Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak ayların 12 ay olduğunu söylüyor. Bu 12 aydan 3 tanesi, Efendimiz Hz. Muhammed’in (sas) beyanlarıyla da bizim dünyamızda farklı bir yeri ihtiva ediyor. Üç aylardan bir tanesi Recep Ayı, bir diğeri Şaban Ayı ve en son da içerisinde bin aydan daha hayırlı bir geceyi barındıran, Kur’an’ın da nazil olduğu Ramazan Ayıdır. Efendimiz Hz. Muhammed çeşitli beyanlarıyla, bir rahmet mevsimi olduğunu söyler bugünlerin. Biz, Recep ayını hemen ilk Cumasında Regaip Gecesi diye isimlendirdiğimiz o güzel geceyle ihya etmeye başlıyoruz. Aslında Regaip Gecesi, bir yönüyle bu güzel mevsimin, tabiri caiz ise besmelesi oluyor. Yine Recep ayı içerisinde 27. gece İslam tarihinin çok önemli bir hadisesi olan ve Efendimize verilmiş en büyük mucizelerden biri olan, Miraç ve İsra’nın yaşandığı bir zaman dilimidir. Onun arkasından gelen Şaban ayının ortası Efendimiz, Nısf-ı Şaban dediği, Şaban ayının 15. gecesi ise Efendimizin yine beyanları çerçevesinde, Berat Gecesi olarak isimlendirilen gecedir. Berat; bir mahkemede elde edilen af kararı, o mahkûmiyetten kurtulma adına müjdeyi ihtiva eder. Aslında Efendimizin bazı hadislerine binaen bu geceye Beraat demesi, eğer gerçek manada tevbe ve istiğfar yapılırsa, gerçek manada Allah’ın rahmetini ve mağfiretini celp edecek bazı adımlar atılırsa, kulun beraatını kazanacağı bir gece, bir gündür aslında bu. Onun için bu şekliyle isimlendirilmiştir. Biz Beraat Gecesi dediğimiz zaman, aslında umumi bir af gecesi demiş oluruz. Efendimizin beyanları çerçevesinde biz, o affa mazhar olma adına, aslında gayretlerimizin, bir yönüyle ibadetlerimizin, bir yönüyle muhasebe adına ortaya konulması gereken şeylerin, artırılması gereken bir gece demiş oluruz.
Beraat Gecesi’nin Müslümanlar İçin Önemi
Efendimizin bir hadisi şeriflerinde şöyle beyan buyuruluyor: ‘Şaban ayının 15’inci gecesi oldu mu, Cenab-ı Hak dünya semalarına rahmetini indirir. ‘Bugün af olmak isteyen yok mu onu affedeyim, benden bir şey isteyen yok mu, onun isteklerine cevap vereyim’ diye nida ettirir melekleriyle. Rabbimiz aslında bir yönüyle kullarını affetmek için çeşitli vesileleri onların önlerine seriyor. Bir yönüyle tabiri caizse bahaneler arıyor ki O rahmetini kullarına bir şekliyle duyurmuş olsun. Aslında Beraat Gecesi de o rahmetin, bizlere ulaşmasının en büyük vesilelerinden bir tanesidir. Efendimiz yine biz anlayalım diye, bir yönüyle dünyamızda bir yankı oluşsun diye, şöyle bir hadisi de beyan buyurur: “Öyle affedecek ki Cenab-ı Hak, bu gece Kelp kabilesinin koyunlarının kılları adedince, insanları cehennemden azat edecek” yani beratlarını ellerine verecek. Özelikle Kelb kabilesi demesi, o günün dünyasında, koyunlarının çokluklarıyla bilinen bir kabile. Öyle olduğu için de Efendimiz böyle bir mazhariyete sahip olduğunu beyan etmek için bunu söylüyor.
Efendimizin bizden yapmamızı istediği şey, o umumi affın bir şekliyle içine girebilmek. Eğer gerçekten samimi bir biçimde tevbe ve istiğfarda bulunursak ki burada tevbe ve istiğfar kavramları üzerinde de bir cümle söylemek lazım. Tevbe; aslında fiilî bir istiğfardır. İstiğfar ise sözlü bir tevbedir. Dolayısıyla biz istiğfar dediğimiz zaman, sözle Cenab-ı Hakk’a karşı günahlarımızı itiraf edip af dilemiş oluyoruz. Tevbe ise o günahtan yüz çevirerek sevaba yöneliyoruz. Dolayısıyla fiili bir karşılık ortaya koymuş oluyoruz. Bunları artırarak, bir yönüyle bu güzel geceden, istifade etme adına, bazı gayretler ortaya koymamız gerekir. Bazı âlimlerimize göre Efendimizden bu manada açıkça bir beyan yok ama bazı âlimlerimize göre Kur’an’ın 44’üncü suresi olan Duhan Suresinde geçen ‘leylet-ül mübareke’ bu gecedir. Bu leylet-ül mübareke ile Leylet-ül Kadir arasında da bir münasebet vardır. O münasebeti ulema şöyle ortaya koyar; Kur’an-ı Kerim olan aziz kitabımız Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına Beraat Gecesi’nde indirildi. İşte onun için o gece leylet-ül mübareke ‘büyük bir mübarek gece’ olduğu, ama daha sonra oradan da dünyaya Efendimize, başta Hira’daki o süreç olmak üzere inmeye başladı. O da Kadir Gecesi’nde oldu. İşte böylelikle de Beraat Gecesi’nin Kur’an’ın nüzulüyle bir ilişkisi olduğunu görüyoruz. Bütün bunları dikkate aldığımız zaman bu gecenin değerini, kıymetini, büyüklüğünü biraz daha olsun anlayabilmiş oluyoruz.
Hayatımızda İman Yoksa, Beraat Yoktur
Tabi böyle büyük bir af, büyük bir umumi beraatın olduğu bir gecede, bunu elde edebilmenin en önemli yolu güçlü bir muhasebe yapmaktır. Beraat Gecesi inşallah beraatlarımıza vesile olacak. Beraatı bize kazandıracak olan ameller de bellidir. Eğer hayatımızda iman yoksa orada beraat yoktur. Eğer imanın bize yüklediği sorumluluklar ki bunların başında gelen sorumluluk imandan sonra en büyük hakikat olan, imanın ikiz kardeşi namazdır. Eğer namaz hayatımızda yoksa orada beraat yoktur. ‘Emri bil maruf, nehy-i anil münker’ dediğimiz sosyal sorumluluğumuz ki bu bir cihattır, cihat adına bir şey yoksa hayatımızda, orada beraat yoktur.
Kur’an’ımız beraatı nasıl kazanacağımıza dair bize ipuçlarını veriyor. Efendimiz de bu manada bize ipuçlarını veriyor. Biz bunları iyice anlayıp gerçekten beraat nasıl kazanılır, Allah’ın o affına, rahmetine, mağfiretine nasıl erişilir? Bazı şeyleri elde ederek bu gece ciddi bir muhasebe yapmalı, şimdiye kadar geçen geçmiş ama Allah’ın bize açtığı bu ömür sermayesini, bu ömür kredisini, bundan sonraki ömrümüzde, zamanımızda, daha iyi geçirmek için o yapılan yanlışları tespit edip eksikleri ortaya koyup bunları giderme konusunda bir azim ve gayret göstermemiz lazım. Belki de Beraat Gecesi’nin en önemli amellerinden bir tanesi budur. İkinci bir şey daha var. Elbette ki bu gece Rabbimize yakarış adına, dua adına bazı şeyleri ortaya koymak, Aişe (r.a) annemizin; “Kadir Gecesine erişirsem bu gece nasıl dua edeyim ya Resulullah?” sorusuna Efendimizin verdiği bir cevap var ki, bazı âlimlerimiz o cevabın beraat Gecesi için de Nısf-ı Şaban için de geçerli olduğunu söyler. Ve o günde o duanın yapılmasını ister. O dua da şudur; “Allah’ım sen affedensin, kerimsin, halimsin, affetmeyi seversin bizi de affet beni de affet.” Burada affa, mağfirete mazhar olma adına bir yakarış görüyoruz. Bu belki de bizim ferdi, bireysel manada yapacağımız dualar.
Bugün İslam coğrafyaları kan ağlıyor, her tarafta zulüm altında olan kardeşlerimiz var. Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde… Her tarafta feryad-u figan var. Bunların hepsini hatırladığınız zaman, bir de bu ümmetten olmanın, İslam ümmetinden olmanın bize yüklediği bir sorumlulukla, dualarımızı bu kardeşlerimiz için yapmamız gerektiği adına da bir sorumluluk var. Belki bu geceyi dua ile muhasebe ile nafile ibadetlerle elimizden geldiğince Cenab-ı Hakk’a yaklaşma adına, vesileleri zorlamalı. Gündüzünde de oruç tutmalı ki, Efendimizin tavsiyesi gecesinin kıyamla, ibadetle, gündüzünün ise siyam(oruç)la geçirilmesi yönündedir. İnşallah en azından bu geceyi, bu şekliyle ihya etmiş oluruz. Belki de içimizden bir salih veya saliha kardeşimizin dualarına Cenab-ı Hak icabet eder de onu affettiği gibi, bizi de onların içerisine katıp o affa mazhar olmuş bahtiyar kullarından eyler.
Ben onu temenni ediyorum ve dua ediyorum ki Cenab-ı Hakk’a, inşallah ümmet olarak hepimizin hem dünyevi hem uhrevi anlamda beratına vesile olsun. Allah bizi gerçek manada o beraatlarını, kurtuluş akçelerini sağ ellerinden alan bahtiyarlardan kılsın. Bizi bu dünyada, öncelikle zalimlerden beraat etsin. Kalplerimizi zalimlere ve zulme meyil ettirmesin. Çünkü zalime meyil ettiğimiz zaman, ateş bize de dokunacak. Allah o ateşi bizlere dokundurmasın. Şu anda da İslam coğrafyalarının dört bir tarafında yanan o ateşleri söndürecek, o rahmetini inşallah bizlere indirmiş olsun.
Muhammed Emin Yıldırım