“Peygamberimi (sas) Tanıyorum” üst başlığı altında kaleme aldığımız 3. yazımıza ulaşmanın hamdi ve sevinci içerisindeyiz. Bu üst başlık altında son yazımızı kaleme almaktayız. İlk yazımızda, Allah Resûlü’nü (sas) güldüren olaylardan; bir önceki yazımızda Efendimiz’i (sas) kızdıran olaylardan ve bu yazımızda da başlıktan anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber’i (sas) ağlatan olaylara kısaca değinmeye gayret edeceğiz. Diğer iki yazımızda da belirttiğimiz üzere ele aldığımız başlıklar hakkında çok derinlemesine, başlıkla alakalı tüm olayların, konuşulması gereken her sözün zikredilmediğini, sadece kısaca Allah Resûlü’nde (sas) bilmemiz gerekenlere kısaca değindiğimizi tekrar söylemiş olalım.
Ağlamak meselesi ümmet olarak bizlerin çok beceremediği; ne zaman, nasıl ve ne ölçüde olması konusunda cehalet içerisinde olduğumuz bir olaydır. Örneğin, hanımlar yapıları gereği ağlamaya daha müsaitken, erkekler bu meseleyi çok daha farklı yorumlayarak kendilerine yakıştıramadıkları bir durummuş gibi yorumlamaktadır. Ancak Allah Resûlü’nün (sas) hayatına baktığımız zaman aslında ağlamanın cinsiyeti olamayacağını görmekteyiz. Şimdi Asr-ı Saâdet üzerinden zikredeceğimiz bazı olaylar ve Allah Resûlü’nün (sas) dilinden dökülen mesajlar üzerinden ağlama bahsini anlamaya çalışalım.
Öncelikle Allah Resûlü’nün (sas) gözlerinden yaş akmasına sebebiyet veren durumlardan bir tanesini Allah Resûlü’nden (sas) öğreniyoruz:
Enes b. Malik’in (ra) rivayet ettiğine göre Allah Resûlü (sas) şöyle buyurdu: “Eğer benim bildiklerimi siz bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.” [1] Hadiste geçen “Benim bildiğim” ifadesi ile işaret edilen bilgi, Allah’ın günahkâr kullarına vereceği azap ve kıyamet günü yapılacak hesap ve sorgunun şiddet ve dehşetiyle ilgili bilgidir.
Hadisin “çok ağlardınız” ifadesinden maksadı, Allah korkusundan ağlama işinin çokluğu veya ağlama zamanının çokluğudur. Yani Allah korkusu, Allah’ın (cc) mağfiret etme ümidine ağırlık edecekti. Siz bağışlama ümidinden ziyade korku besleyecektiniz.
Başka bir hadiste ise aslında ağlamanın ama rızayı ilahi için ağlamanın ne kadar önemli olduğunu Efendimiz (sas) bizlere öğretiyor:
Abdullah b. Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
“Allah korkusundan dolayı karasinek başı kadar bile olsa iki gözünden yaşlar çıkıp dayanak yumrusunun bir yerine değen hiçbir Mü’min yoktur ki, Allah onu ateşe haram etmesin.”[2]
Yine ağlamanın önemiyle alakalı zikredebileceğimiz bir diğer hadis ise;
Sa’d b. Ebî Vakkas’dan (ra) rivayet edildiğine göre Allah Resûlü (sas) şöyle buyurmuştur:
“(Allah korkusundan dolayı) Ağlayınız. Eğer ağlamanız gelmezse, ağlamak için kendinizi zorlayınız.”[3] Hadiste Efendimiz (sas) bizlere açık açık ağlamayı emrediyor. Ancak ne zaman ve nasıl yapmamız gerekiyor? Tabi ki de sadece ve sadece Allah rızası için, gözyaşlarımızı riya ile lekelemeden, gösterişe düşmeden ağlamak…
Allah rızası ve korkusu için dökülmesi gereken gözyaşının önemine dair zikredeceğimiz bir diğer hadis ise şöyledir:
Ebû Umâme’nin (ra) rivâyet ettiğine göre Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur:
“Allah katında hiçbir şey, iki damla ve iki izden daha sevimli değildir. Allah korkusuyla akıtılan gözyaşı damlası ve Allah yolunda dökülen kandamlası. İki iz ise, Allah yolunda çarpışmaktan kalan cihad izi ve Allah’ın emrettiği farzlardan birini yerine getirmekten kalan ibadet izidir.”[4]
Efendimiz’in (sas) o mübarek gözlerinden yaş akmasına sebebiyet veren durumlardan bir tanesi; hiç şüphesiz ümmeti idi, yani görmediği halde ahiretleri için son derece önem verdiği bizler idik. Bizlerin bağışlanması için Allah’a (cc) dua dua yakardığı, ümmetinin affı için geceler boyu gözyaşı döktüğüne dair kaç farklı olaya hadis kitaplarımızda şahit oluyoruz. Bunlardan bir tanesi de şimdi zikredeceğimiz olaydır:
Abdullah b. Amr’ın (ra) rivayet ettiğine göre;
Peygamber (sas) Allah’ın (cc) İbrahim (as) hakkındaki:
“Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin” (İbrahim, 14/36) ayetini ve bir de Hz. İsa’nın (as): “Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin, dedi.” (Maide, 5/118) ayetini okudu ve ardından eli elini kaldırıp; “Ey Allah’ım! Ümmetim, ümmetim!” dedi ve ağlamaya başladı.
Bunun üzerine Allah (cc):
“Ey Cibril! Muhammed’e git, Rabbin en iyi bilendir. Binaenaleyh seni ağlatan nedir? diye ona sor!” buyurdu. Bunun üzerine Cibril (as), ona (sas) geldi ve kendisine sordu. Resûlullah (sas), Cibril’e (as):
“Allah’ın (cc) her şeyi en iyi bilir halde olduğunu” haber verdi. Bunun üzerine Allah (cc) şöyle buyurdu: “Ey Cibril! Muhammed’ (sas) git ve şunu söyle: Biz seni ümmetin hakkında muhakkak razı edeceğiz ve seni asla üzmeyeceğiz.” [5]
Abdullah b. Mesud’dan (ra) rivayet edildiğine göre:
Hz. Peygamber: ‘Bana Kur’an oku!’, diye emretti. Ben de ona (sas) Nisa sûresini okumaya başladım. Nihayet: “Her ümmetten birer şahit getirdiğimiz, seni de onlar üzerine şahit olarak getirdiğimiz zaman (bakalım kafirlerin hali nasıl olacak?)” (Nisa, 4/41) ayetine ulaştığım zaman ona (sas) baktım, onun (sas) iki gözünden yaşların akmakta olduğunu gördüm.”[6]
Bunların her birisi bir tarafa asıl üzerinde sayfalarca konuşulması gereken, Efendimiz’i (sas) üzen, onun (sas) o mübarek gözlerinden yaşlar akmasına sebep olan kendi aile fertlerini kaybetmesi, onların acısını yaşaması idi. Annelerin annesi, Allah Resûlü’nün (sas) ilk göz ağrısı Hz. Hatice (r. anha) validemizi kaybettiği zaman yaşamış olduğu hüzün ve dökmüş olduğu gözyaşları ve aynı zamanda üzerinde çokça emeği olan amcası Ebû Talip’in vefatı ile duymuş olduğu hüzün yılları; oğlu İbrahim’i kaybettiği zaman yaşamış olduğu ruh hali, Fatıma’sı hariç diğer tüm kızlarını kendi elleriyle toprağa verirken yaşamış olduğu o acı tablolar ve zikredilmesi gereken, anlatılması ve Allah Resûlü’nün acısına ortak olunması gereken daha nice acı ve üzücü olaylar…
Tüm bu hüzün veren, gözyaşlarının dökülmesine sebep olan hadiselere rağmen Peygamber Efendimiz’in (sas) şu sözü bizlere hüzün ahlakı adına da önemli ipuçları vermektedir. Bu önemli ipuçlarının belki de en başında zikredeceğimiz şey ise; oğlu İbrahim’in vefatı üzerine dilinden dökülen şu sözlerdir: “Göz yaş döker, kalp teessür duyar. Biz, Yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Vallahi ey İbrahim! Senin ayrılığın bizi fazlasıyla mahzun etti!”[7]
Siyer’i her yönüyle gerçek manada anlayabilme ve yaşayabilme duası ile…
Nuri SARDOĞU
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ekim-Kasım-Aralık 2019/12 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com
[1] İbn Mâce, “Zühd”, 19.
[2] İbn Mâce, “Zühd”, 19.
[3] İbn Mâce, “Zühd”, 19.
[4] Tirmizî, “Fedailu’l-Cihad”, 26.
[5] Müslim, “İman”, 87.
[6] İbn Mâce, “Zühd”, 19.
[7] Müslim, “Fedâil”, 62.