Hicri yılbaşının yıldönümü olan bugünlerde hicretin ruhunu anlama yolundaki gayretimize bu haftaki yazımızda da devam edeceğiz. Geçen yazımızda Hacerî bir teslimiyete değinmiştik; hatırlarsanız bu teslimiyet bünyesinde sa’yı yani çaba ve gayreti, dolayısı ile tedbiri barındırıyordu. Demek ki; medeniyetler doğurmak için yapılan her hicret, içerisinde derin bir teslimiyet ve imkanlar nispetinde bir tedbiri bulundurmak zorundaydı.
Teslimiyet ve tedbir bağlamında Allah Resulü’nün hicretine baktığımız zaman bu iki önemli hususun nasıl akıllara durgunluk verecek boyutta at başı gittiklerine şahit oluruz. İsterseniz fazla ayrıntılara girmeden bu mukaddes göçe hep beraber bir göz atalım:
Teslimiyet: Allah Resulü elinin altında ne kadar Müslüman varsa hepsini göndermiş, kendi ise en son gitmeye karar vermişti. Risalet davasının rehberi olan Efendimiz bu davranışı ile nasıl bir teslimiyet içerisinde olduğunu aleme haykırmaktaydı.
Tedbir: Hicret izni çıktığında Allah Resulü beklemiş ve yolunun yoldaşı Ebubekir’in evine her gün uğradığı zamanın aksine bir öğle vaktinde gitmişti. O günlerde aylardan Temmuzdu ve Mekke en sıcak günlerini yaşıyordu. Tüm halkın yazın sıcağında öğle uykusuna daldığı bir zamanda Efendimiz hicret için Hz. Ebubekir’in evine yürüyordu.
Teslimiyet: Efendimiz yatağına o gün için 23 yaşında bir delikanlı olan Ali’yi yatırıyordu. Ali yıllardır yolunun rehberi olan Efendimiz’den teslimiyet dersi almıştı, şimdi o dersin uygulaması yapılacaktı ve Ali “lebbeyk” deyip, yatağa kalkmak için değil ölmek için yatacaktı. Allah Resulü ise; “Yürü ya Muhammed! yollar senindir” diyen ilahî otoritenin emri gereği kapıda eli kılıç tutan Mekke’nin gençlerinin kılıç seslerine aldırmadan büyük bir teslimiyet ile dışarı çıkıp gidecekti.
Tedbir: Allah Resulü’nün gideceği yer Yesrib’ti, ama O (s.a.v.) büyük bir tedbir ile Medine’nin tam aksi istikametinde, Yemen yolunun üzerinde bulunan Sevr dağına gidecekti. Sevr dağı Mekke’ye 3 km. uzaklıkta, 759 metre yükseklikte idi. Bu dağda bulunan küçük mağarada 3 gün kalacak, Mekke’nin aramaları biraz durulunca asıl gitmesi gereken yere doğru hareket edecekti.
Teslimiyet: Mağarada beklerlerken Mekke’nin en uzman iz sürücüleri bu kutlu kafilenin kaldıkları yeri bulacaklardı. Mağaranın ağzına kadar gelecek, eğilseler bu iki yolcunun ayaklarını göreceklerdi. Arkadaşı yoluna baş koyduğu Efendimiz hakkında endişelenecek; ama Hacer anadan teslimiyeti emercesine içselleştiren kutlu Nebi; “ Korkma! Tasalanma! Allah bizimle beraberdir” diyecekti.
Tedbir: Mağarada kaldıkları 3 gün boyunca, genç bir hanım olan Hz. Ebubekir’in kızı, Hz. Zübeyr’in eşi, karnında taşıdığı bebeğe aldırmadan onlara azık götürecekti. Çünkü bu iş için dikkat çekmeyecek biri lazımdı; o da ancak Esma olabilirdi. Hz. Ebubekir’in çocuk yaştaki oğlu Abdullah, Mekke sokaklarında dolaşacak ve gecenin karanlığında mağaraya haberler getirecekti. Hz. Ebubekir’in hizmetlisi olan Amr b. Fuheyre yürünen yollardan davarları geçirerek izleri kaybettirecekti. Üçüncü günün sonunda, o günlerde daha Müslüman olmamış, ama işinin ehli olan yol rehberi Abdullah ibn Ureykıt, hazırlanan develeri dağın eteğine getirecek ve bu kutlu kafile yine büyük bir tedbir ile bilinen yolu değil, uzak olmasına rağmen sahil yolunu kullanarak Medine’ye doğru hareket edeceklerdi.
Teslimiyet: Kafile Kudeyd vadisinden geçerlerken başlarına konan 100 deveyi almak için bölgenin en güçlü savaşçısı Süraka ibn Malik büyük bir hırs ile onlara doğru yaklaşacaktı. Hz. Ebubekir, Süraka’nın gelişini görünce endişelenecek ve Efendimiz’in selameti için korkulara kapılacaktı. Ancak teslimiyet abidesi olan Allah Resulü’nün dilinde aynı söz yine yankılanacaktı: “ Korkma! Tasalanma! Allah bizimle beraberdir.”
Tedbir: Bu kutlu kafile Medine’ye doğru giderlerken bazıları Hz. Ebubekir’i tanıyacak ve sadakat abidesine yanındaki insanın kimliğini soracaklardı. Hz. Ebubekir ömrü boyunca yalana değil hayatında, rüyalarında bile yer vermemiş birisi olarak bu durumda ne diyeceğini şaşıracaktı ve o an tedbir silahına sarılmak zorunda kalacaktı. Hz. Ebubekir sadakat ve tedbir arasında düşünerek cevap bekleyen yüzlere diyecekti ki: “O benim yol rehberimdir.” Bu sözü duyanlar Efendimiz’i, o bölgenin yollarını iyi bilen bir rehber olduğunu zan edeceklerdi; ama Hz. Ebubekir’in kastı asıl kurtuluş yolu olan iman yolunun rehberi olacaktı. Böyle yapmak ile hem tedbiri elden bırakmayacak, hem de yalana tenezzül etmeyecekti.
Bu bilgiler ışığında şimdi şu soruyu nefislerimize soralım; Medineleri inşa etmek için teslimiyet ve tedbir ile yürüyebiliyor muyuz?
Eğer vereceğimiz cevap; “evet” ise, varacağımız yer bellidir.
Muhammed Emin YILDIRIM
Medeniyetin Anası Hicret, Hicretin Anası Hacer’dir