Aile, kendisini oluşturan bireylere toplumda ihtiyaç duyacağı insani yetileri kazandıran en temel kurumdur. Bu yönüyle toplumun mihenk taşı konumunda olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim aile kurumundaki en ufak dejenerasyonların toplumsal krizlere yol açabileceği malumdur. En önemlisi toplumun kimliğini belirlemedeki büyük rolü asla göz ardı edilmemesi gereken bir olgudur.
İnsanın doğumundan ölümüne kadar tıpkı bir pazıl gibi her söz ve davranışıyla oluşturduğu ve kişiyi haysiyetli yapan aynı zamanda onu diğer mahlukattan ayıran, yaratıcı indinde değerli kılan şey şüphesiz ki karakteridir. Bu karakterin oluşmasında ve terbiye edilmesinde maddi manevi önemli bir role sahip olan aile ve bilhassa anne-babadır.
Kişinin erdemli davranışların öğütlendiği, dürüstlüğün aşılandığı, adil bir muamele gördüğü, yeteri kadar sevgi ile doyurulduğu bir aile ortamında büyümesi onu topluma faydalı bir birey yapacağı gibi tüm bunlardan yoksun bir ailede büyümüş olması da kişiyi topluma zararlı bir birey haline getirecektir.
Tüm bunlardan çıkarabileceğimiz en aşikar yorum ise aile, aslında bireyin ilk eğitimini aldığı ve zihnindeki değerler sıralamasını değişmesi zor bir şekilde oluşturduğu müessesedir.
Kaldı ki sadece bir ailenin üyesi olmak bile kişiye güven veren bir durumdur. Bireyin hayatı boyunca karşılaştığı tüm zorlukları çözüm bulsun veya bulmasın taşıyacağı ilk yer aile ortamıdır. Ailenin eğitici yönünü konuşurken değinmeden geçemeyeceğimiz bir başka husus ise bu eğitimin ailenin çocuğu ile ebeveynleri arasında çift yönlü olarak gerçekleştiğidir. Nitekim ebeveynler de çocuk sahibi olarak ve onu yetiştirerek kişiliklerinde oluşması muhtemel olan egoizmi/bencilliği de farkında olmadan engellemektedir.
Çocuk sahibi olmak ve aile kurmak, kişiye sorumluluk ve paylaşma duygularını aşılayarak onu hem bencillikten korumakta hem de toplum ve insanlar arasında anlamlı bir ilişki kurmasına yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda, sevgi ve anlayış duygusunun en iyi karşılandığı ortam olan aile, insanı bireyselcilikten kurtarıp sosyalleştirdiği gibi onu aynı zamanda yalnızlıktan ve ruhi boşluktan da uzaklaştırmaktadır.
Aile aynı zamanda kişiye, toplumun bir üyesi olduğu duygu ve düşüncesini vererek sorumluluk yüklemektedir. Onu düzenli bir hayat kurmaya ve herkesle iyi ilişkiler geliştirmeye yöneltmektedir. Toplum beklentilerine uygun düzenli bir yaşantı kuran ve çevresindeki insanlarla iyi ilişkiler içinde olan kişi, doğal olarak daha mutlu olmakta ve daha huzurlu bir hayat sürmektedir.
Kişinin dünyevi ve uhrevi huzurunu kazanmasını hedefleyen dinimiz de ailenin kişi üzerindeki eşsiz etkisini göz ardı etmemektedir. Nitekim Efendimiz (sas) “Sizin en hayırlınız ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.” buyurmuştur. [Tirmizî, “Menâkıb”, 63.]
Hadis-i Şeriften anlaşılacağı üzere Efendimiz (sas) kendisini “En hayırlı” yapan şeyin aile kurumuna hayır ile muamele etmesi olduğunu belirterek hem bu yönde bir teşvik hem de aile kurumu için büyük bir taltifte bulunmuştur.
Şüphesiz ki aileyi bu nedenli değerli yapan şey birey üzerindeki etkisi dolaylı olarak da topluma etkisidir, en hayırlı ümmet olan Ümmet-i İslam’ı oluşturan ailelerin de bu kurumun değerini ve önemini bilerek hareket etmeleri gerekmektedir.
Günümüzde aile kurumunu tehdit eden birçok tehlike vardır. Bu tehlikeler özellikle de çocuğu aile ortamından kopartmaya ve postmodern hayatın dayattığı kural tanımaz bir hayata çekmeye çalışmaktadır.
Bu nedenle çocuk aileden, ailenin yaşam tarzından dolayısıyla dini hassasiyetlerden daha sonraları ise dinden uzaklaşmakta, Allah muhafaza dine karşı görüşler geliştirmeye başlamaktadır.
Yapılan araştırmalar dinden ayrılma nedenlerinin en başında ailenin geldiğini göstermektedir. Buna neden olan tutumlar bazı ailelerde dini dayatma, zorlama, sert üslup kullanma, dini doğru temsil etmeme, batıl inançların din olarak benimsenmesi, toplumda Müslüman olarak bilenen kişilerin evde, aile ortamında İslam’ın aksine davranışlar sergilemesi vs. olarak sıralanabilir.
Tanrı tanımaz, dolayısıyla bedeninin emanet olduğu bilincinden yoksun, yaptıklarından hesaba çekilmeyeceğini düşünen bir kimsenin toplumsal düzeni ciddi manada bozacağı asi davranışlar sergileyeceği muhtemeldir. Bu durum sanılanın aksine kişiyi huzurlu yapmadığı gibi toplumsal huzuru da bozmakta kişi için iki dünyanın da ızdıraba dönüşmesine neden olmaktadır.
Öyleyse bu elem dolu tablonun yaşanmaması için Müslüman kimliğini hâlâ koruyan aileler evlatlarına karşı tutumlarını tüm bu çerçeveler içerisinde yeniden değerlendirmeli, bireysel huzurun bulaşıcı olduğunu bireyden aileye aileden topluma uzandığını unutmamalıdır.
Ayşenur SÖZGEN
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ekim-Kasım-Aralık 2019/12 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com