Ramazan mümin insanın hayatının en değerli ve en pahalı zaman dilimleridir. Bir ilahî fırsat ve ödül olan bu günler, her dakikası ve saniyesi ile Allah’la daha fazla yakınlık ve bağ kurmanın en önemli vesileleridir. Bunun için Efendimiz (a.s.) on bir ayın sultanı olan bu ayın dolu dolu ihya edilmesini başta hayatı ile ümmetine göstermiş ve o kutlu sözleriyle de çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur.
Efendimizin (a.s.) Ramazan ayını ihya etme konusundaki hassasiyeti, asla bugün anlaşıldığı gibi, bir Ramazan müslümanlığı değildi. Müslümanlık bir aya, hayatın belli bir anına indirgenmeyecek kadar kuşatıcıdır. Dolayısı ile Ramazanın ihya edilmesi noktasında Hz.Peygamber’in (s.a.v.) ümmetine tavsiye ettiği yöntem; ya var olan kulluğun daha da zirvelere taşınması, yada eğer böyle bir halden tamamen mahrum kalınmış ise, bu ay vesilesi ile kulluğun yeniden onarılıp, ömrü ramazanlaştırma yolunda gayret içerisinde olmaktır. Ancak böyle bir çaba; mağfiret ve rahmet günleri olan bu muhteşem zaman dilimlerinin son on gününü; cehennemden azat, yani kurtuluş günlerine dönüştürüverecektir. Bunun için elimizdeki bu fırsatın çok iyi kıymetini bilmeli ve bu kutsî zamanları israf etmemeliyiz.
Zaman; insanın en mühim sermayesidir. Bu sermayeyi doğru ve iyi şeyler yolunda harcayanlar, yaptıkları ticaretten kazançlı çıkacak, yok eğer boş ve anlamsız işler için harcamışsa, bu seferde telafisi mümkün olmayan zararlar elde edecektir. Çünkü dünya ahiretin tarlasıdır ve insan ancak burada hazırladığı salih amellerin karşılığını görecektir.
Kur’an bu kaçınılmaz gerçeğe şöyle değinmektedir: “Amel defterleri açıldığında, gökyüzü dürülüp ortaya serildiğinde, cehennemin yakıcı azabı parladığında, cennet gözlerin göreceği kadar yaklaştırıldığında; insan önceden neyi hazırladığını görecektir.”
(Tekfir Sûresi, 81/10-14)
Başka bir ayette geleceğinden hiçbir şüphenin olmadığı o dehşetli hesap günü; yarın diye nitelendirilir ve insana yarın gibi yakın olduğu gerçeğinin altı çizilir. Zaten insanın sermayesi olan ömrü, güneşin önünde erimek zorunda kalan bir buz gibi değil midir? Nasıl ki, buz ne kadar direnirse dirensin erimekten başka bir yolu yoksa, insanda ne kadar bu gerçeğin kendine uzak olduğunu görmeye çalışırsa çalışsın, bir gün mutlaka bu hakikat ile yüz yüze kalacaktır. Bunun için Kur’an yarın gibi biz insanlara yakın olan bu gerçeğe hazır olmamızı istemektedir.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve yarın için ne hazırladığınıza bir bakın. Ve yine Allah’tan korkun, çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır. Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendi nefislerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. (Böyle olanlar) sınırları aşmış kimselerdir.” (HaşrSûresi, 59/ 19,20)
Allah’ı hatırından çıkarmayıp, O’nu hoşnut edecek bir hayat yaşayanla, elbette bunun tersini yapıp, –haşa- Allah yokmuş gibi davrananların akıbetleri elbette aynı olmayacaktır. Biri sayılamayacak kadar bol nimetlerin muhatabı olacakken, bir diğeri insanı dehşete düşüren ilahî azapların muhatabı olacaktır. Bundan dolayı İlahî kelamın ayetleri içerisinde cennet ve cehennem tasvirleri muhataplarını uyarma maksadı ile çok ciddi bir yekûn tutmaktadır. Kur’an bu anlatımları ile kendisine muhatap olan insana; cenneti hak edecek ameller işle, ateşe ve azaba da dayanacak kadar günaha kapı aç demektedir. Gerçi kişi amelleriyle değil, Allah’ın sınırsız rahmeti ile cenneti kazanır ama, yine de o rahmeti celp edecek bazı vesilelerin ortaya çıkması şarttır. Af eden ve af etmeye adeta bahane arayan Rabbimiz, en küçük vesileleri bile kulunun lehine kullanarak onu cehenneme değil, cennete göndermek istemektedir. Hal böyle iken cennette, cehennemde Allah’ın (c.c.) rahmetinin birer tezahürleridir. Bu noktada şöyle bir soru akla gelebilir; “ cennet O’nun (c.c.) rahmetinin bir izharı olabilir, ama aynı şey cehennem içinde söz konusu mudur?” Elbette bu soruya verilecek cevap, evet olacaktır. Çünkü; “Cennet ucuz değil, cehennem ise lüzumsuz değildir.”
Cenneti hak etmenin bir bedeli vardır. Bu bedel kulun ömrünü ramazanlaştırma yolundaki gayretidir. Cehennem ise asla lüzumsuz değil, ilahî adaletin gerçekleşmesinin en büyük vesilesidir.
Bunun için gelin bu kurtuluş günlerine dört elle sarılalım, Ramazanı on bir ayın sultanı, hayatımızın geri kalan kısmının da lokomotifi yapalım. Ancak böyle bir çaba bize fayda sağlayacak ve işin nihayetinde bizi sevindirecektir.
Muhammed Emin YILDIRIM