Soru: Muhterem Hocam, çalışmalarınızı yakından takip ediyor ve her daim size dua ediyorum… Size iki tane sualim var, cevaplarsanız çok memnun olurum.
Hocam, ismini vermeyeceğim ama sevdiğim bir hoca, hadislerin şimdiye kadar Kur’ân’a arz edilmediğini, eğer hadisleri Kur’ân’a arz edersek birçoklarının Peygamberimize ait olmadığını anlarız diyor. Bu doğru mu? Gerçekten şimdiye kadar Kur’ân hakemliğinde, hadisler hiç mi değerlendirilmemiştir?
İkinci sorum ise şu: Aynı hoca, Peygamberimizin cenaze namazının kılınmadığını, Sahâbe’nin halife seçimi ile uğraştığı için üç gün defnin yapılmadığını söylüyor. Sahâbe iktidar hevesine kapılmış ve böyle davranmış gibi insanı sarsan bir cümle ediyor. Hocam, Allah aşkına bu doğru mu? Nasıl Sahâbe böyle bir şey yapar?
Bu sorularıma cevap verirseniz çok memnun olurum. Şimdiden Allah razı olsun.
Cevap: Canım kardeşim, Sahâbe’ye değil, bu sözleri söyleyen hocalara şaşırmanız lazım. Müsteşriklerin delilsiz, mesnetsiz ileri sürdükleri bu iftiraları, acaba hocalarımız hiç mi Kur’ân’a arz etmeyi düşünmezler? Her seferinde Kur’ân’a arzı dillendirenler, neden işlerine gelen rivayetleri bulduklarında araştırma gereği duymadan kullanırlar? Eğer bu hocalarımız dile getirdiğiniz iddiaları Kur’ân’a arz etselerdi, Aziz Kitabımızın Sahâbe nesli için şöyle dediğini duyacaklardı.
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler (ensâr) var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfal 8/74)
“(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensâr ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” (Tevbe 9/100)
“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler (ensâr), kendilerine göç edip gelenleri (muhacirler) severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr 59/9)
Bunlar ve daha onlarca ayet ortada dururken, Sahâbe için ileri-geri konuşmak; en başta Kur’ân’a aykırı davranmaktır. Dolayısı ile önceki âlimlerimizi, hadisleri Kur’ân’a arz etmediler diye tenkit edenlerin önce kendilerinin böyle davranmaları gerekmektedir. Kaldı ki az bir şey Hadis âlimlerimizin bu konudaki gayretlerini araştıran bir insan, onların ne kadar hassas olduklarını kılı kırk yararcasına nasıl bir çaba sergilediklerini görür. Böyle söyleyen insanların yarın ahirette 14 asırdır ümmete dinin intikal ve muhafazasında gecelerini gündüzlere katan o âlimlerin yüzlerine nasıl bakacaklarını inanın ben bilmiyorum.
Diğer sorunuza gelince, tamamen çarpıtma ve yanlış yorumların kurbanı olarak söyledikleri o iddialar, biraz kaynaklara müracaat edildiğinde öyle olmadığı anlaşılacaktır.
Meselenin aslı şudur: Hz. Peygamber (sas) Pazartesi günü sabah saatlerinde, 13 gündür hasta olarak yattığı Hz. Aişe annemizin odasında vefat etti. Nereye defnedileceğine dair sorular sorulunca Hz. Ebû Bekir (ra): “Kendisinden işitip de unutmadığım bir sözünde Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştu: ‘Allah, bir peygamberin ruhunu kendisinin gömülmesini istediği yerden başkasında almaz!’ Bundan dolayı Resûlullah, Aişe’nin odasında defnedilecek.” dedi. (İbn Kesir, el-Bidâye, 5/266)
Defin yeri Hz. Aişe annemizin odası olarak belirlenince, Efendimiz’in (sas) yıkanması mevzu bahis oldu. Hz. Ebû Bekir bu işin Ehl-i Beyt’e ait olduğunu söyleyerek, odanın içerisinde Hz. Ali, Hz. Abbas, Hz. Fadl, Hz. Kusem, Hz. Üsame ve Hz. Şükran/Salih (Efendimiz’in hizmetlisi) dışındakileri çıkarttı ve bu işi onlara bıraktı. Ensâr’dan bazıları odaya girmek istediler, ama Hz. Ebû Bekir, odanın küçük olduğunu, insanların kalabalık yaparlarsa işin rahat yürümeyeceğini söyleyerek, bırakmadı. Ancak Ensâr’dan bazıları çok ısrarcı davranınca Hz. Ali’ye hadise intikal etti, o da birkaç Ensârî Sahâbîye izin verdi. Böylece Efendimiz’in (sas) yıkanması yapıldı.
Sıra cenaze namazına gelince Hz. Ebû Bekir (ra) naaşın dışarıya çıkarılmasına müsaade etmedi. Hz. Ali’de (ra) bu görüşü destekleyerek, odaya grup grup insanların alınmasına karar verildi. Önce Haşimoğulları içeriye girdi, sayılarının 17 olduğu söylenir. Hz. Ali, ‘vefat etmiş olsa bile imam Resûlullah’tır’ diyerek cemaatle değil, herkesin ferdi olarak namaz kılmasını söyledi. Böylece Çarşamba gününe kadar Medine ahalisinin ve dışarıdan gelen insanların namazları devam etti. Bütün erkekler grup grup içeriye girip namaz kıldıktan sonra kadınlar aynı şekilde içeriye alındı. Kadınlar bitince de çocuklar, çocuklar bitince de köleler içeriye alındı.
Bu konu onlarca kaynağımızda, benim size özetlediğim şekilde geçmektedir. Daha fazla bilgi için şu eserlere bakılabilir: İbn Sa’d, Tabakât, c. 2, s. 290-293; Belâzürî, Ensabü’l-Eşrâf, c. 1, s. 275-278; Beyhaki, Delâil, c. 7, s. 251-253)
Hakikat böyle iken belirttiğimiz gibi müsteşriklerin iddialarını doğruymuş gibi insanlara anlatmanın ne amacı olabilir?
Aziz Kardeşim; Sahâbe algısı çok önemli bir alandır. İslam tarihindeki tüm sapmaların altında, bu algının yanlış zemin üzerine oturtulması vardır. Bundan dolayı bizlere Kur’ân’ı ve Sünnet’i emanet eden bu altın nesle karşı çok dikkatli olmalı, öyle bu konuda her söylenene kulak asmamalısınız.
Sözü söyleyen söylemiş: “Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar (Sahâbe), mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe 9/88)
Selam ve dua ile…