Muhammed Emin Yıldırım Hocamız ile “Sahâbe İklimi” üst başlığında, Allah’ın (cc) razı ve memnun olduğu hayatların sahipleri olan Sahâbe efendilerimizi anlamaya çalışacağımız programların beşincisi gerçekleştirildi. Hocamız bu beşinci programda “Geç Gelen, Geç Kalmayan: İkrime b. Ebî Cehil” konusunu işledi.
Dersten Notlar
Sahabe medresemizin ikinci dönem ilk dersine ve bu silsilenin 5. dersine bugün eriştik…
Mukaddime dersini saymazsak, Zeyd b. Erkam’ı, Muaviye b. Ebî Süfyan’ı, Amr b. Âs’ı anlatmıştık, bugünde İslam tarihinde adı küfrün önderi olarak yazılan, Resulullah’ın (sas) “Ümmetimin Firavun’u” dediği, Ebû Cehil’in oğlu İkrime’yi anlamaya çalışacağız.
Küresel güçlerin İslam’ı kendilerine düşman görmelerinin nedeni?
İslam’ın insan kazanma potansiyeli ve enerjisi…
Bu din öyle bir din ki; katilden sahabî, şakîden veli, kibirliden mütevazı, kömürden elmas ve düşmandan dost çıkardı.
Vahşi b. Harb, Ebû Zer, Urve b. Mes’ûd, Süheyl b. Amr, İkrime b. Ebî Cehil örnekleri…
Bu din cazibesini mensuplarından almaz, Allah’tan alır…
Dinin sahibi ona inanlar değil, Allah’tır, dolayısı ile insan dönüştürme potansiyelini devam ettirecektir son güne kadar…
İşte tarihte dönüştürdüğü insanlardan biridir Ebu Cehil’in oğlu, İkrime…
Mekke’de 13 yıllık o mücadele, sonra hicret ve hicretin 8. yılı gerçekleşen Mekke Fethi’ne kadar, bütün bir Mekkeliler diyorlardı ki, “Kim Müslüman olursa olsun, şu 10 isim asla Müslüman olmaz?” Kimdi o 10 isim?
Halid b. Velid
Amr b. As
Ebû Süfyan b. Harb
Hanımı Hind bint Utbe
Safvan b. Ümeyye
Ebû Süfyan b. Haris
Osman b. Talha
Süheyl b. Amr
Velid b. Ukbe b. Ebi Muayt
İkrime b. Ebi Cehil
Bu 10 şahısta Müslüman oldu ve hem de ne güzel Müslüman oldular…
Demek ki mesele soy meselesi değil, yol meselesidir. Demek ki hiçbir şekilde bir şahsın kötülükte zirve olması o insandan ümit kesmeye sebep olmamalı…
Son anlara kadar Efendimiz’in (sas) insandan ümit kesmemesi biraz da bundan kaynaklanmıyor muydu?
İkrime b. Ebî Cehil’in doğum tarihi hicretten 47 veya 49 yıl öncesine rastlıyor. ( Miladi 575 veya 573) Yani Resulullah’tan iki yaş küçük, dolayısı ile Ebû Bekir ile yaşıt… İslam Mekke sokaklarında yankılandığında o da 40 yaşlarına merdiven dayamış…
13 yıl boyunca Mekke’de İslam’a ve Resulullah’a düşmanlıkta zirve olmuş… Babası ile beraber Müslümanlara yapmadıkları zulümler, hakaretler kalmamış, Resulullah’a yapmadıkları kalmamış, O’nun yoluna dikenler serpilecekse en başta o serpmiş, mübarek başına deve işkembesi konacaksa o tablo içerisinde yer almış, hakaret edilecekse ilk olmayı kimselere bırakmamış, yani her sıkıntılı işte o da yerini almış…
Hicretin 1. (622) yılında Seniyyetülmerre’nin aşağısındaki Ahyâ suyunun yanında Müslümanlara karşı toplanan Kureyşliler’in başında bulunmuş; ancak bu olayda savaş olmamıştı.
Hicretin 2. Yılında büyük bir öfke ile Bedir Gazvesi’ne iştirak etmiş ve bu savaşta babasını öldürenlerden biri olan Avf b. Haris’in öldürmek üzere yaralamış, kardeşi Muaz’ın ise kolunu koparmıştı. Babasının öldürülmesinden sonra Mahzûmoğulları’nın reisi olmuş… Bedir’den sonra öfkesi birse bin olmuş…
Mahzumoğulları-Haşimoğlulları rekabeti ve bunun İkrime’ye tesirleri…
Üç aile arasında bitmez tükenmez mücadele…
Uhud Gazvesi’ne eşi Ümmü Hakîm’le birlikte katılmış ve süvarilerin sol kanadının kumandanlığını yapmış… Halid b. Velid ile birlikte boşaltılan Ayneyn tepesini görünce arkadan Müslümanları kuşatmış ve yine büyük bir öfke ile kaç Müslümanı şehit etmişti.
Hicretin 5. yılı Hendek Gazvesi’ne katılmış… Amr b. Vûd ile birlikte Hendekleri aşanlardan biri o olmuş, o savaşta da öfkesinden yerinde duramamış, nelere nelere kalkışmıştı.
Bir yıl sonra Hudeybiye’de de aynı öfke, orada yapılan antlaşma gereği bir yıl sonra Resulullah kaza umresi için gelince adeta çıldırmış, ne yapacağını bilmez bir halde dönüp dolaşmıştı.
Ve Hicretin 8 yılı Efendimiz (sas) 10.000 kişilik bir ordu ile Mekke’nin fethi için doğduğu topraklara gelince, yeryüzün en kansız fethini gerçekleştirmek için bir dokunulmazlık ilan etmişti. “Kim Kabe’ye sığınırsa emniyettedir, Kim kendi evine sığınırsa emniyettedir. Kim Ebu Süfyan’ın evine sığınırsa emniyettedir” demişti.
Ama İkrime yine rahat durmamış, arkadaşlarıyla birlikte kurduğu çeteyle Mekke’nin fethinde Hâlid b. Velîd kumandasındaki Müslümanları ok yağmuruna tutarak kan dökülmesine sebep olmuştu. Sonrasında ise artık bana Mekke’de hayat hakkı olmaz diyerek kaçıp Yemen’e gitmek istemişti.
O anlarda fetih gerçekleşmiş, Kâbe putlardan arındırılmış, Bilal Kâbe’nin çatısında Ezan okumaya başlamıştı. Onun ezanını Handeme tepesinin üzerinden izleyen İkrime, “Allah babam Ebû’l-Hakem’e ikram bulundu da şu siyah kölenin bağırmasını işitmeden öldü gitti!” demiştir.
İşte ne olduysa bundan sonra olmuş, saliha bir kadın ortaya çıkmış ve kocasının hidayeti için yanıp tutuşmuştu.
Dört isim için çıkarılan ölüm fermanı: Abdullah b. Hattal, Mikyas ibn Subabe, Abdullah b. Sa’d b. Ebi Serh ve İkrime…
Ümmü Hakîm’in Resulullah’tan talebi ve kocasını geri getirmek için yola çıkışı…
Yolun zorlukları ve Rum kölesinin eziyetleri, buna rağmen yola devam edişi…
İkrime’nin Yemen’e doğru giderken gemideki muhasebesi… Tevhid mesajları…
Büyük pişmanlığı ve içinde doğan imana karşı ilgisi…
Ümmü Hakîm ile yollarının Tihame sahillerinde kesişmesi…
“Ey amcam oğlu! Akrabalarını en çok seven, onlara en çok iyilik yapan ve insanların en hayırlısı olanın yanından sana geldim. Kendini tehlikeye atma! Senin adına Resûlullah’tan güvence istedim, o da sana güvence verdi.”
İkrime eşinin bu çağrısına karşı, “Bunu sen mi yaptın?” diye sordu. Ümmü Hakîm de ona, “Evet, ben ona anlattım. O da sana güvence verdi.” diye cevap verdi.
Onları uzaktan gelişlerini gören Efendimiz’in (sas) Sahabe’ye telkini ve buradan alınacak mesajlar…
“İkrime b. Ebû Cehil size, yanınıza mümin ve muhacir olarak geliyor. Sakın onun babasına sövmeyin, kötü söz söylemeyin! Çünkü ölmüş kimseye sövmek [hakkında kötü söz söylemek] ona ulaşmadığı gibi diriye de eziyet verir.”
“Merhaban bi rekkabi’l-muhacir/Merhaba ey hicret süvarisi/yolcusu” (Tirmizi, İsti’zan ve Adab, 34)
“Ey Allah’ın Resûlü! Sana yaptığım her türlü düşmanlık ve şirki ortaya koymak amacıyla bindiğim binekten dolayı benim için bağışlanma dile!” Bunun üzerine Resûlullah (sas): “Allah’ım! Yaptığı her düşmanlığı, konuştuğu her sözü ve senin yolundan [insanları] alıkoymak için kullandığı her binekten [vasıtadan] dolayı İkrime’yi bağışla!” dedi.
“Ey Allah’ın Resûlü! Bana bildiğin şeylerin en hayırlısını emret ki onu öğreneyim.” dedim. Resûlullah (sas) ona dedi ki: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim.” de ve Allah yolunda cihad et.” Bunun üzerine İkrime Resûlullah’a, “Ey Allah’ın Resûlü! Allah’a yemin ederim ki, [insanları] Allah yolundan alıkoymak için harcadığımın iki mislini [miktarını] Allah yolunda harcamadıkça harcamayı bırakmayacağım. Yine Allah yolundan alıkoymak için savaştığımın iki misli kadar Allah yolunda savaşmadıkça savaşmayı terketmeyeceğim.”
Efendimiz’in (sas) babasının adı ile anılmasını yasaklaması, İkrime b. Ebî Cehil değil, İkrime b. Amr b. Hişam diye isimlendirilmesini istemesi…
Bir rivayete göre Hz. Peygamber rüyasında cennete girmiş, orada hoşuna giden bir hurma ağacı görerek, bu kimindir, diye sormuştu. “Ebû Cehil’indir!” denildiğinde hayret etmiş ve “Cennette Ebû Cehil’in hurma ağacı nasıl olabilir! Vallahi o hiçbir zaman cennete giremez!” demişti. İkrime Müslüman olduğunda ise aydınlanmıştı rüya. Hz. Peygamber Ümmü Seleme’ye şöyle yorumlamıştı rüyasını: “Ebû Cehil’in cennette gördüğüm hurma ağacı, işte budur!”
İkrime, Suriye ve Filistin’in fethi sırasında Bizanslılar’la yapılan Ecnâdeyn Savaşı’nda (13/634) veya aynı yıl Mercisuffer Muharebesi’nde şehid oldu. Onun 14’te (635) Dımaşk’ın fethinde veya 15’te (636) Yermük Savaşı’nda şehid düştüğü, vücudunda yetmişten fazla ok ve kılıç yarası bulunduğu yahut 18’de (639) Amvâs’ta vebadan öldüğü de zikredilmiştir.
Tabakat’ta Habîb b. Ebû Sâbit şunu anlattı: “Hâris b. Hişâm, İkrime b. Ebû Cehil ve Ayyâş b. Ebû Rebîʻa, Yermûk savaşında yaralı olarak taşındılar. Bunlardan el-Hâris b. Hişâm, kendisine içecek su istedi. O sıra İkrime kendisine bakınca, “Suyu İkrime’ye verin.” dedi. Ayyâş b. Ebû Rebîʻa İkrime’ye bakınca “Suyu Ayyâş’a verin.” dedi. Su, ne Ayyâş’a ne de onlardan birine ulaştı. Su ulaşıncaya kadar ölmüşlerdi.”