Muhteşem Ahlak derslerinde bu hafta yeni bir konuya başlamış olduk. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, bu hafta itibari ile bizlere birkaç hafta sürecek olan ‘Beslenme Ahlakı’ konusuna giriş yaptı. İlk dersimizin serlevhası: “İfsad Edilen Ekinler ve Bozulan Nesiller” idi. Çok önemli konulara değinen hocamız, mühim tavsiyelerde bulundu.
Dersten Cümleler
Beslenme konusu hem nefsimiz ile hem neslimiz ile hem bütün bir insanlık ile alakalı bir konudur.
Bakara Sûresi’nin hemen başında insanlık tarihinin aktörlerinin kimliklerini öğreneceğiz.
Müminler, Münkirler/İnkârcılar ve Münafıklar…
“Onlara yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiği zaman, ‘Biz ancak ıslah edicileriz!’ derler.” (Bakara, 2/11)
Münafık ahireti unutan dünya öncelikli yaşayan birisidir. Mümin dünyayı unutmayan ama ahiret öncelikli yaşayan birisidir.
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. (Senin ilgini çeker) Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, hasımların en yamanıdır.” (Bakara, 2/204)
“O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri ifsad edip, nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 2/205)
Münafıklar çıldırtan cümle: Allah’tan kork!
“Böylesine ‘Allah’tan kork!’ denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevk eder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!” (Bakara, 2/206)
Ahnes b. Şerik asıl ismi Übeyy b. Şerik…
Kur’an bir zamandan konuşan ama zamana mahkûm olmayan, bir mekândan konuşan ama zamana mahkûm olmayan, belli muhataplara konuşan, ama o muhataplarla sınırlı olmayan bir kitaptır.
Ekinlerin ifsad edilmesi, nesillerin bozulması anlamına geliyor.
Tarım toplumu ve toprağın çocukları olan bizler; beton toplumuna ve inşaatın çocuklarına döndük.
2012/13 dönemi dünya buğday üretiminde ilk sırayı %20 ile Amerika alırken, bunu %18 ile Çin ve %14 ile Hindistan takip etmektedir. Türkiye, dünya buğday üretiminin ancak %3 ünü gerçekleştirmektedir.
İsrail, Ölü Deniz’in güneyinde deniz seviyesinin 150 metre altındaki Arava çölünde kurduğu yedi çiftlikten yaş meyve ve sebze ihracatının yüzde 66’sını gerçekleştiriyor.
Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de içme suyu alanında yerli ve yabancı olmak üzere 288 firma rekabet ediyor. İlk 8 şirketin toplam pazar payı yüzde 30 seviyesinde olurken ambalajlı su sektöründe yabancı firmaların ağırlığı hissediliyor.
Yabancı markaların payı pet su pazarında yüzde 50, damacanada yüzde 17 oranında etkileri var.
Sağlık Bakanlığı 2002’de Türkiye’de kanserden 25 bin 475 kişinin, 2012’de 69 bin 269 kişinin vefat ettiğini bildirdi. 2002’de yaklaşık nüfus 70 milyon, 2012’de 76 milyon.
İsrail’de 2003 yılında sadece 160 kişi kanserden ölmüş, 2004 yılında ise ölen insan sayısı 152’dir.
2009 yılında 118 kişi, 2013 yılında ise 96 kişi kanserden ölmüş, buna göre 2020 yılında ise İsrail’de sadece 78 kişi kanserden ölecek.
Suç gruplarına göre tutuklu ve hükümlü sayısı incelendiğinde geçmiş yıllara oranla uyuşturucu, hırsızlık ve adam öldürme suçlarında Türkiye’de yüzde 600 oranında artış görülmüş.
Ekim 2014 deki verilere göre cezaevlerinde, hırsızlıktan bulunan tutuklu ve hükümlülerin sayısı 30 bin 922 olurken, uyuşturucu ticareti suçundan cezaevinde bulunanların sayısı ise 26 bin 697 ile ikinci sırayı aldı. Adam öldürme suçundan cezaevinde bulunanların sayısı da 26 bin 578 oldu.
Türkiye’de 2010 verilerine göre evlilik dışı çocuk doğum oranı %2,6 olarak kayıtlara geçmiştir. Bu oranın 2015’e göre çok fazlaca arttığını tahmin edebilirsiniz.
Türkiye’de doğurganlık oranı 1963’te yüzde 6,3’müş, 2013’te ise bu oran 2,17 oranında…
İnsan yediklerinin içtiklerinin esirdir.
Bir gün Sa’d b. Ebî Vakkas, Allah Resulü’nden (sas) duasının kabul olmasını ister. Hz. Peygamber’de ona hitaben dedi ki: “Helâl hoş yiyecekler ye ki; duası kabul olanlardan olasın. Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, kul haram lokmayı vücuduna koyarsa kırk gün ameli kabul olmaz. Hangi kişinin eti haram ve faizden oluşmuşsa, Cehennem onun için daha layıktır.” (Taberani, Mu’cemü’l-Evsat, 6/310)
Efendimiz (sas) Nübüvvetin 13. yılında Yesrib’e hicret ettiğinde, orası 10.000 nüfuslu, o günün şartları içerisinde orta ölçekli bir şehirdi. Bu nüfusun yarısından biraz azı, yani 4000 kadarı Yahudi, geri kalan 6000’i ise Arab-ı-Aribe diye bilinen has Araplardan oluşuyordu.
Arapların hali böyle iken, Yahudilerin durumu ise şöyleydi: 4000 nüfuslu Yahudiler bazı alt aileleri içerisinde barındırsa da, üç büyük kabileden oluşuyorlardı. Bunlar, Benû Kaynuka, Benû Nadir ve Benû Kurayza idi.
İslam Toplumu’nun Oluşumu:
1- Mescid
2- Menzil
3- Mektep
4- Muahât
5- Vesika
6- Ordu
7- Çarşı
Hz. Ali’den (ra) rivayete göre, sözleşmeye bağlı bir köle: “Sözleşme bedelini ödemekten aciz kaldım bana yardım et” dedi. Ali de şu karşılığı verdi: “Dikkat et! Rasûlullah’ın (sas) bana öğretmiş olduğu bazı duaları sana öğreteyim, sen onları oku. Sebîr dağı kadar bile borcun olsa Allah onu sana kolayca ödettirir. Şöyle dua et: “Allah’ım! Beni haramlarından uzaklaştır ve helal olana kanaat ettir. Lütfunla beni kimselere muhtaç etme.” (Tirmizi, Davaat, 110)
Abdullah b. Ömer’den (ra) rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (sas), bir toplantıdan kalkmazdan önce mutlaka ashabına şu duayı yapardı:
“Allah’ım! Bize, bizimle sana isyan sayılacak şeyler arasında perde olacak kadar korkunu, bizi Cennetine ulaştıracak kadar itaatini, dünya musibetlerini hafifletecek kadar kuvvetli bir imanı nasip eyle!
Allah’ım! Bizi hayatta bıraktığın sürece kulağımızdan, gözümüzden ve kuvvetimizden bizi faydalandır. Bunları son anımıza kadar bizden alma! Bize zulmedenlerden intikamımızı al! Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım et! Bize dini musibet verme! Dünyayı, bizim en büyük kaygımız ve ilmimizin son hedefi yapma! Bize acımayanları/merhamet etmeyenleri başımıza musallat etme!” (Tirmizi, Davaat, 82)