Siret-i Enbiyâ derslerimizdeki yürüyüşümüz Hz. Yûsuf ile devam ediyor. Bu haftaki konumuz hem çok önemli hem de çok günceldi. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Hz. Yûsuf Ekonomiyi Nasıl Korudu?” serlevhasının altında Hz. Yûsuf’un bolluk ve darlık zamanlarında ekonomiyi nasıl koruduğunu ve onun yaptıklarının bugünün dünyasında nasıl anlaşılması gerektiğini mühim mesajlarla anlattı.
Dersten Cümleler
Miladî olarak yepyeni bir yılın bu ilk gününde bizi yeniden ilim meclisimize kavuşturduğu için Rabbimize sonsuz hamdler ediyoruz.
Neden Hz. Yûsuf, zindan arkadaşlarının rüyasını bir fırsata çevirip tebliğe vesile kıldı da kralın rüyasını neden böyle bir şeye vesile kılmadı?
Gelen şarapçıya/elçiye Hz. Yûsuf şunları söyleyebilirdi.
1. Ben bu rüyanın tabirini biliyorum ama beni krala götürün, tabirini bizzat ona anlatayım.
2. Önce beni zindandan çıkarın öyle tabirini anlatayım.
3. Tabirini söyleyeceğim ama siz bana ne vereceksiniz?
4. Krala tebliğ edeyim, sonra tabirini söylerim.
5. Önce aklanayım, sonra tabirini söylerim.
Bütün peygamberler bize çok şey öğretir ama temelde üç şey öğretir:
– Allah’ı tanımayı ve sevmeyi
– Vahyi öğrenmeyi ve içselleştirmeyi
– Menheci anlamayı ve kavramayı
Hz. Yûsuf hemen kralın rüyasını yorumlaması ile bize neyi öğretmiş oldu?
1. Rüya görenler değişti; tavır ona göre değişti.
2. Rüya görenlerin zemini değişti; tavır ona göre değişti.
3. Rüyanın mahiyeti değişti; tavır ona göre değişti.
4. Rüya görenlerin durumu değişti; tavır ona göre değişti.
5. Rüya görenlerin konumları değişti; tavır ona göre değişti.
İki önemli soru:
1. Hz. Yûsuf neticede bir peygamber, neden tebliğini yapabileceği bir konum değil de hazinelerden sorumlu olmayı istedi?
2. Hz. Yûsuf hazineden sorumlu vezir oldu; neden Hz. Peygamber kendisine teklif edilen krallığı kabul etmedi?
İki uç durum yaşayacak Mısır:
Bolluk ve bereket
Yokluk ve kıtlık
Bolluk ve bereket; iyi yönetilmezse şımarıklığa ve rehavete;
Yokluk ve kıtlık; iyi yönetilmezse fakirliğe ve sefalete sebep olur.
Düşünün bir yerde şımarıklık ve rehavet varsa, ya da fakirliğe ve sefalet varsa orada tebliğ olur mu?
Anın vaciplerine dair konuşulması gerekenler konuşulmayınca konuştuğunuz diğer haklı meselelerde anlaşılmayacaktır.
Hz. Yûsuf ile Efendimiz’in durumları arasındaki en temel farklar:
1. Hz. Yûsuf Mısır’da yabancı, Hz. Peygamber Mekke’nin yerlisi idi.
2. Hz. Yûsuf’tan hiçbir şey istenmedi; Hz. Peygamber’den ise çok büyük bir şey istendi.
3. Hz. Yûsuf Allah’ın hükümleri ile hükmetti; Hz. Peygamber’e ise “düzeni bozma ama işleri sen yürüt” dendi.
يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۙ لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ
“(Yûsuf’un yanına gelerek dedi ki:) Ey Yûsuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi zayıf ineğin yediği yedi semiz/besili inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler.” (Yûsuf 12/46)
قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَبًاۚ فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلًا مِمَّا تَأْكُلُونَ
“Yûsuf dedi ki: Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında (stok edip) bırakınız.” (Yûsuf 12/47)
ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ اِلَّا قَل۪يلًا مِمَّا تُحْصِنُونَ
“Sonra bunun ardından, saklayacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk) hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.” (Yûsuf 12/48)
ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَامٌ ف۪يهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟
“Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyve suyu ve yağ) sıkacaklar.” (Yûsuf 12/49)
Kur’ân, Hz. Yûsuf’un o bolluk ve kıtlık dönemlerinde ekonomiyi nasıl yönettiğini detayları ile anlatmıyor ama Yûsuf Sûresi 47, 48 ve 49.ayetlerden biz ekonomiyi nasıl yönettiğini çıkarabiliyoruz.
Hz. Yûsuf ekonomiyi nasıl korudu?
1. Güven ortamı oluşturarak
2. Halk ile devlet arasında sağlıklı bir ilişki kurarak
3. Vergileri arttırmayarak
4. Üretimi çoğaltarak
5. İsrafı önleyerek
6. Adaleti ikâme ederek
7. Ehliyet ve Liyakate önem vererek
8. Çok ciddi planlamalar yaparak
9. Aşamalı bir şekilde planları uygulayarak
10. Halkın zafiyete düşmemesi için sürekli umutları diri tutarak
Kral, Hz. Yûsuf’a güvenmiş, halk da Hz. Yûsuf’a güvenmişti. Bu güveni sarsacak hiçbir adım atmadı.
İnsanlığın sıkıştığı nice zamanlarda Allah insanlığı gönderdiği peygamberler ve ilettiği vahiyler ile felaha erdirmiştir. Kim ne derse desin insanlığın felahı yine Kur’an ve Sünnet ile mümkün olacaktır.
وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ
(Elçi bu yorumu getirince) kral dedi ki: ‘Onu bana getirin!’ Elçi, Yûsuf’a geldiği zaman, (Yûsuf) dedi ki: ‘Efendine dön de ona: Ellerini kesen o kadınların zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların hilesini çok iyi bilir.” (Yûsuf 12/50)
Efendimiz (sas) ayetin bu kısmını anlatırken diyor ki: “Yusuf’un yerinde ben olsaydım, suçsuzluğumu ispat etmeye çalışmadan hemen kralın davetine icabet ederdim.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 14/228; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 11/402)
قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ
“(Kral kadınlara) dedi ki: Yûsuf’un nefsinden murat almak istediğiniz zaman durumunuz neydi? Kadınlar, ‘Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik!’ dediler. Azizin karısı da dedi ki: Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o doğru söyleyenlerdendir.” (Yûsuf 12/51)
Burada kadınlar “hâşe liallâhi” diyorlar; aynı ifadeyi kadınlar, 31. ayette de söylemişlerdi. Orada;
حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَرًاۜ / Hâşâ Rabbimiz! Bu bir beşer değil… demişlerdi.
Burada ise;
حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ / Hâşâ! Allah için, biz ondan hiçbir kötülük görmedik!’ dediler.
Önceki haşa, ifadesi şehvet hayranlığı
Şimdiki haşa ifadesi şahitlik sorumluluğu idi…