Ne dedi? “Benim yakınlarımdan olacaksınız.”
“Ehlü’l- Hal ve’l-Akd” yani “Halden ve Akd’den, yani Allah’a verilen misaktan haberdar olanlalardır.”
İmamet Modelinde; Mele olmaz, Karun olmaz, Haman olmaz, Bel’am olmaz, olamaz…
Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) annemiz rivayet ediyor; “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah bir emîr için hayır diledi mi ona doğru sözlü bir vezir nasip eder. O doğru sözlü vezir, ona unutunca hatırlatır, hatırladığı zaman da yardım eder. Allah bir emîre hayır dilemezse, kötü bir vezir ona musallat eder. Bu vezir, ona unuttuğunu hatırlatmaz, hatırlayınca da yardımcı olmaz.” [Ebû Dâvud, Harâc, 4; Nesâî, Bey’at, 33]
Cesareti ve zekâsı ile tanınan tâbiînin büyüklerinden, büyük komutan Ahnef b. Kays diyor ki: “Sultan, yardımcılar ve vezirler olmadan saltanatını devam ettiremez. Vezir ve yardımcılar sevgi ve hayırhahlık/hayırseverlik olmadan faydalı olamazlar. –O vezirler, sevgi ve nasihatte dirâyetli, rey ve dürüstlükle faydalı olabilir. Meliklere hassaten -bütün insanlara- en ziyade zarar getiren şey sâlih vezir ve yardımcılardan mahrumiyetleridir, vezir ve yardımcılarının mürüvvet ve hayâca fukara oluşlarıdır.” (Münâvî, Feyzü’l-kadîr, 1, 340)
Yine Ahnef demiştir ki: “Bir vali için en büyük felâket, sözü güzel, ameli fena vezir veya arkadaşa sahip olmasıdır.” (Münâvî, Feyzü’l-kadîr, 1, 340)
Yine demiştir ki: “Valilerin süs ve zineti, onların vezirleridir. Kimin yakınları bozulursa, o kimse; içtiği su boğazına takılan ve buna çare bulamayan kimse gibidir.” (Münâvî, Feyzü’l-kadîr, 1, 340)
Ali el-Cerrah’dan şunu nakleder: “Emevîler’in çocuklarından: ‘Devletinizin yıkılış sebebi nedir?’ diye sordum. Bana: ‘Dört sebeple!’ dediler ve açıkladılar:
“1. Vezirlerimiz asıl yapmamız gereken şeyleri bize söylemediler.
2. Vergi memurlarımız halka zulmettiler, halk vatanlarından göç etmek zorunda kaldı; böylece hazinelerimiz boşaldı.
3. Askerlerin maişetleri kesildi, böylece bize itaati terk ettiler.
4. Adaletimizden ümitlerini kestiler ve başka yerlerde ve başkalarında emniyet ve huzur aradılar.” (Münâvî, Feyzü’l-kadîr, 1, 340)
Üç Önemli Mesaj:
Yönetici kötü, Mele sınıfı iyi olursa; zulüm biraz olsun engellenebilir ve hayırlar çoğalır.
Yönetici iyi, Mele sınıfı kötü olursa; zulüm ve yolsuzluk çoğalabilir ve hayırlar azalır.
Yönetici kötü, Mele sınıfı kötü olursa; zulüm ve yolsuzluk çoğalır ve hayırlar tamamen kesilir.
Sözlükte “mele” kelimesi, “m-l-e” fiilinden türeyen müfret bir isimdir. “Eşraf, ileri gelenler, halk” anlamlarına gelmektedir. Fiil olarak ise “soyut veya somut olan bir şeyi doldurmak, dolmak, bir kimseye yardım etmek, kurulan yayı iyice germek, zengin olmak ve çok yemekten dolayı mide fesadına uğramak” manalarına gelmektedir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mlʾe” md.; Lisânü’l-ʿArab, “mlʾe” md.)
“Gözleri, görüş ve duruşları itibariyle, kalpleri saygınlık ve heybet yönünden dolduran ileri gelen topluluk” demektir. (Asım Efendi, Mütercim, Kamus Tercemesi, Cemal Efendi Matbası, c.I, s.100; Firuzabadi, a.g.e., c.I,s.29)
Bu manalardan Mele’nin ne anlama geldiği konusunda şunları söyleyebiliriz:
Mele, toplumun “doluyuz, bizim yeni bir şeye ihtiyacımız yok” diyenleridir.
Mele, toplumun “zenginiz, bizim başkasına ihtiyacımız yok” diyenlerdir.
Mele, toplumun “itibarlıyız, bizim başkasının itibarını ihtiyacımız yok” diyenlerdir.
Mele, toplumun “doymuşuz, bizim başkasını dinlemeye ihtiyacımız yok” diyenlerdir.
Mele, toplumun “biz verenleriz, bizim başkasından bir şey almaya ihtiyacımız yok” diyenlerdir.
Kur’ân-ı Kerim ve hadislerde “Mele” denilince ne kastedildiğine tefsir ve şerh kitaplarına baktığımızda ise şunları görürüz:
Mukâtil (ö.150/767): Toplumun eşrafı, liderleri ve büyükleri
Taberî (ö.310/922): Toplumun ileri gelenleri, eşrafı, önderleri, idarecileri, beyleri ve uluları
Râgıb el-İsfahânî (ö. 502/1108): Bir fikir etrafında birleşip bakanların gözlerini ve gönüllerini maddi ve manevi üstünlüklerle dolduran bir topluluk
Zemahşerî (ö. 538/1143): Cemiyetin eşrafı, önderleri, idarecileri ve beyleri
İbn Atıyye el-Endelüsî (ö. 541/1147): Kalabalık toplulukların öne çıkan eşrafı, büyükleri
Fahreddin er-Râzî (ö.606/1209): Peygamberlere karsı çıkan beyler ve büyükler
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ö.1361/1942): Kavmin kodaman güruhu, göz dolduran kodamanları
Kur’ân-ı Kerim’de “Mele” kavramına yakın kavramlar
مترف / Mütref: Zenginlik ve müreffeh hayattan dolayı şımaranlar (8 yerde)
Hûd 11/116; İsra 17/16; Enbiyâ 21/13; Mü’minûn 23/33, 64; Sebe’ 34/34; Zuhruf 43/23; Vâkıa 56/45.
بطر / Batar: Nimet sebebiyle azan ve haddi aşan (2 yerde) (Enfâl 8/47; Kasas 28/58)
اشر / Eşir: Aşırı derecede sevinç nedeniyle azan ve şımaran (2 yerde) (Kamer 54/25-26)
فرح / Ferah: Böbürlenerek sevinen ve şımaran (22 yerde)
مرح / Merah: Böbürlenerek yürüyen ve bunu yansıtan (3 yerde)
Bunlar dışında da yine Mele kavramı ile alakalı birçok kelime ve kavram Kur’ân’da geçmektedir. Onlardan bazıları şunlardır: Müstekbir, Ekâbir, Sâdât, Kuberâ, Uluvv, Utuvv, Cebbâr ve daha niceleri…
Mele kavramının geçtiği 30 ayet:
Bakara 2/246; A’raf 7/60, 66, 75, 88, 90, 103, 109, 127; Yûnus 10/75, 83, 88; Hûd 11/27, 38, 97; Yûsuf 12/43, Mü’minûn 23/24, 33, 46; Şuarâ 26/34; Neml 27/29, 32, 38; Kasas 28/ 20, 32, 38; Sâffât 37/8; Sâd 38/6, 69; Zuhruf 43/46.
Kur’ân-ı Kerim’de Mele Kavramı
1. Geçtiği tüm ayetlerde biri hariç (Hûd 11/38) hepsi ya “elif lam” ile veya “zamire muzaaf” olması ile “marife” olarak kullanılmıştır.
2. Peygamber kıssalarının dışında iki âyette (Sâffât 37/8; Sâd 38/69 “el-mele’ü’l-a‘lâ” (yüce topluluk) şeklinde melekler âlemini ifade etmek için kullanılmıştır.
3. Geriye kalan 28 kullanımda 10 peygamberin (ve 1 şahıs Hz. Belkıs) karşısındaki veya yanındaki topluluğu ifade etmek için kullanılmıştır.
Bu 10 peygamberin kimler olduğunu biz ayetlerden tespit edebiliyoruz. Onlar şunlardır:
Hz. Samuel’in (Şemûyel) karşısındakiler: Bakara 2/246
Hz. Mûsâ’nın ve Hz. Hârûn karşısındakiler: A’raf 7/103, 109, 127; Yûnus 10/75, 83, 88; Hûd 11/97; Mü’minûn 23/46; Şuarâ 26/34; Kasas 28/ 20, 32, 38; Zuhruf 43/46
Hz. Hûd’un karşısındakiler: A’raf 7/66
Hz. Sâlih’in karşısındakiler: A’raf 7/75; Mü’minûn 23/33
Hz. Şuayb’ın karşısındakiler: A’raf 7/88, 90
Hz. Nûh’un karşısındakiler: A’raf 7/60; Hûd 11/27, 38; Mü’minûn 23/24
Hz. Yûsuf’un karşısındakiler: Yûsuf 12/43
Hz. Belkıs’ın karşısındakiler: Neml 27/29, 32
Hz. Süleyman’ın karşısındakiler: Neml 27/38
Hz. Peygamber’in karşısındakiler: Sâd 38/6
4. Mele kavramının ilk kullanıldığı yer Hz. Nûh, en çok kullanıldığı yer ise Hz. Mûsâ dönemidir.
5. Geçtiği dört yerde (Yûsuf 12/43; Neml 27/29, 32, 38) menfi değil müspet anlamda “kendilerine danışılan kimseler” mânasında kullanılmıştır.
Yûsuf 12/43’de Hz. Yûsuf zamanındaki melikin gördüğü rüyayı tabir etmeleri için Mele’ye başvurmasını;
Neml 27/29 ve 32’de Belkıs’ın karşısındaki Mele’ye fikir danışması;
Yine Neml 27/38’de Hz. Süleyman’ın karşısındaki Mele’ye fikir danışması olumlu olarak aktarılmıştır.
6. Geçtiği ayetlerde Mele sınıfının nasıl bir karakter ve durum içerisinde oldukları nazarlara verilir.
Mele sınıfının en temel 10 özelliği:
1. Elçileri yalanlamaları (Mü’minûn 23/24)
2. Hakikati inkâr etmeleri (Mü’minûn 23/33)
3. Kibirli olmaları (A‘râf 7/75, 88)
4. Zulümde sınır tanımamaları (Yûnus 10/83)
5. Toplumu ve yaşadıkları zemini fesada sürüklemeleri (A‘râf 7/103)
6. Toplumu ve elçileri küçümsemeleri (Hûd 11/27)
7. Halkı sürekli korkutmaları ve bir korku düzeni oluşturmaları (A’raf 7/88)
8. Zenginliklerinden dolayı şımarıp azgınlaşmaları (Yûnus 10/88; Kasas 28/32)
9. Hakka ve doğrulara karşı inatçı olmaları (Sâd 38/6)
10. Elçileri ve hakikatleri alaya almaları (Hûd 11/38)
Hz. Mûsâ’nın Karşısındaki Mele’ler
1. Firavun’un etrafında “kraldan çok kralcılık” yapmaları (Kasas 28/ 20)
2. Birbirlerine olan bağlılıklarının tek sebebi karşılıklı menfaatlerinin olması (Yûnus 10/88)
3. Menfaat ve çıkarları uğruna her şeyi ama her şeyi çok rahat bir şekilde yapmaları (A’raf 7/103)
4. Fesad ve zulümde her daim Firavun’a yardımcı olmaları ve onu kışkırtmaları (A’raf 7/127; Şuarâ 26/34)
“Firavun milletinin ileri gelenleri: Musa’yı ve milletini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar seni ve ilahlarını terk etsinler diye mi bırakacaksın?… dediler.” A’raf 7/127
5. Hakikate karşı hep kibirle karşılık vermeleri ve kibirlerine yenilmeleri (Yûnus 10/75)
6. Refah, imkân ve zenginliklerinden dolayı şımarıklık içerisinde bulunmaları Mü’minûn 23/46)
7. Rahatlarının bozulmaması ve imkânlarının azalmaması için hep mevcudu korumaya çalışmaları (Hûd 11/97)
8. Elçileri büyücü, sihirbaz, bölücü ve düzen bozucu olarak tanıtmaları (A’raf 7/109)
9. Elçilere uyanları ayak takımından kimseler olarak vasıflandırmaları ve aşağılamaları (Kasas 28/ 36, 37)
10. Elçileri alaya almaları ve onları toplum nezdinde itibardan düşürmeye çalışmaları (Zuhruf 43/46, 47)
Efendimiz (sas) namazını bitirmiş, etrafında kahkahalar atan Mekke’nin Mele’lerine bakmış ve şöyle demişti:
اللَّهُمَّ عَلَيْكَ الْمَلَأَ مِنْ قُرَيْشٍ
“Allah’ım! Kureyş’in melelerini sana havale ediyorum.”
Daha sonra Efendimiz (sas) arka arkaya isimler saymıştı: “Ebû Cehil b. Hişâm’ı, Utbe b. Rebîa’yı, Şeybe b. Rebîa’yı, Ukbe b. Ebû Muayt’ı, Ümeyye b. Halef veya Übeyy b. Halef’i sana havale ediyorum!” demişti. (Buhârî, Cizye, 21; Müslim, Cihad ve’s-Siyer, 39)
Bu rivayeti bize aktaran Abdullah b. Mes’ûd diyor ki: “Resûlullah’ın adını saydığı kim vardıysa ben hepsinin birer birer Bedir’de öldüklerine şahit oldum!”