Nisa Sûresinin 5 ve 6. ayetlerinde yetimlere bakmak durumunda kalan velilerin sorumlulukları anlatılırken, ilahî kelam düşünce ufuklarımızın gelişmesine oldukça katkıda bulunacak iki kelimeyi bizlere ulaştırır. Sûrenin 6. ayetinde denilir ki; “Sorumluluğunuz altındaki yetimleri evlilik çağına gelinceye (bulûğ) kadar deneyin; eğer onlarda akılca bir olgunluk görürseniz (rüşd) mallarını kendilerine iade edin.”
Ayette geçen iki kelime üzerinde biraz durmamız bize çok önemli faydalar sağlayacaktır. Bu kelimelerden biri; bulûğ, diğeri ise; rüşd’dür. Her ne kadar çoğunlukla biz Türkçe’mizde bu kelimeleri birbiri yerine kullansak da, Kur’an’ın dili olan Arapça’da iki kelime ile kastedilen ifadeler birbirinden farklıdır. Bu farkı en kısa biçimde şöyle özetleyebiliriz: Bulûğ; fiziksel ergenlik, rüşd ise; aklî ergenliktir. Dolayısıyla, iki kelimede sonuç itibari ile sahibini ergenliğe ulaştırsa da, bu ergenliklerden biri fiziksel ergenlik, diğeri ise aklî ergenliktir.
Fiziksel ergenliğin kişide oluşup oluşmadığını tespit etmek çok kolaydır. Bazı iklim ve coğrafi şartlar, cinsiyet ve bölgesel farklılıklar birkaç yaş farkı oluştursa da, biyolojik bazı gelişmeler sahibinde fiziksel ergenliğin oluşup oluşmadığını hemen gösterir. Aklî ergenliğin tespiti ise biraz daha zordur ve çok fazla da ihmal edilmektedir. Genelde fiziksel ergenlik oluştuğunda, aklî ergenliğinde kendiliğinden oluştuğu zannedilir. Aslında bu iki ergenliğin oluşmasının birbiri ile yakın ilişkisi vardır; ama çoğu zaman fiziksel ergenlik oluşmasına rağmen, aklî ergenlik gecikebilir, hatta hiçbir zamanda oluşmayabilir. Böyle olunca da, şu an etrafımızda çokça görmeye alıştığımız büyük çocuklara her an rastlamak imkan dahiline gelmekte; yaşları 30, 40 hatta 50 olmasına rağmen, rüşd yaşı halen 10-15 civarlarında olan yığınla büyük çocukların varlığına şahit olmaktayız.
Böyle bir sorun ne yazık ki, toplumumuzun artık sosyal bir olgusudur. Bazen koca koca adamların, ilköğretim okullarına giden çocukların bile yap(a)mayacağı işleri yapmaları, söyle(ye)meyeceği sözleri söylemeleri başka ne ile izah edilebilir ki?
Bunun için her insan fiziksel yaşını kolaylıkla tespit edip, söyleyebilir; ama rüşd yaşının tespiti, ancak kişinin olaylara karşı gösterdiği tepkilerle belli olur. İnsanın nelere sevinip, nelere üzüldüğü, neleri kazanınca yerinde duramaz bir hale gelip, neleri kaybedince dünyasının yıkılıp gittiğini düşünmesi; rüşd yaşının kaç olduğu noktasında bize ip uçlarını verir.
Korku, ümit, istikbal kaygısı, sevinç ve üzüntü durumlarının hepsi bize sahibinin rüşd yaşının tespitinde önemli katkılar sağlar. Şöyle etrafımıza bir bakalım; yaşı yirmilere varmış delikanlılarımızın askere giderken sergiledikleri tavırları, sizce kaç yaşındaki çocuklara işaret etmektedir? Ya düğünlerde saçlarına ak düşen bebeklerin direksiyon başında sergiledikleri o hallere ne demeli? Var güçleri ile kornaya sarılıp, çılgınca etrafı inletenlerin yaşını tespit edebiliyor musunuz? Ya elinde silah, düğünde bayramda havaya kurşunlar saçan, 50 yaşındaki çocuklara ne demeli? Yada meclis kürsülerinde oturan, ama birbirleriyle ilkokul çocuklarının bile konuşamayacağı bir üslup ve lisan ile konuşan şu kravatlı ve bıyıklı beylerin acaba sizce yaşları kaçtır?
Bu soruların ardı arkası kesilmez, çünkü ne acıdır ki; bir türlü büyüyemiyor, çocukluklarımızı ergenliğe ve olgunluğa dönüştüremiyoruz. Peki neden bir türlü rüşde eremiyoruz? Sizce aklî ergenliğe eremememizin sebebi nedir? Belki bu soruya herkes farklı bir pencereden bakarak değişik cevaplar verebilirler; ama bu fakire göre bunun sebebi; muhakeme yeteneğini bir türlü kazanamamamızdır.
Muhakeme yeteneği, sahibine olayları derinlemesine görmesini sağlayacaktır. Sadece bugünü değil, dün ile birlikte yarını da düşünmesini insana öğretecektir. Tasavvurunu oluşturan nice kavramı yeniden oluşturmaya çalışacak ve yine sahibine bu kavramlara müspet manada değerler yükletecektir. Hal böyle olunca; hayatı algılama noktasında çok farklı bir konuma gelecek, çocuksu tavır ve davranışların yerini gıpta edilecek bir olgunluk alacaktır.
Muhammed Emin YILDIRIM