İlahî fırsat günlerini yolcu etmeye hazırlandığımız bugünlerde bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini idrak etmenin heyecan ve coşkusunu yaşıyoruz. Bu gece yapılacak en önemli amel insanın Rabbinden af dilemesi ve O’na yönelmesidir. Af dilemek istiğfar, O’na yönelmek ise tevbedir. Biz çoğunlukla bu iki önemli kavramı birbiri yerine kullanır,sanki bu iki kavramın aynı vurguları ve mesajları varmış gibi anlarız. Tabi böyle anlamamız sadece yanlış bilgi edinmemiz ile kalmaz bir de eylemlerimize yansıyarak gerçek istiğfar ve tevbeden mahrum kalır, bu iki eylemin hayatımızda ve tabi ki ukbamızdaki kazanımlarından istifade edemeyiz.
İstiğfar; kişinin kusurunun bağışlanmasını Allah’tan talep etmesi, sözlü olarak af, mağfiret ve rahmet istemesi, fiili olarak da bu talebine uygun davranmasıdır. İşte burada istiğfarın iki farklı çehresinin olduğunu görüyoruz. Biri sözlü talep, diğeri ise fiili çabadır. Bu iki çehre birbirinden ayrılmadığı gibi, birinin eksikliği diğerinin de oluşmasına engel olmaktadır. Böyle olunca da gerçek anlamda sahibine fayda sağlayacak bir istiğfar oluşmamaktadır. İnsan hayatı boyunca günde yüz, binler sözlü istiğfarda bulunsa, ama fiili hiçbir çaba ortaya koymasa nasıl bir fayda elde edebilir ki?
Tevbe ise istiğfarın hazırladığı ya da temelini attığı yapının üzerine inşa edilir. Bunun için tevbede bir tek çehreden bahsedilebilir; o da eylemdir. Kalbi yönleri olan bu eylemin her basamağı insanın bir şeyler ortaya koyması ile gerçekleşmektedir. Bunu İslam uleması şöyle dile getirmişlerdir: Sahih bir tevbe için şu dört eylem şarttır:
1- Kalpten pişmanlık duymak. Bu biraz da istiğfar ile alakalıdır.
2- İşlenen o günahtan hemen rücu etmek, yani yüz çevirip sevaba yönelmek.
3- Bir daha benzerini işlememeye azmetmek.
4- Bu eylemleri birilerinden utandığı ya da korktuğu için değil sadece Allah’ı memnun etmek için yapmak.
İşte sahih tevbe ya da Kur’an’ın deyimi ile nasuh tevbe budur. İnsan bunu yapabilirse taib olur. Ya yapamazsa; o zaman da taibin zıddı olarak zalim olur. Bunu bize bizzat Kur’an söyler, der ki: “Ve men lemyetub fe u’laikehumu’zzalimun” “Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.” (Hucurat Sûresi 49/11) Demek ki başka ikinci bir yol yok; ya taiblerden olup tevbe edeceksin, ya da bu işi önemsemeyip, ihmal ederek zalim olacaksın. Peki bu iki sonuç bizi nereye götürür. İsterseniz yine cevabı Kur’an versin: “Allah tevbe edenleri sever” (Bakara Sûresi 2/222) Ya zalim olursanız, işte onun cevabı: “Allah zalimleri asla sevmez” (Al-i İmran Sûresi 3/57)
Burada verilen mesaj çok önemlidir. Allah, korku eksenli bir inanç düzlemi oluşturmaktansa, sevgi eksenli bir inanç oluşturmak istemektedir. Eğer biz Allah’ın sevip-sevmemesinin değer ve acısını bilsek bu ayetleri daha iyi anlamış oluruz. O’nun sevgisini kazanmak cenneti kazanmaktan çok daha önemlidir. Böyle bir bilinç bizi her şeyi helal-haram, sevap-günah düzleminde düşünmenin ötesine taşıyarak farklı bir noktaya ulaştıracaktır. Bu nokta her şeyi O’nun hesabına yapmak,her şeyi O’nun için yapmak,her şeyde O’nun rıza ve hoşnutluğunu gözetmek gibi önemli bir duruştur. Artık o cehennem azabından korkmaktan daha çok, Rabbi ile arasında var olan sevgi bağına zarar vermekten korkacaktır. Müthiş bir hassasiyet sahibi olacak, değil hayatı rüyaları bile Allah’ı memnun etmeyecek eylemleri konuk etmeyecektir. O; Allah’a karşı kulluk görevini ibadetlerle yerine getirirken, bir taraftan da gösterdiği hassasiyetle O’na (cc) dost olma ve bu hal üzere kalma yollarını arayacaktır.
İşte her Kadir gecesi insan da böyle haşmetli ve zor bir işi gerçekleştirmek için gelir. Eğer bu kudret gecesi gelir de sahibine böyle bir bilinç kazandırırsa, o geceyi ona, bin aydan yani bir ömürden hayırlı kılar ve o gece onun kaderini belirleyerek, onu taibler zümresine katarak, Allah’ın sevgisine mazhar olanlardan eyler. O (cc) severse bütün dünya sırt dönse ne olur ki… Ya O (cc) sevmezse, bütün bir dünya sevse, hepsi dost olsa ne ehemmiyeti var ki..
Gelin dostlar bu geceyi layıkı ile ihya ve idrak edelim. Bütün günahlarımızı istiğfar ile temizleyelim. Rabbimizden af ve mağfiret isteyelim. O gece eller, diller, bedenler ve gönüller tek bir şey için çarpsın. O şey de Rabb-i Rahimimizin rızası olsun. O gece varlığımız sadece dua dua inlesin. Meleklerin sabaha kadar bizi gözetlediğini unutmayalım. O gece istediğimiz, niyazımız ne olursa olsun,eğer gönülden ise verileceğini hatırımızdan çıkartmayalım.
Kim ne isterse istesin ben bu gece kaybettiğimiz büyük bir değer olan ihlas isteyeceğim.
Ya Rabbi! Ne olur bizi muhlis kullarından eyle. Amin…
Muhammed Emin YILDIRIM