Nebevî Miras derslerimizin bu hafta ki konusu; “Güzel ve Önemli Bir Sünnet: Sadelik” idi. Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, bu serlevha altında bir çoklarımızın dikkat etmediği bu sünneti bizlere hatırlattı. Hocamız, özellikle insanî ilişkilerde sadeliğin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekti ve tüm peygamberlerde ve Son Peygamber Efendimiz’de (sas) bu sünnetin nasıl karşılık bulduğunu çok güzel örneklerle anlattı.
Dersten Cümleler
Bugün çok güzel, ama çok güzel olduğu kadar önemli, önemli olduğu kadar da çok zor olan bir sünneti öğrenmeye çalışacağız. Nedir bu sünnet? Sadelik…
Böyle bir sermayeye, böyle bir karşılık mı verilmeliydi?
Şatafatın, gösterişin, riyanın, nifakın, lüksün, israfın çoğaldığı bir zeminde sadelik demek, kendi nefislerimizi buna çağırmak, Hz. Peygamber’in o sade hayatından izler alıp hayatlarımızı ona göre yeniden tazim etmek, takdir edersiniz ki çok ama çok kolay değil…
Riyakârlık birçoklarımızın elbisesi olmuş vaziyette…
Sadelik deyince neler anlamalıyız?
1- Sadelik, gönderilen bütün peygamberlerin hayat tarzıdır.
2- Sadelik, Son Peygamber Efendimiz’in (sas) hem yaşadığı hem de yaşatmaya çalıştığı, bir güzel haslettir.
3- Sadelik, doğal ve duru olan İslam’ın âleme yansıttığı bir haldir.
4- Sadelik, insana kul olduğunu fark ettiren ve her daim asli amacını hatırlatan bir vaizdir.
5- Sadelik, Allah’a kul olduğunun bilincinde yaşayan bir Müslümana çok yakışan bir durumdur.
6- Sadelik, rafine edilmiş, arıtılmış, her türlü arızalı halden kurtulmuş, şatafatsız bir hayattır.
7- Sadelik, her türlü rolden, her türlü maskeden ve her türlü görünme arzusundan kurtulup, olduğu gibi davranmaktır.
8- Sadelik, düzenli, sağlıklı ve huzurlu bir hayatın anahtarıdır.
9- Sadelik, istiğna duygusunu insana kazandırtan, dünya sevgisinin kalbe girmesine engel olan, böylece istikamet üzere bir hayatı sahibine kolaylaştıran bir azıktır.
10- Sadelik insanı kendi hayatının ustası yapan, başkalarının hayatını şekillendirmesine imkân vermeyen ve dirayetin hâkim olduğu bir hayatın adıdır.
– Sadelik, gönderilen bütün peygamberlerin hayat tarzıdır.
İnsanlığın ilk atası ve ilk peygamberi olan Hz. Âdem’in çiftçi, Hz. Nuh’un marangoz, Hz. İdris’in terzi, Hz. İbrahim’in bezzar/kumaşçı, Hz. Davud’un demirci, Hz. Süleyman’ın hasır sepet ustası, Hz. Zekeriyya’nın marangoz, Hz. İsa’nın ise annesinin eğirdiği iplikleri satan birisidir. Yine kaynaklarımız, Hz. Hûd ile Hz. Salih’in tüccar, Hz. Eyyüb’ün ziraatçı/çiftçi, Hz. Musa ve Hz. Şuayb’ın ise çoban olduğu belirtilir.
“Çobanlık yapmayan peygamber yok gibidir…”
Bütün peygamberler, dinden konuşuyorlardı ama asla dinden geçinmiyorlardı. İnsanları Allah’a davet ediyor, ama bu davetlerine karşılık en küçük maddi bir beklenti içerisine girmiyorlardı.
“Onlar (bir de) şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olması gerekmez miydi?” (Furkan, 7)
“Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yiyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi olmalıydı. (Ayrıca) o zalimler (müminlere): ‘Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız!’ dediler.” (Furkan, 8)
“Size, nefislerinizden bir peygamber geldi…” (Tevbe, 128)
40 yaş, ruhi olgunluk yaşıdır. Bunun Kur’anî delili Ahkaf 15. ayettir.
40 yıl peygamberlik öncesi hayatının üç önemli süreci vardır:
Hazırlık Süreci
Tanınma Süresi
Olgunlaşma Süreci
Saf, dupduru bir hayat, haşa yalanı yok, gösterişi yok, riyası yok, ucbu yok, şiiri yok, kalemi yok, kehaneti yok, dünyevi bir anlamda gelmek istediği hedefi yok…
– Sadelik, Son Peygamber Efendimiz’in (sas) hem yaşadığı hem de yaşatmaya çalıştığı, bir güzel haslettir.
“Şu zayıf ve köle olan adamları etrafından uzaklaştır, biz gelip seni dinleyelim.”
“Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam O’na yalvaranları sakın yanından kovma! Onların hesabından sana bir sorumluluk; senin hesabından da onlara herhangi bir sorumluluk yoktur ki bunları kovup da zalimlerden olasın!” (En’am, 52)
“Hamdolsun Allah’a ki, ümmetimden bir topluluk ile beraber, nefsime sabrettirmemi bana emretti ve beni şimdiye kadar yaşatarak öldürmedi. Benim hayatımda sizinle, ölümümde sizinle beraber olacaktır.” (Ebû Davud, İlim, 13)
“Allah’a andolsun ki, Allah’ın kılıçları onun düşmanlarından intikam almaktan alıkonmuş değildirler…”
“Eyyüküm Muhammed?/Hanginiz Muhammed?”
Dımâm b. Sa‘lebe es-Sa‘dî, Hz. Peygamber’in sütannesi Halîme validemizin kabilesi olan Sa‘d b. Bekir oğullarından biri olarak, hicretin 9. yılında, Müslümanlığı öğrenmek için Medine’ye gelir.
“Senin elçin bize gelerek yeri ve göğü Allah’ın yarattığını, o Allah’ın seni peygamber olarak gönderdiğini, gündüz ve gece olmak üzere bize günde beş vakit namazın farz kılındığını, mallarımızdan zekât vermemizin, senede bir ay ramazan orucu tutmamızın da farz kılındığını ve gücü yeten için Beytullah’ı ziyaret etmek gerektiğini söylemiş olduğunu iddia etti. Allah aşkına söyle, bütün bunlar doğru mudur?”
“Bu adam eğer sözünde durursa kurtuluşa erdi…”
Uhud’un kahramanlarından olan Abdullah b. Cübeyr anlatıyor; Bir gün Efendimiz (sas) ile beraber bir grup sahabiyle yürüyorduk. O ara güneş yüzlerimizi yakmaya başladı, sahabilerden biri elindeki örtüyü Resulullah için gölgelik yaptı. Allah Resulü (sas) bunu fark edince o sahabiye dedi ki: “Bırak beni gölgelemeyi, sizler güneşin altında yanarken sadece benim gölgelenmem doğru olmaz. Bende sizin gibi bir insanım, sizden ne farkım var ki?” (Heysemi, 9/21)
“Hayır amcacığım! Allah beni içlerinden alıp huzura kavuşturuncaya kadar ben insanların içerisinde duracağım. Varsın ökçelerime/topuklarıma bassınlar, elbisemi çekiştirsinler, kaldırdıkları tozlar beni rahatsız etsin, ben yine de böyle yapmaya devam edeceğim.” (İbn Sa’d, Tabakat, 2/193; Heysemi, 9/21)
“Bir kimsenin, kendi eşyasını taşıması daha uygundur. Ancak taşımaktan aciz kalırsa, Müslüman kardeşi ona yardım eder.” (Heysemi, 5/122)
“Allah Teâla beni inatçı bir zorba olarak değil, şerefli bir kul olarak yarattı ve bunlara beni peygamber olarak gönderdi.” (Ebû Davud, Et’ime, 17)
“Korkma rahat ol. Ben kral/hükümdar değilim. Ben ancak Kureyş’ten kuru et yiyen bir kadının oğluyum.” dedi. (Taberani, Mücemü’l-Evsat, 1/346, 347)
“Sizin, benim işimi de yapabileceğinizi biliyorum. Fakat ben, size göre imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Çünkü Allah Teâla kulunun arkadaşları arasında imtiyazlı durumda olmasını sevmez.” (Kastalani, 1/385)
“Ey Aişe Annemiz! Resulullah evde nasıl biri? Nasıl ev hali?” diye sormuş, annemiz de şöyle cevap vermişti: “Resulullah (sas) herhangi bir beşerden farksız idi. Kendi elbisesini yamar, söküğünü diker, kendi işini kimselere havale etmez ve bizzat kendisi yapar ve ev işlerinde ailesine de yardım ederdi.” (Buhari, Ezan, 44)
“Hayır! Ben sıradan kulların yemek yediği gibi yer, yine sıradan kulların oturduğu gibi otururum.”
Hasan-ı Basri (rh) diyor ki: “Hayır vallahi! O’nun için kapılar kapanmaz, karşısında kapıcılar dikilmez, sabah akşam ona kazanlarla yemek götürülmezdi. Fakat O, gizlisi olmayan açık birisiydi. Allah’ın Resul’üyle görüşmek isteyen birisi O’nunla çok rahat bir şekilde görüşebilirdi. Yere oturur, yemeği yere konulurdu. Kalın ve kaba şeyler giyer, eşeğe biner, hayvanının terkisine adam alır ve vallahi elleri ile yemek yer, sonra da ellerini yalardı.”
“Adaletle hükmettin, emin oldun ve böylece korkusuzca uyudun.”
Ebû Berze el-Eslemi ismini benden çok ama çok duydunuz, daha da çok duyacaksınız. Onun asıl ismi Nadle b. Ubeyd’dir, vefatı hicri 65’dir. Merv şehrinde Ramazan ayı içinde vefat eden Hz. Ebû Berze, oraya defnedildi.
“Resulullah’tan ayrıldığım günden beri hiç kimse beni kınamadı ve beni böyle azarlamadı. Benim evim uzaktadır, ben ise yaşlı bir adamım, eğer atım beni terk edip gitseydi ben evime gidemezdim…” (Suyuti, Miftahü’l-Cenne, 10)
Sadeliği konuştuk, konuşmaya çalıştık; ne ile alakalı bir meseleyi konuştuk? İmanımız ile alakalı bir meseleyi konuştuk…
Kimdir Ebû Ümâme? Onun da asıl ismi; Sudey b. Aclân b. Vehb el-Bâhilî’dir. Bâhile kabilesine mensup olan Ebû Ümâme’nin İslâmiyet’i ne zaman kabul ettiği belli değildir. Ama Uhud sonrası olduğu imkân dâhilindedir. Hz. Peygamber’in (sas) kutlu lisanından 250 hadis bize nakletmiştir. Ebû Ümâme hicri 86; miladi 705 yılında, 106 yaşında iken Humus’ta vefat etti.
“Duymuyor musunuz? ‘’Duymuyor musunuz?” dedi. Sonra yine iki kez buyurdu ki: Sadelik imandandır, sadelik imandandır.” (Ebû Davud, Kitabu’t-Terhil, 1; İbn Mace, Kitabü’z-Zühd, 4)
Ne yaparsak sadeliği hayatlarımızda hâkim kılabiliriz?
En başta Samimiyet lazım… Sonra Sevgi lazım, sonra Sadakat lazım, sonra Sahavet lazım ve en son Sabır lazım…