İslam, toplum üyeleri arasındaki ilişkileri düzenleyen sayısız ilkeye vurgu yapmıştır. En önemli ilkelerden biri barış, sevgi, kardeşlik ve refah gibi içerdiği tüm önemli değerlere sahip sosyal adalettir. İslam’da adalet sadece Müslümanlara yönelik değildir. Aksine, inancına veya dinine bakılmaksızın her insan için geçerli ve her insana uygulanmaktadır.
Kavram olarak adalet, hak vermede eşitlik anlamına gelir ve bunu yaparken herhangi bir nedenden dolayı, dil, din, ırk, renk ayrımcılığı yapılmaksızın yükümlülüklere uyma anlamına gelir.
Adaletin önemi, İslam’ın Allah’ın isimlerinden biri olmasıyla da ortaya çıkıyor. Adalet, Kuran’ın altını çizdiği ve bir çok ayette tekrar ettiği en önemli değerler arasında sayılır. Allah , adaletin her müslümanın davranışının olmazsa olmaz, gerekli bir parçası olmasını zorunlu kılmıştır. Adalet hayatın her yönü kapsar ve düşman dahil dünyadaki her insana adaletle yaklaşılmalıdır. Kuran’da şöyle diyor: ‘Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.’’[1]
Sosyal adalet, toplumdaki finansal faydaların dağıtılmasını sağlarken her bireye hak ettiği şeyi vermek ve temel ihtiyaçları eşit olarak dağıtmak demektir.
Sosyal adalet, İslam’da adaletin en önemli yönlerinden biridir. Seyyid Kutub tarafından açıklandığı gibi, İslam’da sosyal adalet, sosyal adaletin üç temel unsuru vardır. Bunlar mutlak vicdan özgürlüğü, tüm insanların eşitliği ve toplumun üyeleri arasındaki sosyal dayanışmadır. Vicdan özgürlüğü olan ilk unsur göz önüne alındığında, sosyal adalete ancak, Allah dışında üstün bir otorite olmadığına inanan tamamen özgür bir insan vicdanıyla ulaşılabilir. İktidar ve güç yalnızca Allah’ın elindedir ve kimse, peygamber olsa bile, O ve kulları arasında arabulucu olamaz: ‘’De ki: “Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim.”[2] Özgür ruhla veya iradeyle, insan hiçbir varlığın korkusuyla yaşamaz, çünkü Allah’tan başka kimse yaşamına, geçimine veya pozisyonuna fayda sağlayamaz veya zarar veremez. Bununla birlikte, insanın ruhunu Allah dışındaki herhangi bir nesne veya varlık korkusundan tamamen kurtarmaya yönelik bu girişim, insanlar için hala en önemli olan gıda, temel içgüdüsel ihtiyaçlara bağlı olduğundan tam olarak gerçekleştirilemez. Bu nedenle, İslam’ın bu ruh veya irade özgürlüğünü gerçekleştirebilmesi için, Allah ademoğlunun temel ihtiyaçlarını karşılayan sosyal yasalar koymuş ve buna bağlı olarak da insan ruhunun özgürleşmesini güvence altına almıştır. Sosyal yasalardan en önemlisi, insanlar arasındaki tam eşitliktir. Hiç kimse, damarlarında soylu kan aktığını ya da peygamber soyundan geldiğini söyleyerek diğerlerine üstünlüğünü iddia edemez. Bu Kuran’ı Kerim’de şöyle ifade ediliyor:’’Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın üretip yayan rabbinize itaatsizlikten sakının. Adını anarak birbirinizden dilek ve istekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlıktan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.’’[3] İnsan özgürlüğünü güvence altına alan ikinci önemli yasa, sosyal dayanışmadır. Sosyal dayanışma, insanın topluma karşı görev ve sorumluluk duygusuna sahip olmasıdır. Sosyal dayanışma sadece ötekine empati ile yaklaşmak değil, aynı zamanda toplumdaki ihtiyaç sahiplerine temel ihtiyaçlarını karşılayacak derecede yardımcı olmak için eylemde bulunmak anlamına gelir. Bunun yolu da zekat ödemekten geçer; ama halen temel ihtiyaçları karşılamıyorsa, fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak için zenginlerden ilave para alınmalıdır.
Hz. Peygamber (sas), adalet de dahil olmak üzere ahlak ve etik değerlerine sahip en iyi örnekti. Onun örnekliği en başta yol arkadaşları tarafından örnek alınmıştır. Hz. Peygamber’in (sas) ikinci halife olan Hz. Ömer’i hikmetli ve akıllı olarak örnek göstermesinde onun adalet ve adaletsizliği ayrıştırmadaki tavrı etkiliydi. Hz. Ömer halife olarak seçildikten sonra halka yaptığı bir konuşma esnasında eğer onlara haksızlık yapmışsa kendisine söylenilmesini istemiştir. Bu onun Allah’ın karşısında kendisinin de -yönetici olmasına rağmen – diğer insanlar gibi aynı olduğunun bilincine sahip olduğunu gösterir.
Hz. Peygamber’in (sas) yol arkadaşları sadece eşitlik ve adalet değil, aynı zamanda karşılıksız paylaşmanın ve dayanışmanın da en iyi örneklerini oluşturdular. Buna verilebilecek en güzel örnek Ebu Bekir Sıddık’ın kırk bin dirhem olan servetinden otuz beş binini İslam dinine girdiği için işkence gören ve ezilen müslümanlar için vermesidir.
Zekat ve insanlar arasında paylaşmanın var olması İslam dininde önem verilen değerler olduğu için İslam toplumlarında bu değerler yerleşmiştir. Bu da ekonomik dengesizlikten dolayı oluşan sınıf ayrımına zemin oluşturacak öğeleri kaldırmak anlamına geliyordu. Bu nedenle, eşitlik ve toplumun bütün üyeleri arasında -yöneten veya yönetilen arasında- sosyal karşılıklı bağımlılığın gerektirdiği toplumsal adalet, İslam’ın en önemli değerlerinden biri olarak kabul edilir. Bu değerler, Hz. Peygamber (sas) ve yol arkadaşları tarafından olarak uygulandı ve bu da güçlü ve birlik halinde olan bir toplum kurmaya öncülük etti. Bugünün dünyasında bu kavramların bulunmamasından dolayı, sevgi ve güvenlikle dolu sağlıklı bir toplumu yeniden inşa etmek için İslam’ın bize öğrettiği şeyleri gözden geçirmek büyük önem taşıyor. Bu ancak ve ancak eski zamanlarda en güzel haliyle ihya edilen değerlerimizin gözden geçirilerek yeniden yaşanılır hale getirilmesiyle mümkün olabilir.
Ümran Çobanoğlu