Hocam, kadının kadınlara imameti hakkında Hz. Aişe ve Ümmü Seleme annelerimizin farz namaz kıldırdıklarının hadis kaynaklarındaki delili nedir? Bilgilendirmeniz hususunu arz eder, Allah’ın rahmeti üzerinize olsun derim.
Cevap:
Muhtereme kardeşim, hadis kitaplarımızda kadınların imamlığı meselesi ile alakalı dört hanım sahabî üzerinden bize bazı rivayetler ulaşmıştır. Bu rivayetleri önce aktaralım, sonrasında müçtehit alimlerimizin değerlendirmelerini verelim.
Bu rivayetlerin ilki, Efendimiz (sas) tarafından şehid olacağının müjdesi verilen Ümmü Varaka validemiz ile ilgilidir. Ümmü Varaka, evinde cemaatle namaz kılmak için izin istediğinde, Hz. Peygamber (sas) ona izin vermiş, hatta evin yaşlı erkek kölesini onlar için müezzin olarak tayin etmiştir. (Ebû Dâvûd, Salât, 61; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c.6, s.405) Yaşlı erkek kölenin, Ümmü Varaka validemizin arkasında namaz kılıp kılmadığı net olarak belli değildir. Birde bu rivayet senetinde bulunan Abdurrahman b. Hallâd isimli raviden dolayı tenkit edilmiş, adı zikredilen ravinin gevşekliğine dikkat çekilmiştir. (İbn Hacer, Tehzîbu’t-Tehzîb, c.6, s. 153)
Kadınlara imamlık yaptığı yönünde kaynaklarımızda adı geçen ikinci isim Sa’de bint Kamame’dir. Hakkında çok fazla malumat sahibi olmadığımız bu hanım sahabînin kadınlara imamlık yaptığı aktarılmıştır. (İbn Abdilberr, el-İstiâb, c.4, s. 328; İbn Esir, Usdü’l-Ğabe, c. 7, s. 141)
Sorunuzda geçen isimlerden biri olan Hz. Aişe annemize gelince, onun kadınlara imamlık yaptığı, ezan ve kamet okuduğu, bazı farz namazlarını kadın cemaatinin ilk safının ortasında durarak, öne çıkmadan onlara kıldırdığı söylenir. (Abdürrezzak, el-Musannaf, c.3, s. 126)
Diğer bir annemiz olan Ümmü Seleme validemize gelince, onunda bir ikindi namazında kadın cemaate imamlık yaptığı aktarılmıştır. (İbn Sa’d, Tabakât, c. 8, s. 484)
Konu ile alakalı rivayetler bu şekildedir. Bu meselenin hükmüne gelince, elbette bizler bazı rivayetlere bakarak hüküm çıkaramayacağımız için mezhep alimlerimizin konu ile alakalı görüşlerine müracaat etmek durumundayız.
Buna göre başta İmam-ı Azam Ebû Hanife ve İmam Şafiî olmak üzere fukahanın çoğu, kadının erkeklere imamlığını caiz görmemişlerdir. Olurda böyle bir namaz kılınmışsa, erkeklerin namazları geçersiz olacaktır; bundan dolayı yeniden kılmaları gerekir. Çünkü bu konuda çok açık bir hüküm vardır. Hz. Cabir ve Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre, Efendimiz (sas): “Kadın erkeğe imamlık yapamaz!” buyurmuştur. (Beyhaki, Sünen, c. 3, s. 90; İbn Ebi Şeybe, Musannaf, c. 1, s. 430)
Kadının kadın cemaate imamlığına gelince, Şafiîler yukarıda aktarılan hadisleri delil olarak getirerek, kadınların cemaatle namaz kılmalarının müstehab olduğunu söylemişlerdir. (İbn Kudâme, el-Muğni, c.2, s.36; el-Buhutî, Keşşafü’l- Kına’, c.1, s. 564)
Hanbeliler ise İmam Ahmed b. Hanbel’e dayanan iki görüşü de nakletmişlerdir. Buna göre kadınların bir kadın imamın arkasında namaz kılmaları hem müstehabtır, hem değildir. (ez-Zeylâi, Tebyinu’l-Hakaik, c. 1, s. 13; Haskefî, ed-Dürrü’l-Muhtar, c.1, s. 528)
Malikiler, kadının kadına imamlığı meselesinde farz ve nafile ayırımı yapmadan her türlü durumda imamlık yapamayacağını söylemişlerdir. (Aynî, el-Bidaye Şerhü’l-Hidaye, c. 2, s. 336)
Hanefilere gelince, teravih namazı dahil tüm namazlarda kadının kadınlara imamlığı mekruh olarak görülmüştür. Zikredilen hadislerin değerlendirilmesi meselesinde Hanefi fakihler farklı yorumlarda bulunmuş, kimi nesh edildiğini söylerken, kimi başka hadisleri delil olarak getirerek kadının, bir kadın cemaati içerisinde olsa bile tek başına namaz kılmalarının daha doğru olacağını belirtmişlerdir. (Aynî, el-Bidaye Şerhü’l-Hidaye, c. 2, s. 336-339)
Bu hükümler çerçevesinde hangi mezhebe bağlı iseniz ona göre amel etmeniz en doğru yoldur. Selam ve dua ile… Muhammed Emin Yıldırım
(1) El – Mecmu’, IV, 96
(2) El – Muğni, I, 202; Keşşafu’l – Kına’, I,564
(3) Tebyinu’l – Hakaik, I, 13; ed – Dürrü’l – Muhtar, I,528 vd.; el – Lüab, I, 82.
(4) Bu hadisi Ebu Davud İbni Mes’ud’dan tahric etmiştir. Ahmed ve Taberani Ümmü Hümeyd es – Saıdiyye’den benzer bir hadisi tahric etmişlerdir. Neylü’l – Evtar, III, 32.