Aile; çekirdek ve geniş olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Çekirdek aile, toplumun anne-baba ve çocuklardan oluşan en küçük birimine denir. Geniş aile ise anne-baba ve çocuklara ek olarak kardeş, damat, gelin, torun, amca, dayı, hala, teyze gibi kan bağı bulunan yakın akrabaların oluşturduğu insan topluluğudur.
Erkek ve kadın aile ortamında huzur ve mutluluğu yaşar, sevinci ve hüznü paylaşır, yalnızlığını aile ortamında giderir ve hayata aile bağıyla tutunur. Aileden uzak kaldığında aileye özlem duyar, aile ortamını kaybettiğinde boşluğa düşmüş gibi olur.
İnsanı tek bir candan yaratan, kendisiyle mutlu olsun diye ondan eşini yaratan[1] ve eşler arasında var ettiği sevgi ve merhameti kendi varlığının delillerinden sayan Yüce Allah,[2] “Aranızdan bekâr olanları evlendirin…”[3] âyetiyle yuva kurmayı öğütlemiş, Resûlullah (sas) da, “Ey gençler! Aranızdan evlenmeye gücü yetenler evlensin.”[4] buyurarak aile olmayı teşvik etmiştir.
Yeni evlenenlere, “Allah mübarek etsin, sana bereketler ihsan etsin, eşini de seni de hayır ve iyiliklerde ortak etsin.”[5] diyerek dua eden Sevgili Peygamberimiz, ailenin kurulması, sürdürülmesi ve korunmasında, aile bireyleriyle olan ilişkilerinde bizlere örnek olmuş, söylem ve eylemleriyle en güzel aile modelini ortaya koymuştur.
Sâliha bir eşi insanoğlunun üç mutluluğundan biri sayan, kötü eşi de mutsuzluk kaynağı olarak gören[6] Allah Resûlü, eş seçimiyle başlayan aile olma sürecinde erkeklere şu tavsiyede bulunmuştur: “Bir kadınla dört şey için evlenilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dini. Sen dindar olanı seç ki elin bereket görsün.”[7] Kadın, ailenin temeli ve mutluluğun kaynağı olduğu için Allah Resûlü dindar, yani Allah’tan korkan, haram-helal hassasiyeti olan, ahlaki erdeme sahip kadını tercih etmeyi öğütlemiştir. Başka bir hadisinde de Hz. Ömer’e, en kıymetli hazinenin iyi bir eş olduğunu şu sözleriyle açıklamıştır: “(Ey Ömer!) Bir kişi için olabilecek en kıymetli hazinenin ne olduğunu sana söyleyeyim mi? O, sâliha/iyi kadındır. Kocası ona baktığı zaman içini sevinç kaplar, kocası ondan bir şey yapmasını istediğinde ona itaat eder, kocası yanında olmadığı zaman (onun haklarını ve saygınlığını) korur.”[8]
İslam aile yapısı ataerkil olduğu için aile ile ilgili sorumluluk birinci derecede erkeğe yüklenmiştir. Nitekim Kur’ân’da erkeklerin kadınlara karşı (haklar ve görevler bakımından) bir derecelerinin olduğu bildirilmiş,[9] başka bir ayette de erkeklerin kadınlar üzerinde yönetme ve koruma görevlerine işaret edilmiştir.[10] İslam, kadına da belirli görev ve sorumluluklar yüklemiştir.
Kadını, erkeği tamamlayan bir parça olarak niteleyen Hz. Peygamber (sas),[11] hem erkeğin hem de kadının bazı konularda sorumlu olduklarını belirtmiş,[12] her ikisinin de birbirleri üzerinde hakları olduğunu şu hadisiyle açıklamıştır: “Siz, kadınları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle (nikâh kıyarak) helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve âdete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.”[13] O dönemin şartlarında sayılan bu haklara ek olarak günümüzde şunları da ilave etmek mümkündür: Evin beyi ailesini korumak, kollamak, maddi manevi ihtiyaçlarını karşılamakla, evin hanımı da eşine destek olmak, onun meşru taleplerini karşılamak, eşinin malını korumak ve ailenin günlük ihtiyaçlarını gidermekle yükümlüdür.
Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmeyi günah olarak niteleyen[14] Sevgili Peygamberimiz, erkeğin Allah’ın rızasını umarak ailesi için yapacağı her harcamadan –eşinin ağzına koyduğu bir lokmadan bile- sevap elde edeceğini müjdelemiş,[15] başka bir hadiste ise kişinin ailesi için yaptığı harcamayı en hayırlı para olarak tavsif etmiştir.[16]
Aile saadeti, erkek ve kadının karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesinde birbirinin haklarına riayet etmelerine bağlıdır. Bu konuda özellikle erkeklere çeşitli uyarılar yapılmıştır. Kadınlarla iyi geçinmeyi tavsiye eden Yüce Allah, onların hoşlanılmayan bazı davranışlarında hayır yaratmış olabileceğini bildirmiş,[17] Peygamberimiz de kadınların bazı huylarından memnun kalınmasa da diğer bazı huylarından hoşlanılabileceğini haber vermiştir.[18] Buna göre eşler aile yuvasını ayakta tutmak ve huzurlu bir ortam oluşturmak için birbirlerinin iyi yönlerini görmeye çalışmalı, kötü huylarına takılmamalıdır.
Eşlerine karşı son derece nazik ve hoşgörülü davranan Hz. Peygamber, “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım…”[19] buyurarak hayırlı olmanın ölçüsünü aile bireylerine karşı iyi davranma olarak belirlemiştir.
Allah Resûlü bir eş, bir baba ve bir aile reisi olarak eşleri dışında çocuklarına, torunlarına ve hizmetçilerine de aynı şekilde iyi davranmış, onlara sevgi, şefkat ve merhametle muamelede bulunmuştur. Onun oluşturmaya çalıştığı medeniyetin temel ilkelerinden biri küçüğe merhamet etmek, büyüğe de saygı göstermektir.[20]
Erkeklere eşlerine karşı iyi davranmayı tavsiye eden ayet ve hadislerin yanında kadınların kocalarına itaat etmeleri gerektiğini bildiren ayet ve hadisler de vardır. Aile hukukuna aykırı davranan kadınlar hakkındaki “Eğer yaptıklarından vazgeçip size itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın.”[21] âyeti kadınlara itaat yükümlülüğü yüklemiş, Allah Resûlü de çeşitli hadislerinde kadınların kocalarına itaatini emretmiş ve kocası kendisinden razı olarak ölen kadının cennete gireceğini müjdelemiştir.[22]
Kadınlara karşı şiddete son derece duyarlı olan Allah Resûlü (sas), çok kadınla evli olmasına rağmen hiçbir eşine -şiddet uygulamak bir yana- en küçük bir hakarette dahi bulunmamış, incitici bir söz söylememiştir. Kendisi eşleriyle küçük bazı dargınlıklar yaşasa bile, onlara asla el kaldırmamış, kaba davranmamış, onların eza ve cefalarına sabır ve hoşgörüyle karşılık vermiştir. Hatta kayınpederleri olan Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in, Allah Resûlü’nü üzdükleri düşüncesiyle kendi kızlarına yönelik takındıkları sert tutumlara engel olmuş, şiddet uygulamalarına izin vermemiştir.[23]
Eşlerine karşı şiddet uygulayanları uyaran Allah Resûlü, “Biriniz (sakın) hanımını köle döver gibi dövmesin. Sonra günün sonunda onunla (aynı yatakta ne yüzle) beraber olur!”[24] diyerek eşini dövdükten sonra aynı yatağı paylaşmanın ahlakî olmadığına işaret etmiştir. Hz. Peygamber’in eşlerine gelip kocalarının kendilerine şiddet uyguladığını söyleyen kadınları duyunca, “Bu adamlar sizin hayırlılarınız değillerdir” diyerek onları ikaz etmiş ve “Allah’ın hanım kullarına vurmayın!…”[25] buyurarak kadınlara karşı şiddet uygulamayı yasaklamıştır.
İster fiziksel ister duygusal olsun, aile bireylerinin birbirlerine karşı şiddet uygulamaları İslam ahlakıyla bağdaşmaz. İslam, kimden gelirse gelsin şiddetin her türlüsüne karşı çıkmıştır. Aile bireyleri, uyguladıkları her türlü şiddetten sorumlu olduklarını ve yaptıkları haksızlıklardan hesaba çekileceklerini unutmamalıdır.
Günümüzde aile bireyleri arasında meydana gelen farklı boyutlardaki şiddet, sadece ailenin değil tüm toplumun huzurunu tehdit etmektedir. Bu konuda herkese görev düşmektedir. Aile içi şiddetin önlenmesi ve huzurlu yuvaların kurulması için evlilik öncesinde aile olmanın önemi, aile bireylerinin maddi-manevi sorumluluğu, aile ortamında yapılması ve yapılmaması gereken davranışlar vb. konuların işlendiği eğitim programları düzenlenmeli, evlilik sonrasında bu eğitimler belirli aralıklarla tekrar edilmelidir.
Başta eşler olmak üzere tüm aile fertlerinin birbirlerine karşı sevgi, saygı, şefkat, merhamet, sabır ve hoşgörüyle muamele etmelerine ihtiyaç vardır. Her fert kendi sorumluluğunu bilmeli, davranışlarına dikkat etmeli ve yapacağı fedakârlıkla aile saadetine katkı sunmalıdır. Aile içi yaşanan tartışmaların büyük çoğunluğunun maddi sıkıntılar nedeniyle olduğu dikkate alındığında eşlerin birbirlerini sıkıntıya sokacak taleplerde bulunmamaları önem arz etmektedir. Eşler, kanaatin en büyük zenginlik olduğu bilinci ile hareket ettikleri takdirde aile içinde maddi sebeplerle ortaya çıkacak olası tartışmaların da önüne geçmiş olacaklardır.
Eşlerin birbirlerine karşı iyi davranma yükümlülükleri olduğu gibi, çocukların da anne-babalarına karşı iyilikle muamele etme görevleri vardır. Yüce Allah anne babaya iyilik etmeyi emretmiş, evlâdın yanında yaşlanan anne baba için “Onlara öf bile demeyin.”[26] buyurarak en küçük saygısızlığa dahi izin vermemiştir. Sevgili Peygamberimiz de iyilik yapılmaya en layık kimsenin öncelikle anne, daha sonra baba olduğunu söyleyerek çocuklara önemli hatırlatmada bulunmuştur.[27]
Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde geniş aileyi oluşturan akrabaya yönelik çeşitli hükümler yer almıştır. Akraba ilişkilerine önem veren, akrabaya yardım ve iyilik etmeyi emreden Yüce Allah, akrabalık bağlarını kesmekten de sakındırmıştır.[28] Sevgili Peygamberimiz çeşitli hadislerinde akrabalarla ilişkilerin sürdürülmesi, onlara iyilik ve ihsanda bulunulmasını tavsiye etmiş, akrabalar arası ilişkileri sürdürmenin, aile içinde sevgiye, malda bolluğa ve ömrün uzamasına (bereketlenmesine) sebep olacağını haber vermiştir.[29]
Ailenin en güzel meyvesi olan çocuklara karşı anne-babaya bazı sorumluluklar yüklenmiştir. Çocukların terbiyesi ve topluma faydalı birer fert olarak yetiştirilmesine önem veren Allah Resûlü, “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”[30] buyurarak bu görevi öncelikle babaya yüklemiştir. Bu konuda anne de babaya destek olmalı ve çocuğun manevi gelişimine katkı sunmalıdır.
Ailesinin maddi ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü olan baba, aile fertlerinin manevi yönden gelişmelerini sağlamak, hem kendisini hem ailesini cehennem ateşinden korumakla da yükümlüdür.[31] Bu konuda eşler birbirine destek olmalı, hayra teşvik etmeli ve Yüce Allah’ın övgüyle bahsettiği iyilikte yardımlaşan, kötülükten alıkoyan erkek ve kadınlardan olmalıdırlar.[32]
Aile içinde adaletsizliği asla kabul etmeyen Resûl-i Ekrem, “Allah’tan korkun ve evlâtlarınız arasında âdil olun!”[33] emriyle özellikle çocuklar arasında ayrıma yol açacak davranışlardan, kız-erkek ayrımı gibi cahiliye adetlerinden uzak durmayı öğütlemiştir.
Güçlü bir toplum oluşturmada ve sağlıklı nesiller yetiştirmede huzurlu aile ortamının ciddi etkisi vardır. Bu konuda anne-babalara önemli görevler düşmektedir. Yuvanın yıkılması en çok çocukları etkilemekte ve psikolojik yönden yıkıma sebep olmaktadır. Boşanmış ailelerin çocuklarında görülen psikolojik sorunlar, aile yuvasını korumanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Eşler, aralarında anlaşmazlık olduğu takdirde hemen ayrılmayı düşünmek yerine sorunu nasıl çözecekleri üzerinde kafa yormalı, gerekirse sözüne itibar edilen sağduyulu kimselerden destek almalıdırlar. Buna rağmen sorun çözülmez ve “Allah’ın helal kıldıklarının en kötüsü”[34] olan boşanma kaçınılmaz olursa, taraflar birbirlerine şiddet kullanmadan ve çocuklara zarar vermeden Müslümana yaraşır bir şekilde ayrılmalı ve aile mahremiyetini ayaklar altına almamalıdırlar.
Aile, Yüce Rabbimizin bize lütfettiği en önemli nimetlerden biridir. Bu nimetin kıymetini bilmeli ve aile saadetini ortadan kaldıracak davranış ve tutumlardan uzak durmalıyız.
Yazımızı bir âyet ve bir hadis mealiyle bitirmek istiyoruz. “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”[35]
Allah Resûlü (s.a.s.) namazlarının sonunda şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Ey Rabbimiz ve her şeyin Rabbi! Beni ve ailemi dünya ve ahirette her an sana ihlasla bağlı kıl. Ey yücelik ve ikram sahibi!”[36]
Prof. Dr. Yusuf Ziya KESKİN
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ekim-Kasım-Aralık 2019/12 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com
[1] A‘râf, 7/189.
[2] Rûm, 30/21.
[3] Nûr, 24/32.
[4] Buhârî, “Nikâh”, 3.
[5] Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 35-36.
[6] Tayâlisî, Müsned, I, 114.
[7] Müslim, “Radâ‘”, 53.
[8] Ebû Dâvûd, “Zekât”, 32.
[9] Bakara, 2/228.
[10] Nisâ, 4/34.
[11] Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 94.
[12] Buhârî, “İstikrâz”, 20.
[13] Müslim, “Hac”, 147; Tirmizî, “Radâ‘”, 11.
[14] Ebû Dâvûd, “Zekât”, 45.
[15] Buhârî, “Cenâiz”, 36.
[16] Müslim, “Zekât”, 38.
[17] Nisâ, 4/19.
[18] Müslim, “Radâ‘”, 61.
[19] Tirmizî, “Menâkıb”, 63.
[20] Tirmizî, “Birr”, 15.
[21] Nisâ, 4/34.
[22] Tirmizî, “Radâ‘”, 10.
[23] Müslim, “Talâk”, 29; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 84.
[24] Buhârî, “Nikâh”, 94.
[25] Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 41-42.
[26] İsrâ, 17/23.
[27] Buhârî, “Edeb”, 2; Müslim, “Birr”, 1.
[28] Nisâ, 4/1.
[29] Tirmizî, “Birr”, 49.
[30] Tirmizî, “Birr”, 33.
[31] Tahrîm, 66/6.
[32] Tevbe, 9/71-72.
[33] Buhârî, “Hibe”, 13.
[34] Ebû Dâvûd, “Talâk”, 3.
[35] Furkân, 25/74.
[36] Ebû Dâvûd, “Vitr”, 25.