Daha önce ki yazımızda cahil kavramına Kur’an’ın nasıl anlamlar yüklediğini sizlerle paylaşmıştık. Ce-hu-le kökünden gelen 24 kullanımın, 4’nün cahiliye olarak geçtiğini söylemiş; geri kalan 20 kullanımın ise, 7’si tekrar olmak üzere 13 farklı cahil tanımını bizlere kazandırarak, ilahî kelamın penceresinden cahil kavramının nasıl okunması gerektiğini öğrenmiştik. Şimdi de gelin cahiliye şeklinde geçen 4 kullanımı dikkate alarak bu zihniyetin en temel hususiyetlerinin neler olduğunu görelim.
Zann’el-Cahiliye/Cahiliye Zannı: Kur’an bu ifadeyi Ali İmran Sûresinin 154. ayetinde kullanır. Bu ayet Uhud harbi sonrası nazil olan ayetlerdendir. Uhud’da İslam askerleri çözülüp, kısmı bir mağlubiyet yaşanınca, kalplerine daha iman tam oturmamış bazıları Allah ve Resulü hakkında aynen İslam öncesi dönem gibi su-i zanlarda bulunmaya başladılar. Mesela dediler ki; “Eğer Peygamber bizi dinleseydi; Uhud’a gelmeyip, şehir savunması yapsaydı, bu işler başımıza gelmezdi. Bize ne bu mağlubiyetten, biz Mekkeli dostlarımızdan eman isteriz. Bu nasıl Peygamber ki, o içimizde olmasına rağmen bize mağlubiyet dokundu. Allah bizimle beraber olsaydı bu iş başımıza gelmezdi; demek ki Allah elçisini desteklemiyor ve Muhammed hak bir elçi değil.”
İşte Kur’an kesin bir bilgiye dayanmayan, kişisel tahmin ve öngörüleri aşmayan, olayların hikmet ve inceliğine bakmadan sadece sonuçları ile ilgilenen bir zihniyeti “cahiliye zihniyeti” olarak, bu zihniyetin yanlış düşüncelerini ise “cahiliye zannı” olarak isimlendiriyordu.
Hükm’el-Cahiliyye/Cahiliye hükmü: Kur’an bu ifadeyi Maide Sûresi 50.ayette kullanır. Ayet şöyle söylemektedir: “Yoksa onlar cahiliye idaresini/hükmünü mü arıyorlar? Eğer meseleleri kavrayan bir topluluk iseniz bilin ki; Allah’tan daha güzel kim hüküm verebilir ki?” Tefsir kitaplarımızda bu ayetin sebeb-i nüzulü olarak çeşitli olaylar rivayet edilmektedir. Bu olaylar bir yana, burada ayetin mesajı oldukça açıktır. Ayet aklını kullanan ve meselelerin dışına takılmayıp, özünü kavrayan iman ehlinden, Allah’tan başka hiçbir hükmü kabul etmemelerini ve görünüşte menfaatlerine aykırıda olsa, bu hükme razı olup başka hükümleri istememelerini emir etmektedir. Eğer bir meselede Allah’ın hükmü apaçık ortadayken çeşitli mülahazalarla başka hükümleri isteyen varsa, o cahiliye zihniyetine esir olup, cahiliye hükmünü istemiştir.
Teberruc’el-Cahiliyye/Cahiliye taşkınlığı: Kur’an bu ifadeyi AhzabSûresinin 33.ayetinde kullanır. İlahî kelam bu ayette müminlerin anneleri olan Peygamber hanımlarına seslenir ve onların şahsında tüm hanımları uyararak der ki: “Evlerinizde oturun ve cahiliye günlerinde olduğu gibi açılıp, saçılmayın.” Bu ayeti birde Muhammed Esed yorumu ile okuyalım: “Evlerinizde sessizce oturun ve eski cahiliye günlerindeki gibi cazibenizi sergilemeyin.” Esed çok güzel bir yorum ile teberrüc ifadesini cazibenin etrafa saçılması olarak yorumlamaktadır. Bu yorumu dikkate alarak diyebiliriz ki; “Cahiliye mantığı meşru ve helal dairede güzel olan kadın ve erkeğin birbirine cazibedar kılınma özelliğini, teşhirciliğe dönüştürerek toplumu ifsat eden bir araç haline getirmiştir.” İşte İslam bu mantığı ortadan kaldırmak ve kadının dişiliğinin kişiliğinin önüne geçmemesi için örtünme emrini vermiştir. Dolayısı ile tesettürün en önemli hikmeti Müslüman hanımın kişiliğinin muhafazasıdır. Hal böyle olunca, ancak kişiliğinin muhafaza edildiği bir örtünme şekli İslam’a göre tesettür olarak kabul edilir. Yoksa sadece başa bağlanan bir örtü ile tesettür emri yerine getiril(e)memektedir. Bunun içindir ki; nice başörtülü hanımlar vardır ki, tesettürsüzdür; ama nice baş açık hanımlar vardır ki, tesettürlüdür. İdeal olanı ise elbette ki ilk günden bu güne kadar modellerini çok iyi bildiğimiz şekliyle yapılan örtünmedir.
Hamiyyet’el-Cahiliyye/Cahiliye Taassubu: Kur’an bu ifadeyi de Fetih Sûresinin 26. ayetinde kullanır. Ayet şöyle demektedir: “O zaman hakikati inkâr edenler taassubu, cahiliye taassubunu kalplerine yerleştirmişlerdi. Allah o inkârcıların bu taassuplarına karşı iman edenlerin yüreklerine sükûneti ve güveni indirdi. Onlara takvayı yani sorumluluk bilincini aşıladı.”Bu ayetin sebeb-i nüzulü olarak Hicretin 6. yılında tek amaçları umre yapmak olan Müslümanların Hudeybiye kuyularının başında bekletilip, sırf içlerinde taşıdıkları cahiliye taassubundan dolayı Mekkelilerin bunları Kâbe’ye sokmak istememeleri olarak gösterilir. Cahiliye zihniyetinin kendisine tabi olanlara doğru-yanlış ayrımı yaptırmadan nasıl taassup kazandırttığının bir göstergesi olması açısından bu ayetin mesajı oldukça önemlidir.
İşte Kur’an bir hayat tarzı ve dünya görüşü olarak algıladığı cahiliye zihniyetini daha iyi anlamamız için, onun 4 temel hususiyetini böyle açıklamaktadır. Kesin bilgiye dayanmayan veriler üzerine bina edilen yargıları zan, Allah’tan başka idareyi kabul etmeyi cahiliye hükmü, cazibenin sergilenmesini taşkınlık, hak batıl ayrımı yapmadan sırf menfaatine uygun olduğu için yaptığı her davranışı ise taassup olarak nitelemektedir.
Bu 4 hususiyete hayatında yer veren ise isterse 21.asrın içerisinde yaşıyor olsun, aslında Mekke’nin İslam öncesi karanlık çağının bir mensubu olarak cahiliye zihniyeti taşıdığının farkında olmalıdır.
Muhammed Emin YILDIRIM