Hikmetsiz İş Yok
Allah’ın emrinde hikmetsizlik yoktur. Her iş yerli yerinde ve en mükemmel haliyledir. O’nun emriyle iş yapan Resûl’ü sallallahu aleyhi ve sellem için de aynı hüküm geçerlidir. Kulların, bazı hikmetleri idrak edememiş olmaları, hikmetin yokluğu anlamına gelmez. Kulluk, hikmet araştırmanın adı değildir. Teslim olmak anlamına gelen İslam’a giren Müslüman, itaat eder, emredileni yapar. Yaptığı işteki hikmeti bilirse, bildiğine hamd eder, bilmezse yoluna devam eder.
Kulluk budur.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Araplar arasından seçilip gönderilmesi, Mekke’de bulunması şüphesiz, Allah Teâlâ’dan başkasının nedenlerini ve sırlarını bilemeyeceği bir durumdur.
Aynı şekilde Kur’an’ın parça parça indirilmesi, hükümlerin (mesela namaz hükmünün bile) genelde farklı zamanlarda indirilmesi -bir bölümü bilinse bile- bizim için açık seçik bilebileceğimiz konular arasında değildir. Bu tür ayrıntılar, kullukta ihlası eritebilir, ibadeti ‘iş’e dönüştürebilir.
Eğer Kur’an ve hadisler, bir konuda gerekçe açıklıyorsa yani hikmete işaret edilmişse, bu durumda kulun o hikmeti kollaması çok önemlidir. Alkol ve kumarı yasaklayan ayetin, yasaklama nedeni olarak insanlara zarardan söz etmesi oldukça önemlidir. Kul, hiçbir gerekçe gösterilmese de yasağa uymak durumundaydı. Ancak gerekçeye işaret edilmesi, yasak kadar o gerekçenin de dikkatle izlenmesini gerektirmektedir.
Namaz, İslam’ın en büyük ve en muhkem emirlerindendir. Namaz dindir. Namaz, küfürle iman arasındaki kesin çizgidir. Ve namaz, belirli şartları yerine getirilmedikçe ibadet hükmünü taşımaz. Her bir ön şartı, kendisi hükmündedir.
Bu şartlardan biri kıble şartıdır. Namaz kıbleye yönelerek yapılabilen bir ibadettir. Namazdan başka da şartları arasında kıble bulunan bir ibadet yoktur. Yeryüzünün neresinde namaz kılınırsa kılınsın, o kılınan namazda, musallinin yönü kıble olmalıdır. Kıblesi araştırılmamış namaz, namaz değildir.
Namaz, miracın ardından Mekke’de emredildi. Mekke, Kur’an ayetlerinin ilk indiği yerdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin dedesi İbrahim aleyhisselamın inşa ettiği Ka’be de oradaydı. İlk namaz başladığında, namazın kıblesi Kudüs’teki Mescidi Aksa olarak gösterildi. İlk namaz kılanlar, Ka’be’nin bulunduğu şehirden Mescidi Aksa yönüne doğru namaz kıldılar. Hicretten sonra, Medine’de aynı durum devam etti. Bir zaman sonra ise kıble, Mekke’deki Ka’be’ye doğru değiştirildi.
Kur’an’da Allah Teâlâ, birden fazla ayette bu kıble konusunu zikretti. Hikmetinden söz etti.Biz de anladık ki, kıblemizin Ka’be’nin dibinden Mescidi Aksa’ya doğru iken, bir süre öyle devam edip sonra Mekke yönüne tahvil edilmesi ilahî maksatla gerçekleşmiş bir olaydır. Kıble ne kadar önemliyse, kıblenin etrafındaki oluşumlar da o kadar önemlidir. Kıblemizin tahvilindeki hikmetleri bilmek, namazın neden kılındığını bilmek olarak algılanırsa, kulluktan lezzet alma seviyesine gelinmiş olur.
Kıble’nin Bilgi Kaynağı
‘Nereden yola çıkarsan çık yüzünü Mescidi Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.‘ (Bakara, 149)
‘Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Beyti Makdis’e doğru on altı veya on yedi ay namaz kıldı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ka’be’ye yönelmeyi seviyordu. Allah Teâlâ, Bakara suresinin 144. ayetini indirdi:
‘Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz.’ Ka’be tarafına yöneldi. Yahudilerden oluşan sefih insanlar şöyle dediler: ‘Yönelmekte oldukları kıbleden onları çeviren nedir? De ki: Doğu da batı da Allah’ındır. O dilediğini doğru yola iletir.’ (Bakara, 142)
Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber namaz kıldı. Namazdan sonra çıktı, ensardan ikindiyi Beytülmakdis’e doğru kılan bir grubun yanına vardı. Onlara kendisinin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle beraber Ka’be’ye yönelerek namaz kıldığını söyledi. Onlar da Ka’be’ye dönünceye kadar yön değiştirdiler.’ (Buharî, Salat, 31)
Namaz Mekke’de emredildi. Beytülmakdis’e doğru kılınmaya başlandı. Hicretten sonra Medine’de kıblenin yönü Mekke’ye doğru değiştirildi. Bu sürenin on altı veya on yedi ay sürdüğü Buharî’nin rivayetinde anlatılmaktadır. Kıble değişimini namaz esnasında duyan sahabiler, namazın bir bölümünü Kudüs’e doğru kılmışken, geri kalan rekâtları Mekke’ye doğru kıldılar. Namaz anında kıble değiştirdikleri için, o namaz iki kıbleli namaz oldu. Bu olay Beni Seleme Mescidi’nde gerçekleşmişti. Daha sonra bu mescit, iki kıbleli mescit anlamında ‘Mescidi Kıbleteyn’ olarak adlandırıldı.
Mekke ve Ka’be dünyanın kara parçalarında, orta yer olarak durmaktadır. Namaz için kıbleye dönüldüğünde, her yerden en orta yöne dönmek gerekmektedir. İbadet için yapılmış ilk merkez Kâ’be’dir. (Âl-i İmran, 96) Kâ’be’den kırk yıl sonra da Mescidi Aksa yapıldı.
Kıble Kültürümüz
Namaz, dinimizin direği durumunda olduğundan, namaz için zorunlu şart olan kıble, Müslüman kültüründe herhangi bir yön belirtisinden ibaret değildir. Kıble, Müslüman için mukaddesattandır. Kıble, ibadet yönümüz olduğu için, sadece namazda her gün defalarca o yöne yöneliriz. O yöne doğru tükürmek, tuvalet ihtiyacı gidermek kerih görülmüştür. Evlerimizin içinde veya açık alanda, nerede olursak olalım, kıble hassasiyetimizi koruruz.
Cabir bin Abdillah radıyallahu anh rivayet ediyor. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
‘Benim ve peygamberlerin durumu, bir ev yapan adam gibidir. Adam evi yapıp tamamlamış, ev güzel de olmuş. Sadece bir tuğlalık açık yer kalmış. İnsanlar evi ziyaret edip şaşırıyorlar: ‘Şu tuğla da tamamlansa!’ diyorlar. O tuğla benim. Ben, peygamberlerin sonuncusuyum.’ (Buhari, Menakıb, 16 (3342)
Kıble Dersleri
*Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, kendisinden önce on binlercesinin gönderildiği peygamberler zincirinin son halkasıdır. Gönderilen bütün peygamberlerin gönderiliş maksadı ve çalışma alanları aynıdır. Hepsinin ortak hedefi tevhid ilkesidir. Bu nedenle peygamberler birbirlerinin kardeşleri gibidirler. Ümmetlerinin ihdas ettiği farklılıklar, onlara mal edilemez. Aynı davanın, aynı gayenin sürdürülmesi için, birbirlerini tamamlamak üzere gönderilmişlerdir.
Aralarındaki üstünlük farkı, görev farkından değildir. Kudüs, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemden önceki pek çok peygamberin bulunduğu bir yerdir. Yani Kudüs, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, devam ettirdiği bir davanın kendisinden önceki merkez üstlerinden biridir. Her ne kadar, Mekke ve Kâ’be, tarih ve muhteva açısından Kudüs’ten daha eski ise de Kudüs, Mekke’den farklı bir davanın merkezi değildir.
Ortada bir hedef ve maksat beraberliği vardır. Bunun için de Kâ’be veya Beytülmakdis seçeneklerinden birinin, İslam’ın ilk döneminde kıble olarak belirlenmiş olması, Kâ’be’nin küçümsenmesini gerektirmemektedir. Peygamberlerin birbirlerinin kardeşi olmaları gibi, Kâ’be ve Beytülmakdis de adeta birbirlerinin kardeşi durumundadırlar. Bu ilkeden çıkarılacak en önemli ders, Âdem aleyhisselamdan beri, Allah’ın gönderdiği bütün peygamberlerin, aynı dini, aynı gayeyi gütmüş olduğudur. Bir peygamberden sonra gelen peygamberin, öncekinin dinini neshederek gelmesi, Allah Teâlâ’nın takdir buyurup, emrettiği bir iştir. Peygamberlerden sonra, ümmetlerinin ellerindeki dini tahrif etmeleri, Allah’ın dinine, insan eli bulaştırmaları ise, ayrı bir sorundur.
Miraç olayında olduğu gibi, kıblenin dönüşümünü de Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, insanlığı hidayet için gönderilen son peygamber olmasının doğal bir gereği olarak yansıdığını görüyoruz.
Bu değişimle İsrailoğulları, nübüvvet makamını suistimal edemeye-cek duruma düşmüş oldular. Nübüvvet de İshak aleyhisselamın neslinden İsmail aleyhisselamın nesline intikal etmiş oldu. Bu durum da Medine’deki Yahudilerin gözleri önünde gerçekleşti. Değişim Mekke’de olsaydı veya direkt Kâ’be ile başlansaydı, adeta bu tören icra edilmemiş olacaktı.
*Aslında Kudüs’ün, orada yerleşik olan Yahudilerin kıblesi olduğuna dair net bir bilgi de yoktur. Yahudiler, kendi anlayışlarına göre, peygamberlerinin bir emri olmadan orayı kıble edindiler. Do-layısıyla, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Kudüs’e kıble olarak yönelmesi, Yahudilerle bağlantısı kurulabilecek bir durumu da oluşturmamaktadır. Bağlantı, Yahudilerle değil, kardeşleri olan peygamberlerle kurulmuştur.
*İslam’da kıble sürecinin iki kademeli olarak başlaması, sadece kıbleye münhasır bir durum değildir. Allah Teâlâ’nın ahkâmından bazıları kademeli bir şekilde indirilmiş ve uygulanmıştır. Bu tür uygulamaların yıllar bulduğu da olmuştur. Kıble meselesinde de bu durumun işlediğini görüyoruz. Namazın emredilmesiyle kıblenin netleşmesi arasında yaklaşık üç yıl gibi bir zaman bulunmaktadır. Allah Teâlâ’nın böyle bir süreçle neyi murat ettiğini tam bir şekilde bilmi-yoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki o da, ahkâmın kademelendirilerek uygulamaya konmuş olması (buna ‘tedric’ denmektedir) kulların menfaatinedir. Din daha kolay tatbik edilmekte, süreç izlenerek kavrama imkânı artırılmaktadır.
*Yahudiler, bir din sahibi olduklarına inandıklarından dolayı, kendilerini bir anlamda öncelikli insanlar olarak görüyorlardı. Aslında onların din dediği de, Allah’ın indirdiği dinin tahrif edilmiş şekliydi. Buna rağmen, Müslümanlar’a namaz emredilir edilmez, kıble olarak, onlar için de saygın olan ve kıble edindikleri bir yerin kullanılması, bir anlamda onlara, kalplerinin ısınması, inatlaşmamaları için yapılmış bir ihsan gibidir. Kıyamet gününde, Müslüman olmalarının gecikmesine veya İslam’ı seçmemelerine karşı ileri sürebilecekleri en küçük mazeretin bile kaldırılmasıdır. Ne yazık ki Yahudiler, böyle bir ihsanı ve lütfu sadece eğlence konusu olarak gördüler. Bu büyük nimeti takdir edemedikleri gibi, Müslüman olmalarını engelleyen bir durum olarak değerlendirdiler.
Çünkü kıble değişimi Medine’de gerçekleşti. Medine’de kıble değişiminin gerçekleştiği zamanda, nüfusun ve gücün önemli bir bölümünü onlar oluşturuyordu. Süreci, bir buçuk yıldan beri canlı olarak izliyorlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Mekke’den gelen biri olmasına rağmen, namazlarını tam ters yön olarak Kudüs’e doğru kılmasının kalplerini yumuşatmadığını, sonraki değişimin de onlar açısından bir derse dönüşmediğini görüyoruz. Kur’an, onların her şeyi iyi bildiğini, bile bile inatlaştıklarını haber vermektedir. (Bakara, 146)
*Kıble üzerindeki değişim açık bir imtihandı. Allah Teâlâ, gerek önceki ümmetlerin kalanlarından ve gerekse yeni iman edenlerden kimin vahyin peşinden sadakatle yürüyeceğini, kimin de ilk ba-hanede geri kalacağını görmeyi ve bunu da peygamberine bir eğitim konusu olarak göstermeyi murat etmiştir.
Nitekim kıble konusunu işleyen ayetlerde bu açıkça zikredilmiş-tir. ‘Senin arzulayıp da şu anda yöneldiğin kıbleyi biz ancak Peygamber’e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah’ın hidayet ettiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir.’ (Bakara, 143)
Yahudiler, müşrikler ve münafıklar bu imtihana takıldılar. ‘Ne oldu da kıbleleri değişti?’ gibi kulisler yaptılar. Mü’minlerin sarsılmasını beklediler. Kendilerinin kılmadığı namazı kılan mü’minlerin namazını konuştular. Kur’an onları beyinsiz olarak tanıttı.
Allah Teâlâ Bakara suresinin 142. ayetini onların beyinsizliğini vurgulayarak başlattı:
‘İnsanlardan bir kısım beyinsizler: “Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren ne oldu?” diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah’ındır. O dilediğini doğru yola iletir.’
143. ayette de kıble değişimi olayının hikmetlerine işaret etti:
‘İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir ümmet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâ’be’yi) biz ancak Peygamber’e uyanı, ökçeleri üzerine geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah’ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir.’
*Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin gönlünde dedesi İbrahim aleyhisselamın inşa ettiği Kâ’be’ye doğru namaz kılma arzusu vardı. Bu konuda kendisine emir verilmesini candan istiyordu. Bu isteğinin nedeni de sadece dedesi İbrahim aleyhisselamın hatırasına sahip çıkma değildi.
Aynı zamanda Yahudilere muhalefet etmiş olmayı da arzu ettiği belliydi, ayrıca Mekkeli müşriklerin Kâ’be’ye olan saygılarını da değerlendirebileceğini düşünüyordu. Bakara suresinin 144. ayetinde bu durumu açık bir şekilde görmekteyiz:
‘Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescidi Haram tarafına çevir. Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphesiz ehli kitap onun Rabbinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.’
*Kıble dönüşümü sayesinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize, onun ümmetine Mescidi Aksa’nın önemi pratik bir yolla vurgulandığı gibi, Yahudilerin kalplerinin yumuşamayıp, İslam’a ısınma ihtimallerinin olmadığı da tembih edilmiş oldu. Bunun için de, kıble dönüşümünden sonraki süreçte Yahudiler, Medine’den sürüldüler. Kıble konusundaki yaklaşımları -ki, Kur’an’la tescil edilmiş bir durumdur bu- dikkate alınarak, Yahudilerle ilişkilerde izlenecek siyaset ümmete gösterilmiş oldu.
*Peygamberlik Mekke’de geldi. Namaz Mekke’de farz kılındı. İlk kıble Mekke’nin aksi yönündeki Kudüs oldu. Mekke’den hicret edildi. Bir buçuk yıla yakın zaman Kudüs kıble olmaya devam etti.
Sonra Mekke kıble oldu.
Bu süreç tahlil edildiğinde alınan derslerden biri, o günkü muhacirlere verilen mesajdır. Ashabı kiramın, özellikle de muhacirlerin Mekke’den umut kesmemeleri için fethin işaretini aldıklarını görüyoruz. ‘Mekke bizim değil.’ gibi bir vehme kapılmamalarını, içi putlarla doldurulmuş olsa bile, Kâ’be’nin bir gün tavaf edileceğini müjdelemiş oldu Kur’an. Dolayısıyla kıble dönüşümündeki merhaleler, sadece namazı ilgilendiren bir dizi uygulama olarak görülemez. Namazın Kâ’be’sini, Müslümanlar’ın genel siyasetlerini ihtiva eden bir uygulaması olarak görüyoruz.
*Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin nübüvveti esnasında iki kıbleye de namaz kılmış ilk ve tek peygamberdir. İki kıble sahibi olmak, onun Allah katındaki değerinin büyüklüğüne işarettir. Adeta O, bütün kıblelerin peygamberidir.
Bir ders daha:
Nitekim bu imtihanı ashabı kiramın kazandığını müşahede ediyoruz. ‘Bu kıble neden değişti?’ türünden bir değerlendirme yapmadıkları bir yana namazın ikinci rekâtını kılan bir grup sahabiye, kıblenin değiştiği haberi verildiğinde, namaz esnasında yönlerini Mekke’ye doğru çevirdiler.
Büyük bir teslimiyet örneği olan bu olay, ‘iki kıbleli mescit’ simgesiyle tarihe kaydedildi. Asırlardır Müslümanlar, Medine’ye ayak basar basmaz, bu olayın cereyan ettiği yeri, o mescidi ziyaret ederler.
Gerçi, iki kıbleli mescidi ziyaret edenlerin, tarihi akış içinde eriyip giden bir ziyaret yapmaları, kavrama özrüne yakalanmış neslin hastalığı olarak görülebilir.
Kıble olayıyla imtihan edilen sahabiler iki şeyi becermiş oldular:
Birincisi: Tam bir teslimiyet örneği verdiler. Dinlerini kendi aralarında bile tartışmadılar. Peygamberleriyle tartışan Yahudilerin durumuna düşmediler.
İkincisi: İçlerinden biri, kıblenin değiştiğini haber verdiğinde, kimden duyduğunu, ne zaman olduğunu sormadılar. Sormadıkları da şundan belli: Namaz kılarken duydukları bir haberi o esnada uyguladılar. Birbirlerine itimatları, tarihte örneği tekrarlanmayacak kadar büyük bir zirveyi yansıtmaktadır.
Önemli Bir Ders
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem üç yıla yakın bir zaman Kâ’be’ye doğru namaz kılamadı. İçinde, Kâ’be’ye doğru kılma arzusu da, ayetten açık bir şekilde anlaşıldığı gibi onu etkiliyordu. Ama Allah Teâlâ, peygamberinin bu arzusuna hemen cevap vermedi. Peygamber bile olmak, ne istersen, hangi duayı yaparsan hemen cevap alırsın manasına gelmediğini, Allah Teâlâ’nın kulları üzerindeki planının işlemesini, zamanının gelmesini beklemeyi gerektirmektedir. İstemek ve arzu etmekle, verilene ve yürüyene razı olmak arasında büyük bir denge vardır. O dengeyi kuramayanlar, huzuru bulamazlar.
Kıblenin Nesi Kutsal?
Doğu da batı da Allah’ındır. Ne Mekke ne de Kâ’be, kendi özündeki bir farklılıktan ötürü kutsal değildir. Allah Teâlâ bize orayı gösterdiği için orası kutsalımızdır. Saygımız ve ilgimiz oradaki taşa, toprağa değil, orada bizden saygı isteyen Allah’adır. Orada kılınan namazdan konuşulan sözlere, yapılan tesbihata kadar çok şeyin farklı olması, Allah Teâlâ öyle buyurduğu içindir.
Ders ve Sorgulama
Kıblenin Kudüs’ten çevrilmesinden sonra, Kudüs Müslümanlar’ın nezdinde değer yitirmemiştir. Aksine, ilk kıble olarak gönüllerdedir. Yolculuk yapmanın caiz olduğu üç mescitten biri olarak kalmıştır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: ‘Üç mescitten başkası için yolculuk yapılmaz: Mescidi Haram, Benim mescidim ve Mescidi Aksa.’ (Buhari, Tatavvu, 19)
Yönelip, namaz kıldığımız Mescidi Haram’a gösterdiğimiz saygının nedeni ile, Mescidi Aksa’nın bizden beklediği ilginin nedenleri aynıdır. Aynı nedenlere rağmen, tatbikatın aynı olmaması, kıble hassasiyetimiz açısından düşündürücüdür. Mescidi Aksa’nın, bir Filistinli sorunu olarak görülmesi ağır hatadır.
Kıblemiz / Kâ’be’miz
1. Hacerulesved: Kâ’be’nin doğu köşesinde, yerden 150 cm yukarıdadır. Küçücük üç taştan ibarettir. Gümüş çerçeve içinde muhafaza edilir. Tavaf, onun hizasından başlar. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin tavaf ederken onu öptüğü sabittir. Taşın kaynağı hakkında net bir bilgimiz yoktur. Farklı rivayetler bir kenara bırakılırsa, önemli olanın onu öpmenin sünnet olmuş olması bizim için yeterlidir.
2. Tavaf başlama hizası.
3. Mültezem: Kâ’be’nin kapısı ile hacerulesved arasındaki iki buçuk metrelik yerin adıdır. Âdem aleyhisselam orada dua etmiş ve duası kabul olmuştur. Neslinin de orada yapacağı duaların kabul olacağı bildirildiği için, Mültezem’de dua etme faziletli bir amel olarak görülmüştür. Orada mümkünse yüz Kâ’be’nin örtüsüne sürülerek dua edilir.
4. Saf altından yapılmış kapı.
5. Kâ’be’nin ipekten örülmüş örtüsü.
6. Makamı İbrahim: İbrahim aleyhisselamın Kâ’be’yi yaparken, yerden yükselmek için iskele olarak kullandığı taştaki ayak izlerinin bulunduğu yerdir. Şu anda görülen yapı, ayak izlerinin muhafazası için oluşturumuş değerli kristalden yapılma eserdir. Allah Teâlâ orada namaz kılınmasını emretmiştir. (Bakara, 125)
7. Hicri İsmail (Hatim): Aslı Kâ’be’den olduğu halde açık bırakılan yarım ay şeklindeki bölgenin adıdır. Orada kılınan namaz, Kâ’be’nin içinde kılınmış sayılmaktadır.
8. Irak yönündeki köşe.
9. Altınoluk.
10. Şam yönündeki köşe.
11. Yemen yönündeki köşe.