Siret-i Enbiyâ yolculuğumuzda 100. dersimize ulaştık elhamdülillah…100. dersimizin konusu Hz. Mûsâ (as) ve ona inananların Mısır’dan çıkışı, denizin ikiye yarılması ve Firavun’un feci bir şekilde boğulması idi. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Hicret-Mûcize-Helâk” üst başlığında o günün iman edenlerinin nasıl hicrete hazırlandıklarını, yola nasıl çıktıklarını, nifak üzere olanların neler yaptıklarını ve denizin ikiye yarılma mucizesinin nasıl bir mucize olduğunu çok önemli mesaj ve vurgularla anlattı.
Dersten Cümleler
Siret-i Enbiyâ derslerimizde 100. dersimize ulaştık elhamdullilah… 5 Ekim 2019’da başladığımız bu yolculukta bugün itibari ile 100 dersimizi yapacağız… Mevlâ bize, siz güzel kardeşlerimiz ile beraber nice nice yolculuklar nasip eylesin.
Firavunlar ölür ama Firavunluk ölmez… Zaten Firavunluk ölmediği için Kur’ân, o tarihin Firavunlarını bize anlatır durur.
O zihniyeti bizlere tanıtır ki:
Firavun olmayalım!
Firavuna tapmayalım!
Firavuna hayran olmayalım!
Firavunluğu sevmeyelim.
Firavunluğu sevenleri de sevmeyelim.
Önceki derslerimizde Hz. Mûsâ’nın mesajlarını daha iyi anlamak için “Bir Hz. Mûsâ filmi çekseydiniz, ilk sahneyi nereden başlatırdınız?” diye bir soru sormuş, bunun üzerinde de epey konuşmuştuk.
Şimdi Hz. Mûsâ’nın filmini değil de Firavun’un filmini çeksek; Firavun’u Kur’ân üzerinden eksene alarak bir film çekmeyi denesek, bir senaryo yazsak, nasıl bir yol izleriz?
Firavun, Zuhruf Sûresi’nin 51. ayetinden açıkça öğrendiğimiz üzere akıp giden nehirlere, sulara hüküm ettiğini görüyor ve bundan dolayı büyük bir kibre kapılıyordu.
Firavun neler diyordu? Neler oldu?
“Benim sarayım Nil’in kenarında, Nil’de benim; kim gelip bana zarar verebilir ki?” dedi; Allah bir sandığın içerisinde bir bebeği o saraya Nil’in sularında soktu.
“Nil’in bu bereketli suları varken, kim bana ne yapabilir” dedi; Allah onu kuraklık ve kıtlıkla imtihana soktu.
“Nil’in bu suları biter mi?” dedi; Allah pırıl pırıl akan o nehri kana çevirdi.
“Ben sulara hükmederim, kanallar yapar, suyun yönünü istediğim yöne çeviririm!” dedi; Allah, Musa’nın asası ile koca bir denizi ikiye ayırdı ve ortasından kuru bir yol oluşturdu; asıl hükmedenin kim olduğunu gösterdi.
“Suya hükmeden her şeye hükmeder!” dedi; Allah asıl hükümranın kendisi olduğunu ona gösterdi, suların içerisinde boğulurken iman ettiğini ikrar etti ama o hal artık kabul görmedi, böylece inkâr üzere ölüp gitti.
Hz. Mûsâ ve abisi Hz. Hârûn 40 yıl boyunca neler yaptılar? Yaptıklarını 10 başlıkta hızlıca özetleyebiliriz:
1- Aldıkları vahyi ve ilahî emirleri içselleştirdiler.
2- Firavun ve onun Mele’sine bu mesajları ulaştırdılar.
3- İsrâiloğulları’na ve Kıptilere tebliğ ve davette bulundular.
4- Firavun ve Mele’sinin tepkilerine karşı mücadele ettiler.
5- Gelen bela ve musibetlere karşı sabır edip, korunmaya çalıştılar.
6- Her türlü baskı, şantaj, korkutma ve öldürmelere rağmen geri adım atmadılar.
7- Kıblegâh evler oluşturup zorlu süreçlerde mücadelelerine devam ettiler ve süreç uzadıkça azalan sabırlara sabırlar eklediler.
8- Bir gün mutlaka Allah’ın kendilerine bir çıkış yolu göstereceğine inandılar.
9- Allah’ın kendilerine hicret için izin vermelerini beklediler.
10- Hicret izni gelince hazırlıklara giriştiler.
Peygamberler iki şey için Allah’tan doğrudan izin almalıdırlar. Bu iki şey nedir? Hicret ve Cihad…
Firavun’un, İsrâiloğulları’na nasıl ve neden izin verdiği bizim kaynaklarımızda net belirtilmez. Ancak Kitab-ı Mukkades’te bu konu hakkında bazı bilgiler vardır. Mesela orada denilir ki: “Gece yarısı Rab tahtında oturan Firavun’un ilk çocuğundan zindandaki tutsağın ilk çocuğuna kadar Mısır’daki bütün insanların ve hayvanların ilk doğanları öldürdü. O gece Firavun’la görevlileri ve bütün Mısırlılar uyandı. Büyük feryat koptu. Çünkü ölüsü olmayan ev yoktu. Aynı gece Firavun, Mûsâ’yla Hârûn’u çağırttı ve “Kalkın!” dedi, “Siz ve İsrailliler halkının arasından çıkıp gidin, istediğiniz gibi Rabbe tapın. Dilediğiniz gibi davarlarınızı, sığırlarınızı da alın götürün. Beni de, kutsayın!” (Mısır’dan Çıkış; 12:29-32)
Ancak Firavun daha sonra bu kararından pişman oldu. İsrâillileri takip etmeye karar verdi. İsrâiloğulları’nın gittiği Firavunu’na bildirilince, Firavun’la görevlileri onlara ilişkin düşüncelerini değiştirdiler: “Biz ne yaptık?” dediler, “İsraillileri salıvermekle kölelerimizi kaybetmiş olduk! Hemen onların arkasına düşmeliyiz!” dediler.(Mısır’dan Çıkış; 14:5-6).
Hicrete hazırlık sürecinde İsrâiloğulları’nın mü’minleri ile münafıkları arasında bir fark görüyoruz.
Âyetlere bir dikkat edelim:
وَلَقَدْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ي
“And olsun ki Mûsâ’ya: “Kullarımı geceleyin yürüt!” diye vahyettik…” (Tâhâ 20/77)
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي
“Mûsâ’ya: “Kullarımı geceleyin yola çıkar!” diye vahyettik.” (Şuarâ 26/52)
فَاَسْرِ بِعِبَاد۪ي لَيْلًا
“O hâlde kullarımı geceleyin yola çıkar!”(Duhân 44/23)
Bu üç ayette üç önemli mesaj alıyoruz:
1- Hicret vahiy ile yani ilahî izin ile başlamıştır.
2- Hicretin zamanı ve tarihi belirlenmiştir.
3- Hicret için ayrı ayrı değil beraberce hareket edileceği kararlaştırılmıştır.
Hz. Yûsuf’un na’şını da yanlarına alarak yola revan oldular.
Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn’un bildiği ama İsrâiloğulları’nın bilmediği iki bilgi neydi?
1- Hicretin güzergâhı
2- Firavun’un onları takip edeceği
Biraz önce aktardığımız üç ayetin devamında bu bilgiler var. Bu ayetlere bir bakalım:
فَاضْرِبْ لَهُمْ طَر۪يقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًاۚ
“…Asânı vur ve onlara denizde kupkuru bir yol aç…” (Tâhâ 20/77)
Bu ayetin devamı da muhteşemdir, diyor ki Rabbimiz:
لَا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشٰى
“Yakalanmaktan korkmaksızın, endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç!”
اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ
“…mutlaka/şüphesiz takip edileceksiniz!” (Şuarâ 26/52)
اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَۙ
“…mutlaka/şüphesiz takip edileceksiniz!” (Duhân 44/23)
Hz. Mûsâ’nın Gittiği Tahmin Edilen Yerler:
1- Nil Deltası’nın doğusunda Nil nehri
2- Acıgöl’ün İsmâiliye’ye yakın tarafı
3- Port Said’in doğusunda Akdeniz
4- Süveyş şehrinin güneyinde Kızıldeniz
5- İsmâiliye’nin güneyinde Timsah Gölü
6- Acıgöl ile Süveyş arası yerin karşısı
7- Akabe Körfezi’nin Maknâ cihetinde
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَسْرِ بِعِبَاد۪ٓي اِنَّكُمْ مُتَّبَعُونَ
“Mûsâ’ya: ‘Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz!’ diye vahyettik.” (Şuarâ 26/52)
فَاَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَٓائِنِ حَاشِر۪ينَۚ
“Firavun da asker toplamak üzere şehirlere adamlar gönderdi.” (Şuarâ 26/53)
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ لَشِرْذِمَةٌ قَل۪يلُونَۙ
“Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir topluluktur.” (Şuarâ 26/54)
وَاِنَّهُمْ لَنَا لَغَٓائِظُونَۙ
“Fakat bize karşı nefretle doludurlar.” (Şuarâ 26/55)
وَاِنَّا لَجَم۪يعٌ حَاذِرُونَۜ
“Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz.” (Şuarâ 26/56)
فَاَخْرَجْنَاهُمْ مِنْ جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ
“Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan çıkardık.” (Şuarâ 26/57)
وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَر۪يمٍۙ
“Hazinelerden ve değerli bir yerden çıkardık.” (Şuarâ 26/58)
كَذٰلِكَۜ وَاَوْرَثْنَاهَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۚ
“İşte böylece oralara, İsrâiloğullarını mirasçı kıldık.” (Şuarâ 26/59)
فَاَتْبَعُوهُمْ مُشْرِق۪ينَ
“Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler.” (Şuarâ 26/60)
Manzarayı hatırlayalım; önlerinde düşman gibi bir deniz, arkalarında deniz gibi bir düşman…
فَلَمَّا تَرَٓاءَ الْجَمْعَانِ قَالَ اَصْحَابُ مُوسٰٓى اِنَّا لَمُدْرَكُونَۚ
“İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler.” (Şuarâ 26/61)
Söylemeleri gereken bu mu olmalıydı? Elbette hayır…
“Firavun yaklaşırken Mısırlıların arkalarından geldiğini görünce dehşete kapılarak Rabbe feryat ettiler. Musa’ya: ‘Mısır’da mezar mı yoktu da bizi çöle ölmeye getirdin!” dediler. “Bak Mısır’dan çıkmakla bize ne yaptın? Mısır’dayken sana “Bırak bizi, Mısırlılara kulluk edelim!” demedik mi? Çölde ölmektense Mısırlılara kulluk etsek bizim için daha iyi olurdu!” (Çıkış, 14: 10-12)
“Müminler ise, düşman birliklerini gördüklerinde: İşte Allah ve Resûlü’nün bize vadettiği! Allah ve Resûlü doğru söylemiştir, dediler. Bu (orduların gelişi), onların ancak imanlarını ve Allah’a bağlılıklarını arttırdı.” (Ahzâb 33/22)
Bunun üzerine ne dedi Hz. Mûsâ?
قَالَ كَلَّاۚ اِنَّ مَعِيَ رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
“Mûsâ, “Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.” (Şuarâ 26/62)
Tabloda 5 grup aktör var:
1. Allah’ın kendilerine vâdettiği şeye kesinkes inanan iki elçi: Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn
2. Allah’ın kendilerine gönderdiği elçilere iman eden ve Allah’ın vâdine güvenen bir avuç mü’min
3. İman tam olarak kalplerine yerleşmediği için Allah ve Elçileri hakkında suizana kapılan İsrâiloğulları
4. Kibir ve nefretlerinden dolayı gözleri dönmüş Firavun, Hâmân ve Mele takımı
5. Menfaatlerinden, düşmanlıklarından veya korkularından oraya gelmiş olan Mısır ordusu
Denizin iki yaka arasında 8,3 km bir mesafe var. Kızıldeniz’in en ortalama derinlik ölçüsü 490 metre… Azami derinlik ölçüsü 2211 metre…
“Bunun üzerine Mûsâ’ya: ‘Asanla denize vur’ diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz bir patlama ile hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.” (Şuarâ 26/62)
فَاضْرِبْ لَهُمْ طَر۪يقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًاۚ
“…onlara denizde kupkuru bir yol aç!…” (Tâhâ 20/77)
وَاتْرُكِ الْبَحْرَ رَهْوًاۜ اِنَّهُمْ جُنْدٌ مُغْرَقُونَ
“Denizi açık hâlde bırak. Çünkü onlar orada boğulacak bir ordudur.” (Duhân 44/24)
Bu üç ayette geçen beş kelimeye bir daha dikkat edelim:
فَانْفَلَقَ / fenfeleka: İnfilak etti.
كَالطَّوْدِ الْعَظ۪يمِۚ / ke-ttavdi-l’azîm: Büyük bir dağ gibi oldu. (Şuarâ 26/62)
طَر۪يقًا / tarîkan: Yürünecek yol!
يَبَسًا / yebesen: Kupkuru bir yol! (Tâhâ 20/77)
رَهْوًاۜ / rahvâ: Denizi açık bırak! (Duhân 44/24)
Ne anlıyoruz bu kelimelerden?
1. Ortaya çok ama çok büyük bir mucize konmuştur.
2. Denizin ikiye yarılması asla bir med-cezir, bir sihir, bir halüsinasyon veya beşerin yapabileceği bir şey değildir.
3. Denizin yarılması bir mucize, ortaya yürünecek kupkuru bir yolun konması bir mucize, iman edenlerin kurtulması bir mucize, inkâr edenlerin boğulması bir mucize, denizin eski haline döndürülmesi bir mucizedir. Dolayısı ile mucize üstü bir mucizedir.
4. Deniz büyük bir patlama ile ikiye ayrılmış ve sular halılar gibi katlanmış, sanki orada bir set varmış gibi tutulmuştur.
5. Denizin tekrar kapanması Hz. Mûsâ’ya bırakılmış, Hz. Mûsâ asâsı ile yere dokununca sular tekrar birbirleri ile buluşmuş ve Firavun’u tüm ordusu ile birlikte boğmuştur.
Firavun’un o imanını ikrar ettiği sahneyi bize anlatan üç ayeti ödev olarak vermek istiyorum. Hangi ayetler bunlar? Yunûs 10/90, 91,92
Neden Allah (cc) denizi ikiye yardı?
Mûcize-Rahmet ilişkisi
Mûcize-Helâk ilişkisi
Firavun’un boğulması ile alakalı âyetler:
Bakara 2/50
A’raf 7/136
Enfâl 8/54
İsrâ 17/103
Tâhâ 20/78
Şuarâ 26/66
Kasas 28/40
Duhân 44/24
Zâriyât 51/40
فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنْظَر۪ينَ۟
“Onlar için ne gök ağladı ne de yer. Onlara mühlet de verilmedi.” (Duhân 44/29)
Unutuldular, unutuldukları bile unutuldu…
İki soru:
1- Firavun nasıl cesaret etti denize girmeye ve nasıl ikna etti ordusunu denize sokmaya?
2- Firavun ve askerleri boğulduktan sonra neden Hz. Mûsâ Mısır’a dönmedi? İsrâiloğulları ondan bunu talep etmediler mi?