Siret-i Enbiyâ derslerimiz kaldığı yerden devam ediyor… Bu hafta Muhammed Emin Yıldırım hocamız “İçmeyen Kazandı!” serlevhasının altında Kur’ân-ı Kerim’de yer alan önemli bir kıssa olan Tâlût-Câlût Kıssası’nı anlattı. Çok mühim nokta ve hususlara değinen hocamız, özellikle kıssanın bugünlere dair mesajlarına yer verdi. Haftaya kıssanın kalan kısmını ve Hz. Dâvûd’un (as) nasıl Câlût’u öldürdüğünü ve peygamber olarak görevlendirildiğini inşallah işlemiş olacağız…
Dersten Cümleler
Ramazanın gölgesinin üzerimize düştüğü, Gazze’nin acısının ise yüreklerimizde derinleştiği bir zeminde Rabbimize hamdolsun ilim meclisimize yeniden kavuştuk…
Kur’ân’ın anlattığı çok önemli kıssalardan biri olan Tâlût-Câlût kıssası, Kur’ân’ın en uzun süresi olan Bakara sûresindedir. Sûrenin 246. âyetinden başlar, 252. âyetinde biter, tam iki sayfa olan bu kıssa; 6 âyetten oluşur.
Bu kıssanın bize öğrettiği 5 temel ahlâki alan:
1- Savaş Ahlâkı
2- İtaat Ahlâkı
3- Sabır Ahlâkı
4- Güç/Kuvvet Ahlâkı
5- Galibiyet/Zafer Ahlâkı
150 güne yaklaşan bir Gazze izzeti ve zilleti yaşıyoruz… Gazzeli kardeşlerimiz için izzet, bizler için, ellerinde güç ve mülk olan idareciler için zillet yaşıyoruz.
Sorular:
Gazzeliler bu izzeti neden yaşıyor? Onları aziz kılan nedir? Nasıl bu imkânsızlıklar içerisinde böyle bir izzet kitabı yazıyorlar?
Biz ise bu zilleti neden yaşıyoruz? Neden elimiz kolumuz bağlı? Neden sadece dua etmekten ve imkânlar ölçüsünde yardım etmekten başka bir şey elimizden gelmiyor?
Bu ve daha nice soruların cevabını Tâlût-Câlût kıssası bize veriyor…
İsrâiloğulları’nın tarihinin ilk 5 dönemi:
– İbrâni atalar dönemi
– Mısır dönemi
– Mısır’dan çıkış ve kırk yıllık çöl dönemi
– Kenan topraklarının fethi dönemi
– Hâkimler dönemi
Hz. Yûşa’nın Kudüs’ü fethedip 27 yıl daha İsrâiloğulları’na rehberlik yapmasının ardından Hz. Samuel’e kadar 300 kusür (356) sene geçmişti.
İsrâiloğulları o günlerde nasıl bir haldeler?
Akideleri zedelenmiş
Ahlâkları bozulmuş
Adâletleri yıkılmış
Asabiyetleri derinleşmiş
Amaçları değişmiş
Peygamberlerini dinlemedikleri için;
Zevke odaklanmışlar
Zillete mahkûm olmuşlar
Zulüm hayatlarını kuşatmış
Zalim olanları sevme gafletine düşmüşler
Zoru görünce hemen değerlerinden vazgeçmeye başlamışlar
اَلَمْ تَرَ اِلَى الْمَلَأِ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ مِنْ بَعْدِ مُوسٰىۢ اِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ اِنْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ اَلَّا تُقَاتِلُواۜ قَالُوا وَمَا لَنَٓا اَلَّا نُقَاتِلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَدْ اُخْرِجْنَا مِنْ دِيَارِنَا وَاَبْنَٓائِنَاۜ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ
“Mûsâ’dan sonra İsrâiloğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.” (Bakara 2/246)
Tefsir, Tarih ve Kitab-ı Mukaddes’ten bu peygamberin Samuel (as) olduğunu okuyoruz. Ahd-i Atik’te adı Samuel olan bu peygamber, bizim kaynaklarımızda Şimuel, Uşmuil b. Bâlî veya Şem’ûn şeklinde geçmektedir.
Samuel (as) onlara nasıl cevap verdi:
قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ اِنْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ اَلَّا تُقَاتِلُو
“O, ‘Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?’ demişti.”
Nasıl cevap verdiler İsrâiloğulları?
“Onlar, ‘Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım’ diye cevap vermişlerdi.”
Peki, sonra ne oldu? Rabbimiz söylüyor ne olduğunu?
“Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler.”
Bu kıssa bir yönü ile de hamlar ile haslar kıssasıdır. Yani elenenlerle kalanlar kısası… Dökülenlerle duranlar kıssası… Yola çıkanlarla yoldan çıkanlar kıssası…
Bakara 246’nın son cümlesi nedir biliyor musunuz?
وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ
“Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.” (Bakara 2/246)
Bu cümleyi Kur’ân burası dâhil 4 yerde kullanıyor. Her yerde de farklı bir mesaj için kullanıyor:
Bakara 95’de; Menfaatlerini din haline getirmiş zalimler
Bakara 246’da; Korkularının esiri olmuş ama sadece sözde kahramanlık yapan zalimler
Tevbe 47’de; Nifakın arkasına gizlenip, toplumda tefrika çıkaran zalimler
Cum’a 7’de; Ahirete inanıyormuş gibi yapan ama asla hesaba inanmayan zalimler
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ اِنَّ اللّٰهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًاۜ قَالُٓوا اَنّٰى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ اَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنَ الْمَالِۜ قَالَ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِۜ وَاللّٰهُ يُؤْت۪ي مُلْكَهُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ
“Peygamberleri onlara “Allah size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. “Biz hükümdarlığa ondan daha lâyık iken ve ona servet bakımından bir zenginlik de verilmemişken onun üzerimize hükümdarlığı nasıl olur?” dediler. Peygamber “Allah onu sizin için seçti, kendisini ilimde ve bedende daha güçlü kıldı” dedi. Allah mülkünü dilediğine verir ve Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilir.” (Bakara 2/247)
Kim Tâlût? Ahd-i Atîk’te Şaul (Saul) ismiyle anılır. Tâlût, Bünyamin kabilesinden gelmektedir.
Tâlût’un komutanlığına karşı çıktılar, neyi ileri sürdüler? İki şeyi:
Biz ondan daha layığız.
Biz ondan daha zenginiz.
İtaat ahlâkı adına verilen dersler: Amr b. Âs, Attab b. Esid, Üsâme b. Zeyd ve Ebû Bekir…
وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ اِنَّ اٰيَةَ مُلْكِه۪ٓ اَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ ف۪يهِ سَك۪ينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ اٰلُ مُوسٰى وَاٰلُ هٰرُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ۟
“Peygamberleri onlara “Onun hükümdarlığının alâmeti, içinde rabbinizden bir sekînet, Mûsâ ve Hârûn ailelerinin bıraktıklarından bir bakiye bulunan ve meleklerin taşıdığı sandığın size gelmesidir” dedi. Gerçekten inanıyorsanız bilin ki, bunda sizin için büyük bir işaret vardır.” (Bakara 2/248)
Tâlût’un komutanlığınaiki büyük işaret veriyor.Birincisi sekinet, ikincisi Tabut…
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ۟
“Gerçekten inanıyorsanız bilin ki, bunda sizin için büyük bir işaret vardır.” (Bakara 2/248)
مَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِۙ قَالَ اِنَّ اللّٰهَ مُبْتَل۪يكُمْ بِنَهَرٍۚ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنّ۪يۚ وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَاِنَّهُ مِنّ۪ٓي اِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِه۪ۚ فَشَرِبُوا مِنْهُ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْۜ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُۙ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا اللّٰهِۙ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
“Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2(249)
Dersimizin serlevhasına; neydi serlevhamız “İçmeyen kazandı!”
Selmân-ı Farisî: “Yükü az olan kurtuldu!”
Burada nehir, Allah’ın imtihanıdır.
Bu nehir bazen kamunun malı olur mu? Olur.
Vakıf malı olur mu? Olur.
Ortaklıklarda ticarete konu olan mal olur mu? Olur.
Mevki, makam, etiket olur mu? Olur.
Şan, şöhret, itibar olur mu? Olur.
Şehvet, karşı cinse karşı düşkünlük olur mu? Olur.
Bir insan, haram yerse helal davranabilir mi? Mümkün değil…
Nehirlerden çok sular içtik…
3 Muhasebe:
Ben nehirden içenlerden miyim?
Ben nehirden içenlerle arama mesafe koyanlardan mıyım?
Ben nehirden içenleri uyaranlardan mıyım?
فَشَرِبُوا مِنْهُ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْۜ
“İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler.”
Ne kadarı? Sadece 4000 kişi içmedi veya az içti…76,000 kişi nehirden içti.
Tâlût’un etrafında 4000 kişi kaldı. 4000 kişi ile Câlût’un 100.000 kişilik ordusunun karşısında geçitlerinde ordunun büyük bir kısmı korkuya kapıldı. Ne dediler?
“Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler.
Ve 4000 kişiden geriye sadece 310 veya 313 kişi kaldı.
Bu sayı ile alakalı rivayeti de göreceğiz zaten haftaya…
Geri kalan 313 kişi ne dedi?
قَالَ الَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا اللّٰهِۙ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
“Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 2(249)
Sadakatlerini koruyanlar ve Allah ile buluşma olan şehadeti gönülden arzulayanlar… Şehidin, en güzel tariflerinden biri neydi? Ölümü öldürmek…
Dâvûd (as) daha sahnede yok… Sonradan, hem de çok farklı bir yoldan bu sahneye dâhil olacak ve Câlût’u öldürmek ona nasip olacak…
Özellikle Bakara 250, 251 ve 252. âyetleri dikkatle okuyalım…
Ramazan’ın yolunu gözleyelim, heyecanını duyalım ve duyuralım…
Gazze’yi gündemde tutalım, unutmayalım, unutturmayalım…