Câhiliye devrinden sonra İslâm toplumunun teşekkülü, her yönden büyük ve köklü değişimlerle gerçekleşmiştir. İnsanlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak yer alan asr-ı saâdet; şirkten tevhide, zulümden adalete, cahiliyeden ilme dönüşün adıdır. Yeni bir toplum oluşumu elbette vahyin ve son peygamberin öncülüğünde gerçekleşmiştir. Ancak bu süreçte her zaman Hz. Peygamber’in (sas) yanında yer alan, ona itaat ve ittiba etmekten kaçınmayan, hayatlarının merkezine İslâm davasını yerleştirmiş ashâbın varlığı asla göz ardı edilemez. Nitekim Kur’ân-ı Kerim Hz. Peygamber’e iman eden bu ilk nesli “onu destekleyen, ona yardım eden ve indirilen nura tabi olan, kurtuluşa ermiş kişiler” olarak tarif etmiştir (bk. el-A’raf, 7/157).
İslâm toplumunun teşekkülünde ashâbın Resûlullah’a olan desteği kadını ve erkeğiyle yekvücut bir destektir.
Gerek Mekke gerek Medine döneminde hanım sahâbîler en az erkek sahâbîler pek çok sahada varlık göstermişlerdir. Onların kadınıyla erkeğiyle elbirliği içinde verdikleri mücadelenin neticesinde câhilî değerlerle örülü eski toplum yapısı tüm insanlığın kıyamete değin ilgisini çekmeye devam edecek üstün değerlerle bezeli bir topluma dönüşmüştür. Bu değişim ve dönüşümde kadın ve erkeklerin rolü Kur’ân-ı Kerim’de şöyle izah edilir:
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar. Namazı kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Peygamberine itaat ederler.” (et-Tevbe, 9/71)
Söz konusu ayet-i kerimenin beliğ üslûbundan da anlaşıldığı gibi, hanımlar iyiliği emredip kötülüğe engel olmak gibi toplumsal vazifelerde erkekler ile omuz omuza bir çaba ve gayret içinde olmuşlardır. Bu omuz omuza çaba hem davet ve tebliğ alanında hem cihad alanında hem teşrî hem de eğitim öğretim faaliyetleri alanında kendini gösteren çok yönlü bir gayrettir.
İslâm’a Davet Alanında Hanım Sahâbîler
İslâm’a davet alanındaki katkıları ile hiç unutulmaması gereken başlıca isim, Peygamber efendimize ilk inanan, maddî ve mânevî desteğini hiçbir zaman esirgemeyen bir şahsiyet olarak tarihe geçmiş sevgili eşi Hz. Hatice’dir. Resûl-i ekrem, Hatice validemizin İslâm’a olan desteğini şöyle ifade buyurmuştur:
“Hiç kimse benim peygamberliğime inanmazken o bana inandı. Herkes beni yalancılıkla itham ederken o beni tasdik etti. Hiç kimsenin bana bir şey vermediği zamanda o beni malıyla destekledi.”[1]
İslâm’ın yayılmasına katkıları ile bilinen hanım sahâbîler elbette Hz. Hatice ile sınırlı değildir. Peygamberimizin amcası Abbas’ın eşi Ümmü’l-Fadl, kocası Abbas’tan daha önce İslâm’a girmiş, Abbas’ın İslâm’ı benimsemesinde etkili olmuş bir hanımdır. Hz. Ömer’in İslâm’a girmesine vesile olan kadın, kız kardeşi Fatıma bint el-Hattab’dır. Hz. Osman’ın İslâm ile şereflenmesinde etkili isimlerden biri de teyzesi Sa’dâ bint Kürez olmuştur. Kendisine işkence eden kervan sahiplerinin İslâm’la şereflenmesine vesile olan Guzeyye bint Dûdân, davet ve tebliğde sabrı ve metaneti ile dikkat çeken bir hanım sahâbîdir.[2]
Hicret ve Cihad Alanında Hanım Sahâbîler
Medine Devleti’ne giden yolda oldukça önemli bir tarihi öneme sahip II. Akabe Biatları’nda, biri Ümmü Umâre Nesîbe bint Ka’b diğeri Ümmü Menî’ Esma bint Amr olmak üzere iki hanım sahâbî, Resûlullah’ı her ne pahasına olursa olsun destekleyeceklerine dair söz vererek Medine’ye davet eden sahabe arasında yer almışlardı.[3] Bu biat, siyasî ve askerî sonuçları olan bir sözleşmeydi. Bu itibarla bu sözleşmede yer alan her bir sahâbî Medine’ye hicretin mimarlarından biri olarak kabul edilebilir.
Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicret yolculuğu esnasında üç gece ardı ardına iki üç saatlik yolu yürüyerek Resûlullah’a ve babası Ebû Bekir’e yiyecek ve içecek götüren Esma, bu olağanüstü fedakârlığı ile “zatu’n-nitakeyn/çift kuşaklı” ünvanına hak kazanmış bir hanımdır.[4] Resûlullah’ın Medine’ye güvenle varabilmesi, güçlü bir İslâm toplumunun doğuşu bakımından çok kritik bir meseleydi. Bu nedenle Mekkeliler var güçleri ile Peygamberimizin hicretine mani olmaya çalışmışlardı.
Ancak Ebû Bekir ailesinin her bir ferdi cansiperane, bu yolda elinden geleni yapmıştı.
Medine’ye hicretten sonra Resûlullah’ın Mekkelilere karşı verdiği mücadele sona ermemişti. Özellikle Uhud Savaşı’nda Mekkeliler Resul-i ekremi ortadan kaldırmaya bir fırsat yakalamışlardı ki II. Akabe Biatı’nda da bulunan Nesîbe, Uhud’da eşi ve iki oğlu ile Resûlullah’a siper olmuş, onu Müşriklerin hedefi olmaktan korumuş hatta bu uğurda on iki yerinden yaralanmıştı.[5]
Siret-i nebide davet, tebliğ, hicret ve cihadın var oluş gayesi aileden, hukuka, eğitime ve ekonomiye kadar tüm unsurları ile yeni bir toplum tesis etmekti. Bu süreçte hanım sahâbîlerin bu unsurların da her birinin gelişimine önemli katkılar sağladıkları söylenebilir.
İslâm Hukukunun Teşekkülünde Hanım Sahâbîler
Özellikle İslâm fıkhının/hukukunun teşekkülünde hanım sahâbîlerin rolü yadsınamaz derecede kıymetlidir. Onlar bazen bireysel ve özel bazen ailevî bazen de toplumsal konularda yaşadıkları sıkıntıları ve çözüm arayışlarını Resûlullah’a arz etmekten çekinmemiş, böylece onların sorularını cevaplamaya ve sorunlarını çözmeye yönelik ayetler hatta sûreler nazil olmuştur. Hatta Hz. Âişe özellikle Ensar hanımlarını çekinmeden her konuda soru sorabildikleri için takdir etmiştir.[6] Evlenme, boşanma ve miras ile ilgili birçok hüküm kadınların sorularının ardından indirilmiştir. Mesela zıhar olarak bilinen câhilî bir boşamaya maruz bırakılan Havle bint Mâlik’in ısrarlı sorularının ardından Mücâdile/Mücâdele Sûresi nazil olmuş, böylece câhilî bir gelenek ilga edilmiştir.[7] Sa’d b. Rebi’nin hanımının Peygamberimize müracaatıyla ise kadınlara ve kızlara mirastan pay alma hakkı getiren miras ayetleri inmiştir.[8]
Kadınlar sadece kadınları ilgilendiren konularda soru sorarak fıkhın teşekkülüne zemin hazırlamış değillerdir. Mesela tüccar bir hanım olan Kayle’nin soruları üzerine Peygamberimiz fiyat arttırma ve düşürmenin hükmünü izah etmiş,[9] böylece İslâm’ın ekonomi anlayışı ile ilgili bir prensip belirlenmiştir.
Eğitim Öğretim Alanında Hanım Sahâbîler
İslâm toplumunun teşekkülünde şüphesiz en önemli alanlardan biri de eğitim ve öğretim faaliyetleridir. Peygamber efendimizin mescidi, Medine’de ilmî hayatın merkezi durumunda idi. Mescitteki vaaz ve hutbeleri hanım sahâbîler de dinliyor, mescide iştirak konusunda erkeklerden geri kalmıyorlardı. Bununla birlikte Hz. Peygamber’in kendilerine özel bir gün ayırmasını da talep etmişlerdi. Resûlullah haftanın bir günü sadece hanımlara hitap etmekteydi. Bu canlı ilmî ortam, hanım sahâbîlerin özellikle hadis râvisi olarak ilmî sahada yer edinmelerine imkân sağlamıştır. Ashâb için hadis rivâyet etmek, sünneti yeni nesle aktarmak, İslâm’ın yayılmasına ve yaşanmasına katkı sağlamak, İslâm toplum ve medeniyetinin devamlılığını sağlamak demektir. Bu itibarla gerek Mekke ve Medine’de gerekse yeni kurulan ve fethedilen bölgelerde hadis rivâyet etmek peygamberden miras kalan İslâmî dinamiği korumak ve yaşatmakla özdeşti. Râvîler arasında Taberânî’nin Mu’cem’i esas alınırsa 187 hanım sahâbî bulunmaktadır.
Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i esas alındığında ise 101 hanım sahâbî ile karşılaşırız. Hanım sahâbî râviler arasında kendisinden 2210 hadis rivâyet edilen Hz. Âişe ilk sırada yer almıştır.
Hz. Âişe’nin ardından hadis rivâyetleri ile ünlü Ümmü Seleme, Esma bint Yezid, Meymûne, Habibe ve Hafsa (radıyallahu anhünne) gibi hanım sahâbîler gelir. Bu hanımların her biri, peygamber mirası olan hadis ve sünneti sonraki nesillere aktarmakla İslâm toplumunun varlığını sürdürmesine ve genişlemesine katkı sağlamışlardır.
Bazı hanım sahâbîler Resûlullah’ın vefatının ardından yeni fethedilen ya da kurulan şehirlere seyahat ederek hadis ve sünneti Mekke ve Medine coğrafyası dışına taşımışlardır. Mesela Esma bint Yezid, Yermük Savaşı’ndan sonra Şam topraklarına yerleşmiş, bu bölgede elli sene kadar uzun bir süre ikamet etmiş ve toplam 95 hadis rivayet etmiştir. Onun hadisleri selamlaşma, zinet kullanma, rehin, kıraatler vb. zengin bir konu çeşitliliğine sahiptir. Keza Fâtıma bint Kays, Kûfe valisi olan kardeşi Dahhâk b. Kays’ın yanına Kûfe’ye gelip yaklaşık yedi sene kaldıktan sonra burada vefat etmiştir.
Ancak bu süreçte birçok Kûfeli râvî kendisinden hadis öğrenmiş, rivâyet ettiği hadislerin bir kısmı Kûfe bölgesinde yaygınlaşmıştır. Ümmü Atıyye ise Resûlullah’ın vefatından sonra Basra’ya yerleşerek burada hadis rivâyet etmiş, fıkıh öğretmiş bir kadındır. İbn Hazm’a göre kendisinden kırk hadis nakledilmiş olan bu hanım sahâbînin rivayetleri Kütüb-i Sitte’nin tamamına intikal etmiş olup zengin bir konu çeşitliliğine sahiptir. Bu nedenle Basra şehrinin bir ilim merkezi haline gelmesinde Ümmü Atıyye’nin kayda değer bir katkısı olduğu belirtilmelidir.[10]
Sonuç ve Değerlendirme
Hanım sahâbîlerin İslâm toplumunun teşekkülünde davet, tebliğ, biat, hicret ve cihad aşamalarında yer aldıklarına dair zikredilebilecek daha birçok isim vardır. Aynı şekilde onların toplumun varlığında önemli bir yeri olan hukukun teşekkülü, eğitim-öğretimin yaygınlaşması hususlarındaki katkıları ile ilgili de çok sayıda örnek isim ve olaydan söz edilebilir. Ancak misaller ne olursa olsun varılacak bir sonuç vardır: Hanımlar, Hz. Peygamber (sas) döneminde erkeklerin ne gerisinde ne de karşısındadırlar.
Her zaman onlar ile yan yana İslamiyet’in yayılması ve güçlenmesi için çalışmış ve çaba göstermişlerdir. Bu omuz omuza çaba sayesinde Resûlullah’ın vefatı üzerinden henüz bir asır geçmeden Müslümanlar, Endülüs ve Kuzey Afrika’dan Çin’e kadar uzanan çok geniş bir coğrafyada varlık göstermişlerdir. Peygamber Efendimizin “Allah’ın hanım kullarını mescide gelmekten alıkoymayın” buyruğu [11] kadını, o gün toplumsal hayatın merkezi olan mescide getirmiş, böylece hanımlar, tebliğ, davet, cihad, ilim gibi İslâm toplumunun teşekkülü için gerekli her sahada görünür olmuşlardır.
Doç. Dr. Ayşe Esra Şahyar
Siyer İlim, Kültür ve Tarih Dergisi Ekim-Aralık 2017/4 Sayı
İrtibat ve Detaylı Bilgi İçin: 0212 550 0 571
Whatsapp Abone Hattı: 0531 660 50 18
www.siyerdergisi.com
[1] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 117.
[2] Bu konuda bk. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, (çev. Mehmet Yazgan), İstanbul 2004, s. 151 vd.
[3] İbn Hişam, es-Sîretu’n-nebeviyye, (thk. Taha Abdurraûf), II, 179.
[4] Ali Yardım, “Esma bint Ebû Bekir es-Sıddîk”, DİA, XI, 402.
[5] İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-kübrâ, (thk. M. Abdülkâdir Ata), Beyrut 1410/1990, VII, 251; İbn Hacer, el-İsâbe fî temyîzi’s-sahâbe, (thk. Ali Muhammed Bicâvî), Beyrut 1412/1992, VIII, 140.
[6] Bk. Müslim, Hayız 61.
[7] Ebû Dâvud, Talak 16-17; Nesâî, Talak 33; İbn Mâce, Talak 25.
[8] Ebû Dâvud, Ferâiz, 4; Tirmizî, Ferâiz 3; İbn Mâce, Ferâiz 2.
[9] İbn Mâce, Ticâret 29.
[10] Hanım sahâbîlerin çeşitli bölgelere dağılıp hadis rivayet etmesi ile ilgili olarak bk. Ayşe Esra Ağırakça Şahyar, Seyahat ve Rivayetleriyle Hanım Sâhâbîler, Akdem Yayınları, İstanbul, 2015.
[11] Müslim, Salat 136.