Siret-i Enbiyâ derslerimizde Hz. İbrâhim’in (as) bereketli hayatını öğrenmeye devam ettik. Bu hafta Muhammed Emin Yıldırım hocamız, Hz. İbrâhim üzerinden iki önemli hastalık olan cimrilik ve vesvesenin ilaçlarının neler olduğunu anlattı. “Hz. İbrâhim’den İki Hastalığa İlaç” serlevhasının altında hocamız, Hz. İshak’ın müjdelenmesini ve Misafir-Ev sahibi ahlâkının neler olması gerektiğini, çok önemli mesaj ve vurgularla bizlerle paylaştı.
Dersten Cümleler
Hatırlarsanız ilk derslerimizde Hz. İbrâhim’in istinai bir özelliğine değinmiştik, demiştik ki; Kur’an, bize anlattığı 28 peygamberden sadece ikisi için Üsve-i Hasene ifadesini kullanır. Bunlardan biri Hz. İbrâhim, bir diğeri ise Efendimiz’di.
Hakkında fidye âyeti nâzil olan sahâbî Kâ’b İbn Ucre (ra) şöyle anlatır: “Hz. Peygamber bizim yanımıza geldi. Biz dedik ki: “Ey Allah’ın Resûlü! Allah bize, sana nasıl selâm vereceğimizi bildirdi. Sen de bize, sana nasıl salât getireceğimizi öğret. Bunun üzerine bize salât dualarını şöyle öğretti.” (Buhârî, Tefsîru Sûre, 33/10, Enbiya, 10, Deavât, 31, 32; Müslim, Salât, 65, 66, 69; Tirmizî, Tefsîru Sûre 33/23)
“Allah’ım! İbrâhim’e ve İbrâhim’in âlîne/ümmetine rahmet ettiğin gibi Muhammed’e ve Muhammed’in âlîne/ümmetine rahmet eyle; şerefini yücelt. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.” (İnneke Hamidün Mecîd)
“Allah’ım! İbrâhim’e ve İbrâhim’in âlîne/ümmetine rahmet ettiğin gibi Muhammed’e ve Muhammed’in ümmetine hayır ve bereket ver. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.”
Bir peygamber, Kur’ân’da anılmışsa bizim için çok daha fazla önem arz eder. Hele hele o peygamber onlarcasının içerisinden Üsve-i Hasene diye bize takdim edilmişse bu önem daha da artar. Birde o peygamber her gün her kıldığımız namazda anılıyorsa bu önem zirvelere çıkar…
Ebû Saîd el-Hudrî’nin (ra) naklettiği hadiste: “Resûlullah (sas) buyurdular ki: “İki haslet vardır ki bir mü’minde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlak.” (Tirmizi, Bir, 41)
Sözlükte vesvese/visvâs “fısıldama, kötü telkinde bulunma, karışık sözler söyleme, kuşkulanma”; aynı kökten vesvâs “insanın içine doğan zararlı uyarıcı, kötü duygu ve düşünce, telkin, şüphe, fısıltı, evham” gibi manaları içermektedir.
Hz. İbrâhim (sas) bize cimriliğin ilacı olarak cömertliği, inanç noktasındaki vesvesenin ilacı olarak itminanı verir.
Hz. İbrâhim’in Misafirleri kıssasında neler tartışılmış?
1. Gelen elçiler kaç kişiydiler?
2. Gelen melekler kimlerdi?
3. Gelen meleklerin şekilleri nasıldı?
4. Gelen meleklere nasıl bir sofra kuruldu?
5. Et ile birlikte neler ikram edildi?
Dört kıssasında neler tartışıldı?
1. Neden başka bir hayvan değil de kuş seçildi?
2. Kuşların sayısı neden dörttür?
3. Hz. İbrâhim kuşları kesti mi kuşları kendisine alıştırdı mı?
4. Hem alıştırıp hem kesti mi? Yoksa sadece kesti mi?
5. Hz. İbrâhim’in kestiği 4 kuş hangileri idi?
6. Dağların sayısı kaçtı?
“(İnsanların kimi:) ‘Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir!’ diyecekler; yine: ‘Beş kişidir; altıncıları köpekleridir’ diyecekler. (Bunlar) bilinmeyene (gaybe) taş atıp duruyorlar/hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) ‘Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir!’ derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme.” (Kehf 18/22)
رَجْمًا بِالْغَيْبِۚ “Gaybe, bilinmeyene taş atmak…”
Kur’ân-ı Kerim, bu kıssayı bize 3 yerde anlatıyor. Bu 3 yer şunlardır:
Hûd Sûresi 11/69-76 – Misafirleri ve Hz. İshak’ın Müjdelenmesi – 8 ayet
Hicr Sûresi 15/51-58 – Misafirleri ve Lût Kavimine Gelen Azap Haberi – 8 ayet
Zâriyât Sûresi 51/24-37- Misafirlerine İkramları ve Onların Getirdiği Haberler – 14 ayet
Bu üç ayet grubunun nüzul sırası ise şöyledir:
Zâriyât Sûresi 51/24-37 Nübüvvetin 5. yılı ortaları
Hûd Sûresi 11/69-76 Nübüvvetin 5. yılı sonları
Hicr Sûresi 15/51-58 Nübüvvetin 6. yılı başları
“İmkânsız gibi gözüken şeylere takılma, Allah için imkânsız diye bir şey yoktur. İman imkân var, iman varsa umut vardır!”
“Ey Muhammed! İmkânsız gibi gözüken bir hadiseyi sana anlatıyoruz. Yaşlı, pir-i fani olmuş bir babadan ve yaşlı, kısır bir anneden İshak doğduysa, Allah bunu nasip ettiyse, hiç korkma! Göreceksin Allah nicelerinden yine nicelerini doğuracak… Belki bu iş Velid b. Muğire ile olmayacak ama oğlu Halid ile olacak… Âs b. Vail ile olmayacak ama oğlu Amr ile olacak… Ebû Cehil ile olmayacak ama oğlu İkrime ile olacak…”
Hz. İbrâhim’in misafirlerinin anlatıldığı bu üç pasaja baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkar:
Zâriyât Sûresi 51/24-37 Nübüvvetin 5. yılı ortaları
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَ الْمُكْرَم۪ينَۢ
“Sana İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi geldi mi?” (Zâriyât, 51/24)
Misafirlere ikram edilen yemeğin muhtevası, İshâk’ın müjdelenmesi ve Sâre validemizin sevinç ifadeleri, Hz. Lût’un kavmine gelen azap haberi ve azabın nasıl olacağı…
Hûd Sûresi 11/69-76 Nübüvvetin 5. yılı sonları
وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَامًاۜ قَالَ سَلَامٌۚ
“Andolsun ki elçilerimiz İbrâhim’e müjde getirdiler ve: ‘Selam (sana)’ dediler. O da: ‘Size de selam’ dedi…” (Hûd 11/69)
Misafirlerin müjde ile gelmesi, İshak’ın müjdelenmesine Sare validemizin inanamayışı, meleklerin bu sözlere cevapları, sadece müjdelenen burada İshak değil, “İshak’ı, İshak’ın ardından Yakub’u müjdeledik!” (Hûd 11/71) ifadesi var. Daha sonra Hz. Lût’un kavmine gelen azap haberinin iletilmesi, Hz. İbrâhim’in meleklerle azabın ertelenmesi noktasındaki mücadelesi, Hz. İbrâhim’in eşsiz şefkat ve merhametinin nazarlara verilmesi…
Hicr Sûresi 15/51-58 Nübüvvetin 6. yılı başları
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
“Onlara İbrâhim’in misafirlerinin haberlerini ver!” (Hicr 15/51)
Misafirlerin hallerinden Hz. İbrâhim’in çekinmesi, Hz. İshak’ın müjdelenmesinde Hz. İbrahim’in tavrı, Hz. Lût’un kavmine gelen azap haberi ve o azabın nasıl gerçekleştiği anlatılır.
Bu ayetlerden çıkarılabilecek konular:
– Meleklerin insan suretinde gelmesi
– Meleklerin hem müjde hem azap haberini getirmesi
– Bir peygamberin müjdeye ve azaba karşı tavrı
– Azaba uğrayacak olan Lût kavminin özellikleri
– Azabın onlara nasıl uygulanacağı
– Bir amca olarak Hz. İbrâhim’in meleklerden duyduklarına karşı tavrı ve daha neler, neler…
Bütün bu konulara değinebilmemiz imkânsızdır ama biz sadece iki konuya dikkatlerinizi çekmeye çalışacağız. Bu konulardan biri Hz. İshak’ın müjdelenmesi, diğeri ise Misafir-Ev Sahibi ahlâkı açısından bu ayetlerin değerlendirilmesi… Bu son konudan cimriliğin ilacı olarak cömertliği görmüş olacağız…
Hz. İsmâil, ateşe teslimiyetin hediyesidir.
Hz. İshak, kurbana teslimiyetin hediyesidir.
Allah’a teslim olanı, Allah hediyesiz bırakmıyor. Allah için bir şeyleri terk ettiğinizde Allah size daha güzellerini bahşediyor. Yeter ki kişi bir beklentiye girmesin…
Hz. İsmail ve Hz. İshak’ın müjdelenmeleri:
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ
“Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.” (Sâffât 37/101)
وَبَشَّرُوهُ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
“…Ona âlim/bilgin bir oğul müjdelediler.” (Zâriyât 51/28)
اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
“Biz sana âlim bir oğul müjdeliyoruz dediler.” (Hicr, 15/53)
Hz. İsmail müjdelenirken Halim oluşu, Hz. İshak müjdelenirken Âlim oluşu ile nazarlara verilir.
“Allah nasıl ki Sâre annemizi ve İbrâhim babamızı ilerleyen yaşlarında İsmail ve İshak ile sevindirdiyse çocuksuzlukla imtihan edilen kardeşlerimizi de sevindirsin.”
Misafir Ahlâkı
1. Misafir, ev sahibinin izni ve müsaadesi ile eve girer. (Zâriyât 51/25)
2. Misafir, “selam” der ve selamın gerektirdiği sorumluluğu yerine getirir. (Zâriyât 51/25)
3. Misafir, ev sahibini sıkıntıya sokacak taleplerde bulunmaz. (Zâriyât 51/25)
4. Misafir, ev sahibinin işlerine karışmaz. (Zâriyât 51/26)
5. Misafir, ikramları ya kabul eder, yada güzellikle kabul etmez. (Zâriyât 51/27)
6. Misafir, ev sahibinin moralini bozmaz, bilakis onu sevindirecek sözler söyler. (Zâriyât 51/28)
Ev Sahibi Ahlâkı
1. Ev sahibi, evine gelmek isteyen misafirleri ciddi bir mazereti yoksa kabul etmelidir. (Zâriyât 51/25)
2. Ev sahibi, “selam” diyerek gelen misafirlerine “selam” diye karşılıkta bulunmalı ve selamın gereklerini yerine getirmelidir. (Zâriyât 51/25)
3. Ev sahibi, misafirlerine sıkıntı vermeden elinden geldiğince ikramlarda bulunmalıdır. (Zâriyât 51/26)
4. Ev sahibi, ikramlarını yaparken misafirlerini yormamalı, gereksiz bir şekilde ortamı germemelidir. (Zâriyât 51/26)
فَرَاغَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ فَجَٓاءَ بِعِجْلٍ سَم۪ينٍۙ
“Hemen (misafirlerine sezdirmeden) ailesine gidip (misafirin yemeğini acele edip), çok geçmeden (pişirilmiş) semiz bir buzağı ile (geri) gelmişti.” (Zâriyât 51/26)
“Misafire ikramda nezaket ve hızlılık, cömertliğin kemalindendir.”
5. Ev sahibi, ikramlarını yaptıktan sonra misafirlerine en güzel şekilde takdim etmeli ve onların rahat etmelerini sağlamalıdır. (Zâriyât 51/27)
فَقَرَّبَهُٓ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۘ
“Derken (sofrayı) onlara yaklaştırıp (ikram etmiş) ve “Yemez misiniz?” (buyurun) demişti.” (Zâriyât 51/27)
6. Ev sahibi, misafirlerinin gelişinden memnun olduğunu onlara hissettirmek için evin diğer sakinlerinin -hukuka göre- selamlaşmasına zemin hazırlamalıdır. (Zâriyât 51/28)
“(İbrahim’in karısı:) Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! dedi.” (Hûd 11/72)
قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ
“(Melekler) Dediler ki: “Allah’ın emrine (ve kudretine) mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecîd’tir; yüceler yücesidir.” (Hûd 11/73)
Ehli Beyt ifadesi Kur’ân-ı Kerim’de üç yerde kullanılır:
– Hûd Sûresi 73. ayette, Hz. İbrâhim’in ev halkı için
– Kasas Sûresi 12. ayette, Hz. Musa’nın ev halkı için
– Ahzab Sûresi 33. ayette, Hz. Peygamber’in ev halkı için kullanılmıştır.
Modern hayat evlerimizi mekân itibari ile genişletti ve rahata erdirdi ama gönül itibari ile daralttı ve bizi eşyaların mahkûmu haline getirdi.
Cimriliğin ilacı cömertlikse, cömertliğin alışılacağı ve fazlalaşacağı yer de sofralarımızı misafirlere daha fazla açmaktır.
Yıllarca Mısır’ın adil bir valisi olan Ukbe b. Âmir (ra) bir gün Efendimiz’e şöyle bir soru sordu: “Ya Resûlullah! Kurtuluşumuz nasıl olacak?” Efendimiz’in verdiği cevap kısa ve net: “Dilini tut, evini genişlet, günahların için ağla!” (Tirmizî, Zühd, 61)