Haydi kızlar okula… Okullar nihayet açılıyor. Müdür amcalar ellerinde çiçekler sizi bekliyorlar. Artık kimse sizlere karışmayacak, başlarınızdaki olmayan örtüler ile uğraşmayacak, sizleri alaya alıp hakaret etmeyecek. Müfettişler geliyor diye kimse sizleri çatı katlarına yada bodrumlara kilitlemeyecek. Hele ikna odaları diye oluşturulan mekanlarda kimse sizleri ikna etmeye çalışmayacak.
Çünkü sevgili büyüklerimiz sizin bu sorununuzu kökten çözdüler. Sihirli kutularda etrafa yaydıkları gayrîahlakî yayınlarla sizin ahlaklarınızı hedef aldılar. Allah’ın emri olan tesettürü, indirgeyerek başörtüsüyle sınırladılar. “Altı kaval, üstü şeşhane” tipler oluşturarak başlar da üç-beş santimlik bez parçaları, altında pek de baş ile uyuşmayan, hilkat garibeleri ortaya çıkardılar. Bununla da gururlanarak: “Kızlarımız kendi modellerini üretiyorlar” diye pazarladılar. Eskiden o kızlarımızın modelleri kimlerdi, şimdi kimler olmuştu? Acaba kızlarımız artık Asiye’nin mücadelesini, Meryem’in Pakizeliğini, Hatice’nin sadakatini, Fatîma’nınfedakarlığını, Nesibe’nin cihadını, Ümmü Habibe’nin imanını, Sümeyye’nin şehadetini kendilerine ulaşılması ve üretilmesi gereken modeller olarak görmüyorlar mıydı? Modeller bunlar değil de, podyumlarda yada ekranlarda allanarak-pullanarak takdim edilen tipler mi olmuşlardı?
Artık hanımlarımız alışverişe çıktıklarında kendilerine hangi esasları yada ilkeleri düşünerek elbiseler alıyorlardı? İlkelerini İslam’ın tesettüre çizdiği sınırlarla mı oluşturuluyordu, yoksa o anki esen rüzgarın getirdiği moda adına üretilen ve tamamıda kapitalizme hizmet eden tüketim çılgınlığı mı şekilleniyordu?
Çözdünüz, gerçekten çözdünüz. Ancak bu kadar güzel çözülebilir, bu kadar kolay bu iş halledilebilirdi(!). Sizler de bunu başardınız. Çözmeyi vaatetmiştiniz, bunu da yerine getirdiniz. Biraz siz, biraz biz bu işi bir çırpıda hallediverdik.
Böyle olması da çok doğaldı. Çünkü biz dinimizi ve dinimizin sorumluluklarını bedel ödeyerek almamıştık ki! Ucuza mal ettiğimiz. bu değerleri ucuza da gözden/elden çıkarıvermiştik. Ama bedel ödeyenler sabit kadem dimdik ayakta duruyorlar. Gündelik siyaset ve menfaatlere ilkelerini kurban etmiyorlar. Bilakis ilkeleriyle hayata yön vermeye çalışıyorlar. Ter döktükleri, dirsek çürüttükleri içinde elde ettikleri değerleri gözlerini korurcasına koruyor, onlara bir zarar gelmemesi için çırpınıp duruyorlar. Ama dini, o dinin kimlik ve şiarlarını gelenekten, çevrenin telkinlerinden, baba veya annelerinden bir miras olarak alanların, kendilerine miras yoluyla ulaşan bu değerler uğruna bedel ödemelerini beklemek herhalde boşa bir beklenti olacaktır.
O halde ne yapmalı? Yapılacak şey aslında bellidir. İmanını ateşten bir koz olarak yüreğinde taşıyan Müslüman, ne yapmalı sorusuna bile ihtiyaç duymamalıdır. Eğer bu soruyu halen sorabiliyorsa o zaman imana konu olan değerlerini yeniden gözden geçirmek zorundadır. Çünkü sorun imanın bir insan da oluşturduğu ve oluşturacağı etkinin bizler de olmamasıdır. “İman insanı insan eden, belki de aleme sultan eden” önemli bir değer iken, biz onu sadece dile indirgemiş, imanın ispatı ve bedeli noktasındaki tüm sorumluluklarımızı, dilimiz ile sınırlandırmışız. Bunun için gelin hep beraber tecdidî iman yapalım. ?ahsiyetlerimizi Kur’an’a inşa ettirelim. Ondan aldığımız ilham ile vahyin kabul etmediği her şeyi de hayatımızdan çıkaralım, imha edelim.
Başlayacak bu yeni öğretim yılında sadece kız çocuklarımızı değil, erkek çocuklarımızı da Kur’an’ın ahlakını temsil eden, birer davetçi gibi okullara gönderelim. Müslüman ailelerin çocuklarının, ailelerinden nasıl bir terbiye aldıklarını, bu işe ne kadar önem verdiklerini ispat edelim. Müslüman anne ve babaların yüreklerinde taşıdıkları iman ızdırabının, çocuklarında nasıl yansıdığını hissettirelim.
Çocuklarımızı adı ve şanı İslamî (!) olan ama içinde hiçte adı ile uyuşmayan bir programı bulunan eğitim kurumlarına teslim etmekle işin bitmediğini bilelim. Çocuğumuz nereye giderse gitsin aileden olacağı eğitimin hiçbir yerde telafi edilmeyeceğinin farkına varalım.
Biz bize düşeni yapalım ki, O da (c.c.) kendisine düşeni yapsın. Zaten O (c.c.) demiyor mu: “Müminlere yardım etmek bizim üzerimizde bir haktır/sorumluluktur.”
Muhammed Emin YILDIRIM