Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, Akaid Medresesi’nde “Nübüvvet İkliminde İman” başlığı altında yapmakta olduğu programlarından sekizincisinde “İman Meselesinde Sahabe ile Aramızdaki Farklar” konusunu işledi.
Dersten Notlar
Sahabe’nin Sahabe’yi Anlatması
Âiz b. Amr, Resulullah’ın vefatından sonra Basra’ya yerleşmiş ve burada da hayatının sonuna kadar ikamet etmişti. Basra’nın zulmü ile meşhur valisi Ubeydullah b. Ziyad (ö.67/686) bir gün bu yüce sahabîyi yanına çağırmıştı. İbn Ziyad, huzuruna getirilen ve yaşça kendisinden çokça büyük olan bu yüce İslam şahsiyetine, çok ukala bir eda ile; “Ey Âiz! Söyle bakalım, Allah Resulü’nden ne işittin?” diye sormuştu.
İbn Ziyad’a dedi ki: “Ben Allah Resulü’nün (sas) şöyle dediğini işittim: “ Yöneticilerin en kötüsü, yönettiklerine karşı acımasız davranandır.”
Âiz ibn Amr diyordu ki: “Sahabîler içerisinde döküntü olanlar mı var? Asıl döküntüler onlardan sonrakilerin ve onların dışındakilerin içlerinde vardır.”
Tabiîn’in Sahabe’yi Anlatması
Abdurrahman b. Ebî Leyla
Hicri 17 veya 18’de Medine’de doğuyor, Hicri 80 veya 81’de bir sefer sırasında Fırat Nehri’nin kenarında atından düşerek vefat ediyor…
Etba-i Tabiin’in Sahabe’yi Anlatması
İmam Evzai, o nübüvvet iklimini çok iyi tanıyan birisi olarak şöyle bir tespitte bulunur:
“Resulullah’ın (sas) ashabının beş temel özelliği vardır. Bunlar:
Luzûmu’l-Cemâ’a/Vahiy öncelikli yaşamak
İttibâu’s-Sünne/Sünnete ittibâ
İmâretü’l-Mescid/Mescitleri imar
Tilâvetü’l-Kur’an/Kur’an tilâveti
Cihad fî Sebîlillah/Allah yolunda cihat
Kur’an-ı Kerim’de geçen kıssaların Sahabe’nin şahsiyetini ve dolayısı ile imanlarını nasıl inşa ettiğini ortaya koymuştuk. Demiştik ki:
1. Firavun’un sihirbazlarının iman kıssası / Pazarlıksız bir iman
2. Tâlût ve Câlût kıssası / İtaatkâr bir iman
3. Ashab-ı Kehf kıssası / Bahanesiz bir iman
4. Ashab-ı Uhdud kıssası / Beklentisiz bir iman
5. Ashab-ı Karye kıssası / İsâr ruhlu bir iman
Pazarlıksız iman, imanına vesile olan insana karşı vefalı olmak, imandan dolayı başına gelen imtihanlara karşı sabır etmek ve herhangi bir pazarlığa girişmemektir.
İtaatkâr iman, ümmetin saadet ve selameti için emir sahiplerine itaat etmek, acıtsa, zorlasa ve bedel ödetse bile bazı şeyleri sineye çekmek ve nefsi talepleri tamamen kontrol altına almaktır.
Bahanesiz iman, hayırlı işlere adım atmak için işe yokları değil, varları sayarak başlamak, gözünde olumsuzlukları büyültmemek ve mazeretler üretmeden taşın altına el koymaktır.
Beklentisiz iman, yaptığı ve yapacağı hiçbir işten dolayı dünyevi bir beklentiye girmemek, bütün ecrini ve mükâfatını âlemlerin Rabbi olan Allah’a havale ederek yürümektir.
İsâr ruhlu iman, yaşamak için yaşamak değil, yaşatmak için yaşamayı hayatın eksenine koymak, başkalarının iman selameti uğruna yapılabilecek en azami fedakârlığı ortaya koyarak kulluk yolunda mesafe kat etmektir.
Sahabe’yi öğrendikçe iki duygu bir anda yüreklerimizde belirir. Bu iki duygu nedir?
1. Ümitlerimiz yeşerir, hedefler büyür, gayret adına insanı harekete geçirir.
2. Moraller bozulur, ulaşılamayacak kametler olduğu itiraf edilir, onlar nerede biz nerede itirafına insanı vardırır.
Hadis Külliyatımızda “Ye’tî al’e’n-nasî zamanün/İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki!” diyerek başlayan birçok hadis vardır. Bu hadisler gelecekten haber vermek, haşa bir kehanet değil, o zamanı yaşayan müminlere karşı yapılmış uyarılar, ikazlar, yol göstermeler ve rehberlik etmeleridir.
1. “Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki sizden biriniz emrolunduğu şeylerin onda birini terk etse helâk olur. Sonra öyle bir zaman gelecek ki sizden kim emrolunduğu şeyin onda birini yapsa kurtulur.” (Tirmizî, Fiten, 79/2267)
2. “Öyle bir zaman gelecek ki o zaman şu üç şeyden daha kıymetli birşey olmayacaktır: Helal para, can u gönülden arkadaşlık yapılacak bir kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir sünnet.” (Heysemî, Mecmaü’z-Zevaid, I, 172)
“Öyle bir zaman gelecek ki, kişi helâlden mi haramdan mı kazandığına aldırmayacak!” (Buharî, Büyû; 7)
3. “Öyle bir zaman gelecek ki okuma meraklı kurrâ çoğalacak; fakîhler ise azalacak ve bu sûretle ilim çekilip alınacak. Daha sonra öyle bir zaman gelecek ki insanların okudukları boğazlarından aşağı geçmeyecek.” (Hâkim, el-Müstedrek, V, 504)
4. “Şiddetli bir şekilde yaklaşan fitne sebebiyle vay insanların hâline! İnsanlar mü’min olarak sabahlar da akşam kâfir oluverirler. İnsanlar dinlerini küçük dünya menfaati karşılığı değiştiriverirler. İşte öyle zamanda dinlerinde sâbit kalabilenler ellerinde kor ateşi tutanlar gibidirler.” (Müslim, İman,186; Tirmizi, Fiten, 30, (2196) Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, II, 390)
Ebû Ümeyye eş-Şa’bani anlatıyor: “Ey Ebû Sa’lebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin?”
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.” (Maide, 105)
Bana şu cevabı verdi:
“Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’a sormuştum. Demişti ki: “Ma’rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir hevâ, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahade edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler iman avuçta ateş tutmak gibi sıkıntılıdır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir.” (Ebû Davud, Melahim, 17/4341); Tirmizi, Tefsir, 5/3060); İbn Mace, Fiten, 21)
5. “Öyle bir zaman gelecek ki büyük bir kısma ribâ ilen (faiz ile) iş yapacak. Ondan sakınanlar dahi tozuna bulaşmak durumunda kalacaklar.” (Nesâî,Büyû 2; İbnu Mâce, Ticârât, 58; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 494; Beyhakî Sünen, IV, 275)
6. “Öyle bir zaman gelecek ki doğru söyleyenler yalanlanacak, yalancılar ise doğrulanacak. Güvenilir kimseler hain sayılacak, hâinlere güvenilecek. İnsanlardan şâhidlik etmeleri istenmediği halde şâhidlik edecekler, yemin etmeleri istenmediği halde yemin edecekler,” (Taberâni, el-Mü’cemü’l-Kebir, XXIII, 314)
“Öyle bir zaman gelecek ki insanlar iyiliği özendirmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar.” (Heysemî, Mecmauz-Zevâid, VII, 280)
8. Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
“-İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.”
“-Bu nasıl olur?” diye soruldu. Şu cevabı verdi:
“-Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir.” (Müslim, Fiten, 56)
9. Zübeyr İbnu Adiy rahimehullah anlatıyor: “Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh’ın yanına girdik. Haccâc’ın bize yaptıklarını şikâyet ettik.
“-Sabredin, buyurdu. Zira öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu hal Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Rasûlunüz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’den işittim.” (Buhari, Fiten, 6; Tirmizi, Fiten, 35/2206)
“Sizin üzerinize öyle bir zaman gelecek ki o vakit siz, iyilikleri emretmeyen ve kötülükleri yasaklamayan kimselerin en hayırlı kişiler olduğunu düşünürsünüz.” (Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummal, III, 686/8462)
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, insanların kalbleri dünya sevgisi ile dolacak, cihadı zarar olarak görecek ve zekât vermeyi altından kalkılması zor bir borç olarak ifade edecekler!” (Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummal, III, 236/6322)
Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“- İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki o vakit müminin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek!” buyurdu.
“- Niçin eriyecek yâ Rasûlallah?” diye sorulduğunda:
“- Kötülükleri görüp de onları değiştirmeye güç yetiremediği için” buyurdu. (Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummal, III, 686/8463)
Abdullah ibn-i Ömer -radıyallâhu anh- tarafından rivayet edilmiştir.
Rasûlullâh –sallâllâhu aleyhi ve sellem- bize yönelerek şöyle buyurdu:
“Ey Muhacirler cemâati!
Beş şey vardır ki, onlarla mübtelâ olacağınız zaman Ben sizlerin o şeylere erişmenizden Allâh’a sığınırım. Onlar şunlardır:
1- Bir milletin içinde zina, fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde taun hastalığı ve onlardan önce gelip-geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır.
2- Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılır.
3- Mallarının zekâtını vermekten kaçan her millet mutlaka yağmurdan menedilir (kuraklık cezası ile cezalandırılır) ve hayvanları olmasa (Allâh hayvanlara acımasa) onlara yağmur yağdırmaz.
4- Allâh’ın ahdini (emirlerini) ve Rasûlün sünnetini terk eden her milletin başına mutlaka Allâh kendilerinden olmayan düşmanı musallat eder ve düşman o milletin elindeki-avucundakilerin bir kısmını alır.
5- İmamları (yâni devlet adamları) Allâh’ın Kitabı ile amel etmeyip Allâh’ın indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allâh onların hesabını kendi aralarında görür.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22)