“Hadislerle Hz. Peygamber”, Resûlullah’ın (as) yüce ahlakından bir demet sunmak amacıyla Yrd. Doç. Dr. Mustafa Karataş tarafından sahih hadis kaynaklarından seçilerek hazırlanmıştır. Bu bilgiler Resûlullah’ı (as) çok daha yakından tanımaya ve O’nun ahlakıyla ahlaklanmaya yardımcı olacaktır.
1. Resûlullah’ın (as) Şemaili:
Yüce bir ahlak üzere olan Peygamber, buhranlar ve vahşet içerisinde kıvranan insanlığa kendi ifadesiyle güzel ahlakı tamamlamak için gönderilmişti. O, örnek davranışlarıyla vahşi bir dünyadan medeni bir dünya kurmuş, zulüm ve ahlaksızlıklarla dolu bir toplumdan “asr-ı saadet”e damgasını vuran altın nesiller yetiştirmiştir. O’nun sireti gibi sûreti de güzeldir.
Sünen-i Tirmizî’nin “Menâkıb” bölümünün 19. bahsinde yer alan bilgilere göre, Hz. Ali (ra) Sevgili Peygamberimizin şemâilini söyle anlatmaktadır:
Resûlullah (sav) ne son derece uzun ne de son derece kısaydı, O orta boyluydu. Saçları, tam düz olmayıp, biraz kıvrımlıydı. Şişman olmadığı gibi yüzü tamamen yuvarlak da değildi, ve rengi kırmızıya çalan beyazdı. Gözleri kara, kirpikleri uzundu. Mafsal kemikleri ve omuzlarının arası iriydi. Avuçları ve ayakları dolgundu. Yürüdüğü vakit, yamaçta yürüyormuş gibi sert adımlar atardı. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi. İki omuzu arasında Peygamberlik mührü vardı; zira O, peygamberlerin sonuncusuydu. Gönlü cömert ve aksanı en düzgün kişiydi. Gayet yumuşak tabiatlı, muaşereti de soylu idi. Ansızın gören O’ndan çekinir, fakat tanıdıkça O’nu daha çok severdi. Kendisini tanımlayan kimse, “ Ne O’ndan önce ne de O’ndan sonra asla bir benzerini görmedim.” derdi.
Şüphesiz bizlerin ve günümüz insanının O’ndan öğreneceği çok yüce ahlaki değerler bulunmaktadır.
2. Temizlik:
Allah Resûlü, temizlik ve sağlığa son derece önem verirdi. “ Temizlik imanın yarısıdır.” buyurur, temiz olmayanlarla konuşmak bile istemezdi. Yamalıklı elbise giyer ancak kirli ve yırtık elbise asla giymezdi. Bir gün kendisine eli yüzü kirli, tırnakları uzamış biri gelip ahirete ve gayba ait sorular sorduğunda, ona, önce git şu tırnaklarını kes, sonra gel sorunu sor buyurmuştu. Sevgili Peygamberimiz, kendisine gelen ziyaretçilerin huzuruna çıkmadan önce saçlarını tarar, aynaya bakardı. Hatta bir gün ayna bulamayınca su dolu bir tasa bakmış saçlarını öyle düzeltmişti. Yemeklerden sonra hemen ellerini ve ağzını yıkar, dişlerini fırçalardı. Diğer insanlara da ısrarla dış temizliğini tavsiye ederdi.
Bu konuda Sahih-i Buharî adlı eserin “Savm” bölümünün 27. bahsinde şöyle anlatılmaktadır:
Ebû Hüreyre (ra) Resûlullah’ın (as) şöyle buyurduğunu haber vermektedir: “ Şayet ümmetime zor geleceğinden endişe etmeseydim, her abdest alışlarında onlara misvak kullanmalarını/dişlerini fırçalamalarını emrederdim.”
3. Nezaket:
Allah Resûlü (as), hizmetindekilere asla kızmazdı. Ayrıca Hanımlarına ve çocuklarına karşı da gayet kibar ve nazikti; onlara hiçbir zaman bir tokat bile vurmamıştır. Sevgili Peygamberimizin yanında olan bir kimse O’nun yanında olmaktan pişman olmamış aksine mutlu olmuştur.
Bu konuda Sünen-i Ebî Davud’un “Edeb” bölümünün 1. bahsinde şöyle zikredilmektedir:
Enes b. Malik (ra) anlatmaktadır: “ Resûlullah (as), insanların en güzel huylusu idi. Bir gün beni ihtiyaçtan ötürü bir yere göndermişti. Ben de aslında O’nun emrettiği yere gitmeye niyetli olduğum halde çocukluk hali, ‘gitmeyeceğim’ diyerek evden çıktım. Sokakta oynayan çocukların yanına gittim. Tam o sırada Resûlullah (as) arkamdan ensemi tuttu. Dönüp baktığımda bana gülümseyerek, ‘Ey Enescik söylediğim yere gittin mi?’ dedi. Bunun üzerine ben de, ‘Evet Ya Resûlallah! şimdi gidiyorum’ dedim.” Enes sözlerine söyle devam etmektedir: “ Allah’a yemin olsun ki, Resûlullah’a (as) dokuz sene ( başka bir rivayette on sene) hizmet ettim, bu süre zarfında yaptığım bir işten dolayı bir gün olsun bana ‘neden böyle yaptın?’ veya yapmadığım bir işten dolayı da ‘neden böyle yapmadın?’ diye sormamıştır.”
4. Çocuk Sevgisi:
Allah Resûlü çok merhametliydi, O bu duygusunu “ Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” sözüyle ifade etmiştir. Sevgili Peygamberimiz çocukların ağlamasına hiç dayanamazdı. Bir gün mescidde namaz kıldırırken bir çocuğun ağlaması üzerine annesi sıkıntı çekmesin diye namazı daha erken bitirmişti. Torunlarını da çok severdi. Namaz da bile çocukların mesciddeki davranışlarına kızmaz, aksine onların gönlünü yapardı. Onları öper, başlarını okşar, hatta bazen onlarla oynardı.
Bu konuyla ilgili olarak Sahih-i Buharî’nin “Buyû” bölümünün 49. bahsinde şöyle zikredilmektedir:
Ebû Hureyre (ra) anlatıyor: “ Resûlullah (as), bir gün evinden çıkarak benimle birlikte Benû Kaynuka çarşısına gelinceye kadar hiç konuşmadan yürüdü. Sonra oradan da Hz. Fatıma’nın (ra) evinin önüne geldi ve ‘ Küçük! Orada mısın, küçük! Orada mısın?’ diyerek, torunu Hasan’ı çağırdı. Hz. Fatıma (ra) çocuğu hemen göndermemişti. Sanırım o arada çocuğun üzerini giydirmiş, yahut banyo yaptırmıştı. Sonra çocuk koşarak geldi. Resûlullah (as) torunu Hasan’ı kucakladı, öptü, okşadı ve sonra: ‘ Allah’ım sen bu çocuğu sev, bunu seveni de sev!’ diye dua buyurdu.”
5. Cömertlik:
Allah Resûlü (as), son derece cömertti. Kendisinden bir şey isteyeni asla boş çevirmezdi. Bu konuda Sevgili Peygamberimizin hayatında bir çok örnek bulunmaktadır.
Sünen-i İbn Mâce’nin, “Libâs” bölümünün 1. bahsinde şöyle zikredilmektedir:
Sehl b. Sa’d es-Sâidî anlatıyor: “ Bir kadın Resûlullah’a (as) bir hırka getirmişti. Allah Resûlü, ‘ Bu kadifeden hırka da nedir?’ diye sordu. Kadın: ‘ Ya Resûlallah! Sizin giymeniz için onu kendi ellerimle dokudum buyurun.’ dedi. Esasen Resûlullah Efendimizin böyle bir hırkaya ihtiyacı da vardı, onu aldı. Ardından o hırkayı giyinmiş olarak namaz kılmak için mescide çıktı. Adamın biri ‘ Yâ Resûlallah! Bu giymiş olduğunuz hırka ne kadar da güzel!’ diye seslendi. Allah Resûlü (as); ‘ Evet öyledir.’ buyurdu. Odasına girdiğinde hırkayı katlayıp o adama gönderdi. Orada bulunan insanlar adama çıkışarak, ‘ Vallahi, sen iyi bir şey yapmadın. Resûlullah’ın (as) bu hırkaya ihtiyacı vardı. Allah Resûlü’nün kendisinden bir şey isteyen kişiyi boş çevirmediğini sen de biliyorsun.’ dediler. Bunun üzerine adam şöyle dedi: ‘Allah’a yemin olsun ki, ben bunu sadece giymek için almadım, kefenim olsun diye aldım.’ Sehl diyor ki: ‘O zat öldüğü gün, o elbise kendisine kefen olmuştu.’ ”