Siret-i Enbiyâ derslerimiz Hz. Süleyman’ın mabedi inşa etmesi hadisesi ile devam etti. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “İnançla Yükselen Taşlar: Mescid-i Aksa’nın İnşası” serlevhasının altında önce “Üç Mescidin” değer ve kıymeti üzerinde durdu. Sonrasında ise Hz. Süleyman’ın bu mescidi nasıl inşa ettiğini, nelere dikkat ederek yaptığını ve o gün olan bitenin bugünün dünyasına neler söylediğini anlattı. Haftaya Hz. Süleyman’ın o büyük hükümranlığının başka yönlerini anlamaya devam edeceğiz…
Dersten Cümleler
Siret-i Enbiyâ yolculuğumuz devam ediyor. Hz. Süleyman’ın mektebinin talebeleriyiz. Bize bir şifa vesilesi olsun diye bu mukaddes ve muazzez peygamberi anlamaya çalışıyoruz.
Peygamberler yolu zor bir yoldur, onların yolu hakikat yoludur; hakikati anlama ve anlatma da zordur…
“İnançla Yükselen Taşlar: Mescid-i Aksa’nın İnşası” serlevhasının altında bu dersi işlemeye çalışacağız? Neden böyle bir serlevha seçtik?
Bugün dünya üzerinde kaç din var? 4300 civarı dinden, inanç sisteminden bahsediliyor. Bu inanç sistemlerinin hemen hemen hepsinin kendine özgü mabetleri, tapınakları, kutsal saydıkları ibadethaneleri vardır. Ama bu mabetlerin hiçbiri üç mescid ile kıyas edilemez.
Ehli Kitap dediğimiz Yahudi ve Hıristiyanların binlerce mabedi, kilisesi, sinagogu var, bunların hiçbiri ile kıyas edilmez.
Türkiye’de 90.000 cami var, dünya üzerinde 4 milyon civarı cami var, bu üç mescid bunların hiçbiri ile kıyas edilemez.
Üç Mescid:
– Mekke’de Mescid-i Haram
– Medine’de Mescid-i Nebevî
– Kudüs’te Mescid-i Aksa
Mekke bizim aklımız, Medine bizim kalbimiz, Kudüs bizim gözümüzdür.
Üç mescidin 10 temel özelliği vardır. Nedir bu özellikler?
1- Yapılmalarını Allah (cc) emretmiştir.
2- Nerede yapılması gerektiğini Allah (cc) belirlemiştir.
3- Bu mescidlerin sınırlarını Allah (cc) çizmiştir.
4- Kime yaptıracağını Allah (cc) seçmiştir.
5- Nasıl yapılacağını, binalarının nasıl olacağını Allah (cc) tayin etmiştir.
6- Binanın değil mekânın kutsallığını Allah (cc) ortaya koymuştur.
7- İbadet maksadı ile sadece buraların ziyaret edileceğini Allah (cc) peygamberlerinin lisanıyla belirtmiştir.
“İbadet maksadı ile şu üç mescidden başkasına yolculuk edilmez: el-Mescidu’l-Harâm, Mescidu’r-Rasûl ve Mescidu’l-Aksâ.” (Buharî, “Enbiyâ” 8; Müslim, “Mesâcid” 2)
8- Bu üç mescid arasındaki bağa yine peygamberlerin uygulama ve sözleri ile dikkatler çekilmiştir.
9- Bu üç mescidi ziyaret ettiklerinde ne kadar sevap alınacağını yine Allah (cc) belirleyip, peygamberlerinin aracılığı ile ortaya koymuştur.
Enes b. Mâlik’ten (ra) rivayetle: “Resulûllah (sas) şöyle buyurdu: “Bir adamın kendi evinde kıldığı namaza bir namaz sevabı verilir. Oturduğu beldenin sakinlerinin devam ettikleri camide kıldığı namaza yirmi beş kat sevap verilir. Cuma namazının kılındığı camide kıldığı namaza beş yüz kat sevap verilir. Mescid-i Aksâ’da kıldığı namaza elli bin kat sevap verilir. Benim mescidimde kıldığı namaza elli bin kat sevap verilir. Mescid-i Harâm’da kıldığı namaza ise yüz bin kat sevap verilir.” (İbn Mâce, “İkâmetü’s-salât”, 198)
10- Kıyamete kadar bu üç mescidin bazen mekânının bazen de binasının korunacağını göstermiştir.
Bir soru: Hz. İbrâhim’in yaptığı Kâbe’yi Ebrehe’ye karşı koruyan Rabbimiz, neden Babil kralı Buntunnasır’a karşı Süleyman mabedini korumadı?
Bu mühim bir sorudur; dersin sonlarına doğru bu sorunun cevabını vereceğiz.
Mescid-i Aksa’nın Batı duvarı, bizim ifademiz ile Burak Duvarı, Yahudilerin ifadesi ile Ağlama duvarı…
Yahudilerin iki büyük hedefi:
1- Süleyman mabedinin inşası
2- Vaadedilmiş toprakların fethi Nil’den Fırat’a bütün toprakları ele geçirmek ve büyük Yahudi devletini kurmak
Allah (cc) ihanetlerinin karşılığında Yahudilere bir zalimi, Babil kralı Buhtunnasır’ı musalllat etmiştir. Buhtunnasır’da Süleyman mabedini M. Ö. 586’da üçüncü seferinde yerle bir etmiştir.
Aradan yıllar geçmiş, M. Ö 515’de Yahudiler tekrar bu mescidi yeniden daha basit bir şekilde inşa etmiş, ondan sonra defaatle işgale ve yağmaya maruz kalmış, en son M. Ö. 37’de Romalıların valisi 1. Herot tarafından genişletilerek inşa edilmiştir.
M. S. 70’li yıllarında Titus komutasındaki Roma ordusu tarafından yerle bir edilmiştir ve bir daha da yapılmamıştır.
Hicri 15, Miladi 636’da Hz. Ömer zamanında şehir fethedilmiş; o gün Hıristiyanlar çoğunlukta… Hz. Ömer Kıyamet kilisesine gidiyor, orada kendisine namaz kılması teklif edilince kabul etmiyor; az ötede namazı kılıyor.
Sonra ne oluyor? Taberi’nin Tarih’inden okuyoruz: “Kudüs’e girince, mescide vardık. Hz. Ömer (ra): “Lebbeyk Allahumme lebbeyk, bimâ hüve ehabbe ileyke!” dedi. Hz. Ömer, direk Hz. Dâvûd’un mihrabının yanına vardı. Secde etti, biz de beraber secde ettik. Vakit gece idi. Sabaha kadar orada kaldı. Sabah olunca müezzine emretti ezan okundu ve insanlara namaz kıldırdı. Birinci rekâtta, Sâd sûresini ve ikinci rekâtta İsrâ sûresini okudu. Sonra Kâbü’l-Ahbâr’ı yanına çağırıp, kıble yönünü ona sordu. Kâb ise, Kubbetü’s-Sahra yönünü gösterdi. Hz. Ömer (ra) daha sonra bu kıble yönünün ilk kıble yönü olduğunu ve Kâbe’ye doğru namaz kılmaları gerekirken Kubbetü’s-Sahra’ya namaz kıldıklarından şikâyetlendi. “Sahra’ya doğru namaz kılmakla emrolunmayıp, Kâbe’yi kıble etmekle emrolunduklarını” beyan etti. Namaz kıldıkları yerden kalkıp, Rumların, Beytü’l-Makdis’i molozların altında görünmez hâle getirdikleri yere gitti. Oraya varınca kalıntılardan bazılarını ortaya çıkardı, bazılarını hiç ellemedi. Burayı temizlediler. Şimdiki mescidin yeri tespit edilmiş oldu. [Taberî, Târîh, 2/450]
Burası Mescid-i Aksa’nın Yafa kapısı veya Halil kapısı… Ne yazıyor üzerinde: “Lâ ilâhe illallah, İbrâhim Halîlullah”
Mabedin inşası ile alakalı biz, Kur’ân’ın Kerim’den detaylıca bir şey okumayız. Hadislerde de fazlaca bir bilgi yoktur. Ancak özellikle Sebe sûresinin 11 ve 12. âyetleri ile Nesai, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel ve diğer bazı hadis kaynaklarımızda geçen bir rivayet üzerinde biz bazı mesajları alıyoruz.
وَلِسُلَيْمٰنَ الرّ۪يحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌۚ وَاَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِۜ وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِاِذْنِ رَبِّه۪ۜ وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ اَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّع۪يرِ
“Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgârı da Süleyman’a (onun emrine) verdik ve onun için erimiş bakırı kaynağından sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle cinlerden bir kısmı, onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık.” (Sebe 34/11)
يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَٓاءُ مِنْ مَحَار۪يبَ وَتَمَاث۪يلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَاسِيَاتٍۜ اِعْمَلُٓوا اٰلَ دَاوُ۫دَ شُكْرًاۜ وَقَل۪يلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ
“Süleyman için, o ne dilerse, mabedler, heykeller, büyük havuzlara benzer çanaklar ve taşınması güç kazanlar yaparlardı. “Ey Dâvûd ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır.” (Sebe 34/12)
Eksene mabedi koyarak okuduğumuzda bu iki âyetten biz şu mesajları tespit edebiliriz:
1- O gün ekonomik anlamda inanılmaz bir refah seviyesi elde edilmiştir.
“İtibardan tasarruf olmaz.” Meselesi nasıl anlaşılmalıdır?
2- Babası Hz. Dâvûd’un demir madenlerine bakır madenleri eklenmiştir.
3- Sadece insanlar değil cinler de bu inşaat işlerinde kullanılmıştır.
4- Hizmetinde olan insanlar ve cinler Hz. Süleyman ne isterse onu hemen yaparlardı.
يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَٓاءُ “Süleyman için, o ne dilerse onu yaparlardı.”
Özellikle 4 şey sayılıor:
مِنْ مَحَار۪يبَ وَتَمَاث۪يلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَاسِيَاتٍۜ
Mehârîbe; Mihrablar yani hem mabedler, hem kaleler…
Ayrıca “meharib” “evler”, “meskenler”, “odalar”, “yüksek binalar”, “komuta merkezi” manasına da gelmektedir.
Temâśîle; Heykeller; nasıl heykeller? İnsan mı, hayvan mı?
“O (İbrâhim), babasına ve kavmine: ‘Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?’ demişti.”(Enbiyâ 21/52)
Cifânin kel cevâbi: Büyük havuzlara benzer çanaklar
Kudûrin râsiyât: Taşınması güç kazanlar, fırınlar, aslında söylenen bugünkü aşevleri…
5- Bu ihtişam asla “tuğyan” sebebi değil “şükran” vesilesi olmuştur.
Âyet nasıl bitiyordu:
اِعْمَلُٓوا اٰلَ دَاوُ۫دَ شُكْرًاۜ وَقَل۪يلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ
“Ey Dâvûd ailesi, şükredin! Kullarımdan şükredenler pek azdır.” (Sebe 34/12)
Hz. Dâvûd, büyük bir hükümranlık kurmuştu, Kudüs’ü başkent ilan etmiş ve büyük bir imar faaliyetine başlamış, şehri düşmanlardan korumak için surlar yaptırmıştı.
Hz. Dâvûd (as) zamanında insanlara Taun hastalığı isabet ettiğini, Dâvûd (as) da, Beyt-i Makdis’in bulunduğu mekâna çıktığını zira orada Meleklerin göğe yükseldiğini gördüğü aktarılmaktadır. Hz. Dâvûd (as) kayanın bulunduğu yerde dua eder ve Taun hastalığından kurtulurlar. Bunun üzerine o mekânı mescid edinirler. (İbn Esir, el-Kamil 1/198)
Kâbe’nin tarihi için üç süreç vardır:
1- İbda Süreci
2- İhya Süreci
3- İnşa Süreci
Mescid-i Aksâ içinde böyle 3 süreçten bahsedebiliriz:
1- İbda Süreci
“Hz. Ebû Zer (ra) bize naklediyor: ‘Ya Resûlullah! Yeryüzünde ilk kurulan mescid hangisidir?’ diye sordum. Resûlullah (sas): “Mescid-i Harâm’dır!’ buyurdular. ‘Sonra hangisidir?’ diye sordum. ‘Mescid-i Aksâ’dır!’ buyurdular. ‘Bunların arasında ne kadar zaman vardır?’ diye sordum. ‘Kırk sene vardır!’ dedi ve: ‘Sonra nerede namaz vakti gelirse namazını orada kıl orası da bir mescittir!’ buyurdular.” (Buhârî, “Enbiyâ”,10; Müslim, “Mesâcid”,1; İbn Mâce, “Mesâcid”,7; Nesâi, “Mesacid”, 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 35/621-622)
Mescid-i Aksâ’yı ilk yapan;
– Hz. Âdem’dir.
– Meleklerdir.
– Hz. Âdem’in ilk çocuklarından biridir.
– Hz. Nûh’un oğlu Sâm’dır.
– Hz. İbrâhim’dir.
– Hz. Yâ’kûb’dur. (İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 6/408-409)
2- İhya Süreci
Bu sürecin en önemli ismi Hz. Süleyman’dır. Dolayısı ile mescidin sınırlarını belirleyen ve yapılmasını isteyen Hz. Dâvûd, ama inşaatına başlayan ve bitiren Hz. Süleyman’dır. Böyle olduğu için Hz. İbrâhim Kâbe için ne demekse, Hz. Süleyman’da Mescid-i Aksa için o demektir.
3- İnşa Süreci
Mescid-i Aksa’nın inşa sürecinin en önemli ismi ise Hz. Ömer’dir. Hz. Ömer ile bu süreç başlamış Emevi halifesi Velid b. Abdülmelik ile fazlaca sonra bugünkü halini almış, sonra Abbasi halifeleri ile bu imar faaliyetleri devam etmiş, Kanuni ile beraber de iş daha faklı noktalara taşınmıştır.
Yahudi kaynaklarına göre Hz. Süleyman, babası Hz. Dâvûd’la yakın dostluğu bulunan Sur Kralı Hiram’dan, babasının savaşlar nedeniyle yapamadığı Mabed için yardım istemiştir.
Hz. Süleyman’ın hükümranlığın dördüncü yılında (M.Ö. 964) başlayan Mabed’in inşası, saltanatının on birinci yılının sekizinci ayı olan Bul (Markesvan) ayında (M.Ö. 957) tasarlandığı biçimde bütün ayrıntılarıyla tamamlanmıştır.
Neler var bu mabedin içerisinde?
1. Büyük Avlu
2. Orta Avlu
3. Mabed Avlusu
4. Lübnan Evi
5. Sütunlar Eyvanı
6. Taht Eyvanı
7. Kraliyet Sarayı
8. Harem
9. Süleyman Mabedi
10. Sunak/Kurban sunulan yer
İbn Mâce’nin Sünen’inde, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde ve daha başka kaynaklarda geçtiği üzere Abdullah b. Amr şöyle rivayet ediyor; “Resûlullah (sas) bir gün bizlere şöyle dedi: “Süleyman (as), Beytü’l-Makdis’i binâ ettiği zaman, Allah’tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi. İlâhî hükme uygun düşecek hüküm verme yeteneği, kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir hükümranlık ve mescidin inşaatını bitirdikten sonra, bu mescide sırf namaz kılmak için gelenlerin, oradan çıkarken, annelerinden doğdukları gündeki gibi, bütün günahlarının affedilmiş olarak çıkmalarıdır.” Devamla Peygamberimiz (sas) şöyle demiştir: “İlk ikisi kesin olarak ona verildi. Üçüncüsünün de ona verildiğini ümit ediyorum.” (İbn Mâce, “İkâmetü’s-salât”, 196; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/ 579-580)
İlk ikisinin Kur’anî dayanağı:
Enbiyâ 21/79; Hüküm verme yeteneği
Sâd, 38/35; Kimselerin ulaşmadığı ve ulaşamayacağı bir hükümranlık
Baştaki soruya bir daha dönelim:
Hz. İbrâhim’in yaptığı Kâbe’yi Ebrehe’ye karşı koruyan Rabbimiz, neden Babil kralı Buntunnasır’a karşı Süleyman mabedini korumadı?
Hz. Süleyman’ın krallığı boyunca altın çağını yaşayan İsrâilogulları, onun ölümünden sonra Yahuda ve İsrail diye ikiye bölünmüştür. Yahuda Krallığı’nın sınırları içerisinde kalan Kudüs bu krallığın başkenti ilan edilmiştir.
Arapça aksâ “uzak” anlamındadır ve mâbedin Mekke’ye uzaklığından dolayı bu ad verilmiştir. (Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XV, 5 vd.).
Bu “uzak” anlamını dikkate alarak buradan 5 mesaj çıkarabiliriz:
1- Eğer Kudüs’ün değer ve kıymetini tam anlamı ile anlamazsak Mescid-i Aksâ, bize hep “uzak” kalacak.
2- Eğer Kudüs sevdasını samimiyet ve ihlâs ile kuşanmazsak Mescid-i Aksâ, bize hep “uzak” kalacak.
3- Eğer Kudüs davası için ilim, hikmet, strateji ve kuvvet edinmezsek Mescid-i Aksâ, bize hep “uzak” kalacak.
4- Eğer Kudüs bilincini yaşadığımız toplumda istenilen oranda tesis etmezsek Mescid-i Aksâ, bize hep “uzak” kalacak.
5- Eğer Kudüs şuurunu ümmet olmanın bir gereği olarak hayatımızın merkezine koymazsak Mescid-i Aksâ, bize hep “uzak” kalacak.